Siyasetin yönlendirdiği yargı hukuktan ne kadar uzağa düştüyse, iktidarın kontrolü altındaki gazeteciler de adaletten, haktan o kadar koptuklarını bir kez daha gözler önüne serdiler. Onlar için gazeteciliğin gereklerinden söz etmenin bir anlamı da yok…
Gezi eylemleri davasında mahkûmiyet kararı çıkmasının ardından eleştirel ve bağımsız medya, kararı hukuki açıdan değerlendirmeye yöneldi. Köşe yazıları ve analizlerde mahkeme kararının en çok üzerinde durulan yönü, Osman Kavala’nın tutuklanmasına gerekçe gösterilen casusluk suçlamasından beraat etmesiydi.
Yaklaşık 4.5 yıldır tutuklu bulunmasının gerekçesi birden yok sayılıp, daha önce iki kez beraat ettiği “hükümeti ortadan kaldırmaya, görevini yapmaya engellemeye teşebbüs” suçlamasından mahkûm edilmesinin çarpıklığına dikkat çekiliyordu. Haklarında mahkûmiyet kararı verilen sekiz sanığın suçlamalarla ilişkisini kanıtlayacak yeterli delil olmadığı, karara muhalefet şerhi koyan hâkimin de bu yönde görüş belirttiği vurgulanıyordu.
Nitekim AİHM de daha önce Osman Kavala’nın Gezi direnişi sırasında meydana gelen şiddet olaylarıyla ilgisinin kanıtlanamadığına, hükümeti devirmek için gizli bir yapı kurulduğunu gösteren bir olgu da olmadığına karar vermişti.
İktidar medyasındaki haber ve yazılarda ise mahkûmiyet kararını hukuki açıdan irdelemek yerine “Gezi eylemlerinin darbe girişimi” olduğunu savunan haberler ve yazılar yayımlandı. Sabah yazarı ve TRT Yönetim Kurulu üyesi Hilal Kaplan, “Hükümeti yıkma girişiminin bedeli olmasın mı?” diye sordu. Sabah yazarı Melih Altınok, “Hiç kıvırmayın Gezi darbe girişimiydi” diye yazdı; Akşam yazarı Emin Pazarcı, “hükümeti düşürmek amacıyla saldırı” dedi.
Ama ne Osman Kavala ve mahkûmiyet kararı verilen yedi kişinin böyle bir suçu işlediğine dair bir kanıttan söz ettiler, ne de hukuki değerlendirmeler yaptılar. Sabah yazarı Okan Müderrisoğlu, iktidar yanlısı yazarlar arasında kararın içeriğine değinen ender isimlerden biriydi. O da NTV’deki programda “Osman Kavala bir etki ajanıdır. Benim tespitim bu” dedi.
Müderrisoğlu bunları söylerken tıpkı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Bu adam Türkiye'nin Soros'uydu. Gezi olaylarının perde arkası koordinatörüydü” derken yaptığı gibi kişisel kanaatine dayanarak konuşmayı kendinde hak olarak görüyordu.
Nasıl ki, Erdoğan dava boyunca açıklamalarıyla mahkemeyi baskı altına aldıysa ve “camide bira kutuları bulunduğu” gibi doğru olmadığı kanıtlanmış sözleri tekrarlayarak insanları suçlu göstermeye çalıştıysa, iktidar medyası ve yazarları da aynı yolu izledi. İktidarın dayatmalarına karşı çıkan ve özgürlüğü savunan milyonların faturasını sekiz kişiye yüklemeyi görev bildiler.
Siyasetin yönlendirdiği yargı hukuktan ne kadar uzağa düştüyse, iktidarın kontrolü altındaki gazeteciler de adaletten, haktan o kadar koptuklarını bir kez daha gözler önüne serdiler. Onlar için gazeteciliğin gereklerinden söz etmenin bir anlamı da yok…
UYDURUK ÖDÜL HABERİNE İNANANLAR
“İngiltere’de yaşayan Avukat Sibel Özçelik, Demirören Medya Grubu’nun 10. Dijital Dünyanın Enleri İngiltere’nin En İyi Hukukçu ödülünü reddetti” haberi birçok internet sitesinde kullanıldı. Bunun üzerine sosyal medyada “Aydın avukatı kutluyorum”, “Onurlu duruş böyle olur” gibi kutlamalar birbirini izledi.
Haberlerde belirtilmemişti ama kaynak Sibel Özçelik’in Facebook’taki hesabıydı. Özçelik’in açıklaması, hiç araştırılmadan haber yapılmıştı. Halbuki Demirören Medya’nın böyle bir ödül verdiği daha önce hiç duyulmamıştı Ayrıca Türkiye’den bir kuruluş neden İngiltere’de en iyi hukukçu seçsin?
Bu sorulara takıldığım için kontrol ettim. Tahmin ettiğim gibi, “Dijital Dünyanın Enleri” ödüllerini Demirörenler değil Evo Şirketler grubunun dijital dergisi Evos Angels organize ediyordu. İnternette yapılan oylamayla sanattan medyaya kadar birçok alanda ödül veriliyordu. Geçen yıl “Yılın en iyi sosyal medya fenomeni”nden, en iyi diyetisyene, yat kiralama firmasına kadar tam 102 dalda ödül verilmişti. Kısacası, ciddiye alınır bir yanı yoktu bu ödüllerin…
Nitekim Demirören Medya da iki gün sonra bu ödülle ilgileri olmadığını, Sibel Özçelik’e dava açacaklarını açıkladı. Üzücü olan, hiçbir kontrole tabi tutulmadan hazırlanan uyduruk haberin medyada geniş ilgi görmesi ve aynen kopyalayan bazı internet sitelerinde hâlâ yayında olması. Sosyal medya kullanıcılarının da böyle bir ödül haberine hemen inanmaları…
ÖZAL O ODAYI KULLANAMADI Kİ...
Altı muhalefet liderinin dördüncü buluşması, Demokrat Parti Genel Merkezi’ndeydi. Aralarında Anka, Gazete Duvar, Hürriyet, Odatv, Sol Haber, Sözcü ve T24’ün de bulunduğu birçok medya kuruluşu “Altı lider Özal’ın makam odasında buluştu” diye duyurdu bu toplantıyı.
Halbuki Turgut Özal, o binanın 16 Ekim 1989’da yapılan açılış töreninde partisine veda etmişti; bir gün sonra da Meclis Grup toplantısında Cumhurbaşkanı adaylığını açıklamıştı. Açılış günü girdiği makam odasına belki bir iki kez daha uğramıştır. Çünkü adaylığını açıkladıktan bir hafta sonra da TBMM’de oylamalar başlamıştı. Özal, ANAP Genel Başkanlığını ve Başbakanlığı bırakacağı kişiyi belirleyeceği toplantıları da Başbakanlık konutunda yapıyordu.
O odayı uzun süre kullananlar Yıldırım Akbulut, Mesut Yılmaz ve Erkan Mumcu’ydu. Onları anmadan yıllarca kullanmış gibi “Özal’ın makam odası” olarak sunmak yanıltıcı…
Gazete Duvar'ın görüşü: "Altı muhalefet lideri bu defa 'Özal'ın makam odası'nda buluştu" başlıklı ANKA kaynaklı haberde sözü edilen odanın bu şekilde anılmasının 'yanıltıcı' olup olmadığını değerlendirirken göz önünde bulundurulmasını gerekli gördüğümüz birkaç nokta var. Öncelikle çok az kullanması ya da hiç kullanmamış olması durumunda dahi, odanın Turgut Özal'ın henüz Anavatan Partisi Genel Başkanı olduğu dönemde, bulunduğu makam için hazırlanmış olduğunu biliyoruz. Bunun ötesinde haberi böyle aktarmak için siyasette daha sonra yaşananları da göz önünde bulundurmak gereklidir diye düşünüyoruz. Şöyle ki: Turgut Özal, mevcut iktidar partisinin kuruluşundan bu yana ama özellikle de 2013 yılından itibaren sık sık referans verilen bir isim oldu. Kendisinden sonra Anavatan Partisi'ne genel başkanlık yapmış kişilerin performanslarından bağımsız olarak Turgut Özal isminin sembolik anlamı da sürekli yenilendi. Bu durum, günümüzde muhalefetteki en belirleyici odak olarak görülen ittifakın liderler toplantısının bir şekilde onun adıyla birlikte anılan bu odada yapılmış olmasını öne çıkarılabilecek bir ayrıntı haline getiriyor. Dolayısıyla başlığın 'yanıltıcı' olduğu değerlendirmesine katılmıyoruz.
TEK CÜMLEYLE...
Cumhuriyet, ismini vermediği “parti kurmayları”nın yorumunu sanki Kılıçdaroğlu’nun kendisi söylemiş gibi “Kılıçdaroğlu: Aday benim” başlığıyla yayımladı.
Bahçeşehir Üniversitesi ve Kolej’inde çalışanların maaşlarına yüzde 10 zam yaptığı için eleştirilen kurucu Enver Yücel, bir grup gazeteciyi Bahçeşehir Koleji basketbol takımının maçını izlemeleri için İtalya’ya geziye götürdü.
İktidar medyası, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın S. Arabistan ziyareti haberlerinde, bu ziyaretin öldürülen gazeteci Cemal Kaşıkçı dosyasının iadesi sonrasında gerçekleştiğine değinmedi.
MetroPOLL Araştırma’nın Türkiye’de elektrik faturasını ödemekte zorlananların yüzde 57 olduğunu belirleyen anketini yayımlamayan Yeni Şafak, İngiltere’de halkın yüzde 43’ünün enerji faturalarını ödemekte zorlandığını yazdı.
Tülin Daloğlu, KRT TV ve İkinci Yüzyıl’da yayımlanan özel söyleşide Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksey Yerhov’un soruları önceden aldığını açıklayarak izleyici ve okurları bilgilendirmiş oldu.
Posta, “Türkiye maskesiz hayata merhaba dedi” haberine maske takan herkesi simgeliyormuş gibi maskenin yüzünde derin izler bıraktığı hemşire fotoğrafını kullandı.
Hürriyet’in “Metaverse’de Ata’yı ziyaret” haberinde “VR” teknolojisi, bir platform olan metaverse ile karıştırılmıştı.
Korkusuz’un lahana turşusu, limon, çikolata, kahve ve kivi gibi gıdaların kansere karşı etkili olduğu öne sürülen “Kansere karşı 12 gıda” haberi hiçbir bilimsel kaynağa dayanmıyordu.