Hulûsi Turgut’un 'Sabri Ülker’in Hayat Hikâyesi' kitabında,
Ülker başarılı bir bisküvici olmanın yanı sıra bir reklam dehası
olarak sunuluyor. Üstelik bunu da Ülker’in geçmiş reklamcıları
altını çizerek vurguluyor. Haluk Mesci, “Yıllardır reklamcıyım,
ama Sabri Bey’den reklam konusunda çok şey öğrendim” diyor ve
Sabri Ülker’den şu sözleri aktarıyor: “Biz, Ülker olarak,
reklamlarımızı ‘Ajans Haberleri’ denilen yahut da ‘Öğle Ajansı,
‘Akşam Ajansı’ denilen haber saatinin hemen bitimine koymuştuk.
Bizim reklamlarımızı radyonun haber spikerleri okuduğu için,
dinleyiciler, markamızı ‘devletin sesi’ ile duyuyorlardı… Radyo
spikeri, haberi bitirdiği zaman, ‘gong’ vuruyor, akasından
‘reklamlar’ anonsuyla ‘Ülker’siz çay saati düşünülemez’ reklamı
giriyordu. İşte bu reklam anonsumuz, sanki Ankara’dan, devletin
tepesinden bütün yurda yayılan bir mesaj gibiydi.”
Ülker’le Demokrat Parti arasındaki özdeşimi bizzat Sabri Ülker
şu sözlerle aktarıyor: “14 Mayıs 1950 seçimlerinden sonra
Demokrat Parti iktidara geldi. O zamana kadar tabii radyolar
dinleniyor, ama çok yaygın değildi. Menderes ve Demokrat Parti’nin
yükselişiyle memlekette bir siyasi heyecan başladı. İnsanlar,
radyoya ve haber programlarına daha yatkın hale geldiler. Biz de,
19.00 haber bültenlerinden hemen sonra reklam vermeye başladık.
Bundan sonra, bir talep patlaması yaşandı. Bunun üzerine şunu
öğrendik: İnsanlar haberleri dinliyor. Haberlerin arkasından
çeşitli konularla ilgili hükümet bildirisi yayınlanıyor, hemen
arkasından da Ülker’in bisküvi reklamları… İnsanlar, bakkallara
gidip ‘Yarım kilo, bir kilo Hükümet Bisküvisi verir misiniz?’
diyorlarmış.”
SAĞ İKTİDARLARIN EN SEVDİĞİ TAT: ÜLKER
Her ne kadar zaman zaman Gülen cemaatiyle 'iltisaklı' gösterilse
de, Ülker’in bağlı olduğu Yıldız Holding, bu ülkedeki sağ
iktidarların en sevdiği tatlardan biri olageldi. Nitekim Sabri
Ülker öldükten sonra Abdullah Gül’den Devlet Bahçeli’ye, İsmet
Sezgin’den Cemil Çiçek’e, Deniz Baykal’dan Süleyman Demirel’e kadar
sağcı siyasetçiler ona methiyeler dizmiş, minnettarlıklarını ifade
etmişti. Bunlardan biri de dönemin başbakanı Erdoğan’dı: “Sabir
Ülker’i tanımış olmaktan, onunla aynı ufku, büyük, güçlü, başı dik
ve itibarlı bir Türkiye ufkunu paylaşmış olmaktan, bunun için
mücadele vermiş olmaktan her zaman iftihar ettim.” (Temmuz
2013)
Fakat tuhaf bir biçimde Ülker, referandum öncesinde yayınladığı
bir reklam filmiyle hükümet ve destekçilerinin hedefi haline
geldi.
Söz konusu reklam metni şöyle: “Mutluluk planları, hahahaha,
mutluluk şakaları… Mutluluk orada, mutluluk burada, karşına
çıkabilir. Hahahaha. Küçük kardeş olmak, şakaya maruz kalmak…
Zordur kardeş hayatı. Şimdi hesaplaşma zamanı.”
Metnin üzerine, patlamayla sarsılan, el ve ayakları bağlanmış,
acılı 'pasta' yedirilmek istenen 'kardeş' çizimleri
yerleştirilmiş.
REKLAM VE BAĞLAM
Reklamlar, 'hedef kitlenin' gündelik hayatından bağımsız olarak
hazırlanmaz. Aynı markanın, aynı ürünü farklı ülkelerde farklı
'mesajlarla' pazarlaması bundandır.
Örneğin beyaz renk, Uzakdoğu’da ölüm veya yası sembolize
ederken, Amerika’da saflık ve mutluluğu çağrıştırır. Üçgen mesela,
Gana, Kenya ve Singapur’da şanssızlık, Fas, Hindistan, Çek
Cumhuriyeti, Nikaragua’da şansı simgeler. Baykuş Amerika’da aklın,
Hindistan’da kötü şansın simgesidir. Mavi renk Hollanda’da
kadınlıkla, İsveç, Amerika veya Türkiye’de erkeklikle
ilişkilendirilir. 7 rakamı Gana, Kenya ve Singapur’da şanssızlık,
Fas, Hindistan, Çek Cumhuriyeti, veya Nikaragua’da şansla
özdeşleştirilir.
Başarılı reklamcılar bu tür kültürel kodları, 'hedef kitlenin'
psiko-sosyal, siyasal, inançsal vaziyetlerini dikkate alarak mesaj
üretirler. Ama reklamcıların bilinçaltı da içinde bulundukları
psiko-sosyal, siyasal vaziyetle şekillenir. Dolayısıyla onların
ürettikleri metinler, yürüttükleri reklam kampanyaları, ister
istemez içinde bulundukları koşullar tarafından belirlenir. O halde
her reklam metninin aynı zamanda o toplumsal koşullarda şekillenmiş
olan reklamcının bilinçaltıyla ilişkili olduğu söylenebilir.
REKLAMDAN TEHDİT ALGISI DEVŞİRMEK
Ülker’in 1 Nisan 'şakası' diye sunulan kısa videosunun Yeni
Türkiye’nin belgeseli olarak okunmaması çok şaşırtıcı. 'Tartışma
yaratan' reklam pekâlâ 'büyük ağabey', yani devlet lehine
yorumlanabilecekken, iktidar kanadının sert tepkisi üzerine
meselenin bu boyutuna kimse tenezzül etmedi. Böylece AKP,
referandum öncesinde harıl harıl 'tehdit algısı' devşirmeye
çalışırken, belki de uzun bir süredir büyük bir kuşatma altında
olan mağdur grupların 'hedef kitle' seçildiği düşünülebilecek bu
reklam filmini lehine çevirmeyi de başardı.
Ülker reklamı, iktidar cenahı tarafından “yeni bir darbe
girişiminin habercisi” olarak okundu. Fakat herkes bu reklamdan,
bulunduğu koşullara, yaşadığı geçmişe göre bir mesaj
çıkarabilir.
Örneğin Ülker reklamını bir bomba patlamasından hemen önce veya
sonra izlemiş olsak, tartışma başka bir bağlamda gerçekleşecekti.
Ama zaten reklamların gücü, bilinçaltınızı harakete geçirmek veya
mesajı bilinçaltınıza yerleştirebilmekten geçer.
SUR’DAKİ 'ÜLKER ÇOKOKREM'
Ülker reklamı tam da böyle bir işlev görüyor: Son yıllarda bize
yaşatılan ne varsa, onları hatırlatıyor. Şahsen Ülker reklamının
bendeki çağrışımı Diyarbakır Sur’un 'Toledo' yapıldığı sırada bir
özel harekâtçının iki çocuğa “Ülker Çokokrem” verdiği fotoğraf oldu.
Yıkıp geçtiği yerlerde bazen 'reklam arası' veren kolluk
güçlerinin 'Ülker Çokokrem' dağıttığı çocukların, malûm reklamı
izlerken ne hissettiğini tahmin edebiliyoruz. Belki de şu sıralar
yayınlanmaya başlanan 'İsimsizler' gibi diziler neyi hedefliyorsa,
Ülker de onu hedefledi ama 'hedef kitle' sesini çıkaramadan,
iktidar kendisini 'hedef' olarak konumlandırdı.
Hem, her daim devletin, sağ iktidarların ağzını tatlandırmış
olan Ülker, zaten mutlak bir biçimde alt edildiği görülen darbeci
kliğin 'mesajını' taşımak gibi bir deliliğe başvurmak yerine, neden
tam da devletin şu sıralarda 'İsimsizler' gibi dizilerle vermeye
çalıştığı mesajın aynısını 'Çokokrem' ambalajıyla vermek istemiş
olmasındı?
ÜLKER “HÜKÜMET BİSKÜVİSİ” ÜRETMEYE DEVAM
EDİYOR
İhtiyat payını elden bırakmak olmaz. Söz konusu reklam, gerçekte
herhangi bir politik mesaj içermiyor olabilir. Ama tekrar edelim:
Reklam metinleri, kişilerin bulundukları psiko-sosyal, siyasal,
kültürel kodlara göre hazırlanır veya 'alımlanır.' Aynı reklam
Kanada’da yayınlansa 'hedef kitle' etkilenip söz konusu markanın
ürünlerini kapış kapış da alabilir ama gülüp geçebilirdi de.
Pazar analizlerindeki ustalığıyla da bilinen Ülker’in söz konusu
reklamından sonra hükümet taraftarlarının Ülker gofretini 'idam'
edişi, yakışı sosyal medyada dolaşıma sokuldu. Gofretin
'idamcıları' belki de reklam videosundaki 'intikamcı kardeşi'
temsil ediyor. Bu açıdan Ülker, yayınladığı reklamdan, siyasi
iktidardan gelen tepkiler üzerine geri adım atmış ve reklamındaki
başarı bu yüzden aleyhine dönmüş olsa da, aslında ilk başta
hedeflemiş olabileceği kitleye erişmiş de olabilir. Belki de bu
yüzden Ülker’e yönelik iktidar kanadından ve 'trollerinden' gelen
tepki kısa süre içinde bıçak gibi kesildi. Ne de olsa Ülker her
zaman olduğu gibi şimdi de 'Hükümet Bisküvisi' üretmeye devam
ediyor.
Eh, iktidar açısından reklamın iyisi kötüsü olmaz! Ülker
reklamını kısa süre içinde unutacağız ama gofretin idamı uzun süre
bilinçaltımızda yer tutacak ve kim bilir davranışlarımızı ne yönde
etkileyecek.