Hükümete yakın medya sonucu tartışıyor: Barış en çok yönetene lazım
Referandum sonrası hükümete yakın yazarlar arasında sonuçlar değerlendirilirken özeleştiriler ve birlik çağrıları yükseliyor. Abdurrahman Dilipak, Fehim Taşgetiren, Özlem Albayrak gibi isimler siyasi gerginliklerin bitirilmesi çağrısında bulunuyor.
DUVAR – Referandum sonrası hükümete yakın bazı yazarlardan sonuçlara ilişkin özeleştiriler ve 'birlik, beraberlik çağrıları' gelmeye devam etti. Köşe yazarları yeni Türkiye'de ayrımcılığa yer olmadığını belirtirken referandum sonucunun ezici bir çoğunlukla değil; neredeyse kıl payı olduğunu yazdılar. Artık siyasi gerginliklerin son bulması, kavgaların bitirilmesi gerektiğinin altını çizerlerken YSK'nın tartışmalara yol açan kararlar almasını da 'yanlış' olarak değerlendirdiler.
Abdurrahman Dilipak Yeni Akit'teki köşesinde "Şimdi Düşünme Zamanıdır" başlıklı yazısında "SİAD’larımız ne alemde.. Dün 28 Şubat sürecindeki MÜSİAD kaçkınları şimdi hepsi yeniden MÜSİAD’çı oluverdiler.. SİAD’ların arasında o kadar çok her devrin adamı tipinde adam var ki" derken "önce içlerindeki yağmacıları, menfaatperestleri uzaklaştırma" çağrısı yaptı.
Star gazetesinden Ahmet Taşgetiren, "Toplum sadece bizim sosyal tabanımızdan ibaret değil" diye yazdı ve "yolu paylaşmak için toplumsal iletişim ve barış gerektiğini ve barışın da en çok yönetene gerektiğini" belirtti.
Yine Star'dan Selahaddin A. Çakırgil, 15 Temmuz darbe sonrası tasfiyelerdeki haksızlıklara değinirken, "Yüksek Seçim Kurulu’nun tartışmalara yol açan kararlar alması büyük yanlış olmuştur." dedi. Yaşar Süngü aynı gazetedeki köşesinden "Artık şucu bucu ayrımını bırakacağız. Evin içinde kavga etmeye devam edersek, dışarıdan kapıyı kimlerin zorladığını anlayamayız" diye seslendi.
Yine Yeni Şafak'tan Özlem Albayrak "Referandum Dersleri" yazısında sonucun yürekleri ağza getirerek evet çıktığını vurgularken, "Kürtlerin kazanılması için hâlâ umut var" yorumunu yaptı. Aynı gazeteden Kemal Öztürk de seçim sonuçlarını Kürtler açısından yorumlayan ve beraberlik çağrısı yapan isimlerdendi. Öztürk kayyım atanan illerde oylarda artış olduğunu yazarken Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, bu teveccühe ilgi göstermesi gerektiğini belirtti.
O yazılardan bazıları şöyle:
Şimdi düşünme zamanıdır (Abdurrahman Dilipak/Yeni Akit)
Hep ötekileri değil, biraz da kendimizi hesaba çekmemiz lazım.
SİAD’larımız ne alemde.. Dün 28 Şubat sürecindeki MÜSİAD kaçkınları şimdi hepsi yeniden MÜSİAD’çı oluverdiler.. SİAD’ların arasında o kadar çok her devrin adamı tipinde adam var ki. Dikkat; yazın, dün MAZLUMDER’in başına gelenler, bizim SİAD’ların da başına gelebilir.. “Sermayenin vicdanı” olacağız diyenler, vicdanlarını portmantoya asıp yollarına devam edebilirler.. Sadece SİAD’lar mı, STK’ların hepsi tehdit altında, devleti ele geçirmeye kalkanlar için STK’lar çerez hükmünde.. Zaten aramızda da o kadar çok “Kifayetsiz muhteris” var ki. STK’ları siyasete sıçramak için tramplen tahtası olarak kullanmak isteyenler, kaz gelecek yerden tavuk esirgemeyenler, şöhret budalası, kibir küpü, menfaat sarhoşu, aşağılık kompleksini, makam-mevki etiketiyle dengelemeye çalışan nevzuhur bir sürü ükela!
Yahu arkadaşlar, bunlar borsa, SPK, BDDK gibi ne kadar stratejik, finansal, bilişim alanında ne kadar kozmik bilgiler bulunan her yere sızdıktan sonra, sizin mi kapınızı çalacaklar. Bu kurumdaki FETÖ’cüleri kimler koruyor, kim kimin sponsorluğunu üstleniyor. “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” diye bir söz var ya! “Sırtını kime dayıyorsun, seni kim koruyor bana söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim”.. Bunlardan birinin kuyruğuna basarsan, sesi başka yerden çıkar. Mevlana öyle diyor: “Köpeğin kuyruğuna bastım, sesi ağzından çıktı!
80 milyonun Cumhurbaşkanı (Star/Ahmet Taşgetiren)
Yolu paylaşmak için nerede ise birbirimizin canına kıyıyoruz.
Ama toplumsal iletişim lazım. Barış lazım.
Ve barış en çok yönetene lazım.
Bizim, yiğitlik söylemimizi satın alan bir sosyal taban bulunabilir.
Ama toplum sadece bizim sosyal tabanımızdan ibaret değil.
Bazı sütunlarda “Üçe bölünmüş Türkiye” değerlendirmeleri yapılıyor.
Bu fay hatları, her zaman dışardan oynanan kırılma noktaları gibi görülmüştür.
“Tek millet”diyoruz ya, onu ya hazır bir “Tek millet”e söylersiniz, ya da “Tekliği ile oynanmış” tekliğe hazırlanması, tekliğinin oluşturulması gereken bir topluma... Burada belki “Farklılığı içinde Tek” gibi bir şerh de düşme ihtiyacı var.
Seçim ortamlarında kendi kitlenizi “Tahkim” için “gerilim” stratejisi tatbik edebiliyorsunuz. Bunun için zaman zaman “Dini duygular” gibi çok hassas alanlar dahi devreye sokulabiliyor.
Ama ülke yönetimi söz konusu olduğunda, diyelim ekonomik, askeri, kültürel... milli hedefler için çok daha homojen duygu iklimi gerekiyor.
Kural bu; referandumlar, 1 oy fazlalığıyla kazanılır.. (Star/Selahaddin E. Çakırgil)
15 Temmuz darbe hıyaneti dolayısiyle kamuda yapılan toplu tasfiyeler sırasında bir takım haksızlıkların olması ihtimaline çok hassas davranılmamasının ve o yüzden meydana gelen kırgınlıkların sonuçlardaki olumsuz etkisi de hatırdan çıkarılmamalıdır.
Muhalefetin ‘Tek adam’ vurgusu ve ‘Cumhurbaşkanının tarafsız olması gerektiği’ gibi konularda duyarlı davranılamamıştır. Üstelik, C. Başkanı’nın bazı politik isimlerle polemiklere girmesinin; kezâ, K.K’nın 20 yıl öncelerdeki SSK Gn. Md.lüğü’nün devamlı vurgulanmasının yeni nesillerde karşılık bulmadığı da unutulmamalıdır.
Seçim konusundaki en Yüksek Mahkeme olan Yüksek Seçim Kurulu’nun tartışmalara yol açan kararlar alması büyük yanlış olmuştur.
Bölünürsek yok, bölüşürsek tok oluruz (Yeni Şafak/Yaşar Süngü)
İş dünyası temsilcilerinin ortak düşüncesi şu: Siyasi gerginlikten yorulduk. Referandum bitti. Şimdi iş-aş zamanı.
Bir ağaç gibi kökünden, bedenine, bedeninden dallarına, dallarından yapraklarına kadar birlik ve beraberlik içinde yaşarsak, ağaç gibi dik dururuz.
Zenginiyle fakiriyle, köylüsü şehirlisi, bürokratı işadamı, eğitimcisi sporcusu ile bu ağacı birlikte sulayacak, birlikte koruyacağız.
Artık şucu bucu ayrımını bırakacağız.
Evin içinde kavga etmeye devam edersek, dışarıdan kapıyı kimlerin zorladığını anlayamayız.
Şimdi siyasetçilerin tabiriyle pazar günü maç bitti; Şimdi maç sonrası ortalığı toplama zamanı, kırılan gönülleri onarma vakti, örülen duvarları yıkma günü, aynı topraklarda yaşadığımızı ve yaşamak zorunda olduğumuzu hatırlama, aynı dine, aynı dile, aynı kültüre, aynı kadere, aynı değerlere sahip olduğumuza göre davranma zamanı.
Referandum dersleri (Yeni Şafak/Özlem Albayrak)
Referandumdan “evet” çıktı, ama ezici bir çoğunlukla değil. Neredeyse kıl payıyla, yürekleri ağza getirerek, ümitle ümitsizlik arasında götürüp getirerek. Ama çıktı, sonuç itibariyle millet partili cumhurbaşkanlığına tartışmasız şekilde onay verdi, fakat kimsenin mutluluktan havalara uçmayacağı, kimsenin de mutsuzluktan depresyona girmeyeceği şekilde.. Elbette bu CHP ve benzerlerinin sittin sene görmediği, sittin sene de görmeyeceğini düşündüğüm bir rakam, yine de evetçilerde bir burukluk oluştu, zira karşımızda sadece kendi başarısıyla yarışan, kendi koyduğu çıtayı aşmayı hedefleyen bir lider var ve bu çıtaya göre, beklenen “evet” oranı bu değildi. Peki, bu manzara önümüze nasıl çıktı ve alınması gereken dersler neydi?
Referandumun galibi Kürtler (Yeni Şafak/Kemal Öztürk)
Israrla ve üzerine basa basa tekrar yazıyorum: Kürtlerin HDP ve PKK'dan kopuş süreci, yüz yıllık Kürt sorunu ve 40 yıllık terör sorununu çözmek için tarihi bir fırsat veriyor bize. Bunu referandum sonucundan daha çok önemsiyorum. Bu yüzden devleti yönetenlerin, hükümet edenlerin ve Kürtlerin en çok güvendiği isim olan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, bu teveccühe ilgi göstermesi, cevap vermesi gerekir. Bir tülü gelmeyen milliyetçi oylara gösterilen hassasiyet kadar olması yeterli.
Bu devletin, Kürtlerin de devleti olduğunu hissettirmek için, tarihi kucaklaşmayı, el sıkışmayı ve yeni bir sayfa açmayı Kürt halkının bizzat kendisiyle yapmalı. Çözüm süreci dediğimiz şey tam olarak da bu değil midir?