Hüsniye teyze mi ölmüş?
Bugün duyduk. Hüsnü Bey Amca’nın yokluğuna bu kadar dayanabilmiş Hüsniye Teyze. İnsanın çocukları bile olsa hayat arkadaşı göçmüşse yalnızdır artık. Bir yolunu bulup gitmek ister onun arkasından, gözü hep dışarıdadır…
12 Eylül’ün hemen ertesiydi. Televizyon için önemli yatırımların yapıldığı bir dönemdi. Askerin tanklarla eve kapattığı insanları orada tutmak gerekiyordu. Devleti yönetenler televizyonun bu anlamda muhteşem bir araç olduğunu yeni yeni keşfetmişlerdi. Televizyon sayesinde memleketteki haber akışı bile kontrol altına alınmıştı. Kimse, devletin rızası olmadan bilgi sahibi olamıyordu artık. Cumhurbaşkanı ile başlayan haberler devlet kademesine göre sıralanır ve önem bu şekilde belirlenirdi.
Bizler çocuktuk, ama geceleri televizyon hepimizin ortak eğlencesiydi. Devlet ne izlememizi isterse onu izliyorduk. Seçme şansımız yoktu, bu zorunluluk yüzünden pek çoğumuz olimpiyatlar konusunda eşsiz bilgi sahibi olmuştur. Bazılarımız buz pateni konusunda uzmanlaşmış, bazılarımız klasik müziğe meyletmiştir. Eurovision milli bir mesele iken; sınır komşularımız bize kaç puan verecek diye topluca meraklandığımız zamanlarda yepyeni bir aileyle tanışmıştı Türkiye. Herkesin adını duyduğu ama kimsenin karşılaşmadığı bir İstanbul ailesiyle… Aslen soy isimleri Kırıntı’ydı. Lakin o zaman memleketteki isimler üzerinde aile büyüklerinden daha çok nüfus memurunun sözü geçerdi. İşgüzar bir memur Kırıntı ailesini yanlışlık Kuruntu diye kaydetmişti deftere ve koskoca Kırıntı ailesi olmuştu sana Kuruntu ailesi… Hüsnü bey ailenin reisiydi ve soy isminden memnun olmadığı için de sık sık açıklama yapmak isterdi.
“Kuruntu Ailesi” 1983 yılında başladı ve bazı isim değişiklikleri geçirse de 2002 yılına kadar sürdü. Kuruntu Ailesi’ni izleyerek hayata başlamış çocukların birçoğu dizi bittiğinde çocuk sahibi olmuşlardı. Hüsnü Bey Amcaları eşiyle birlikte yaşlanmış, komşularından bazıları hayatlarını kaybetmişti. Biz o zaman televizyon gerçekliğiyle tam olarak sınanmamıştık ve onlar sayesinde televizyondaki hayatı gerçek sanıyorduk. Çünkü birlikte büyüyorduk. Biz onları izliyor, onlar bize sesleniyordu. Bizim evde bayramsa onların evde de bayram oluyordu, memlekette olanlar bizim eve nasıl yansıyorsa onların ev de aynı ölçüde etkileniyordu. Bir karakterin yerine başka bir oyuncunun geçmediği, geçse de çok zor kabul edildiği yıllardı. “Kuruntu Ailesi” bizim ailemiz gibiydi. Fırsat olsa bayramda el öpmeye giderdik, biraz yakın olsak askere gidenlerimiz onlardan da helallik almak isterdi. Düğünlerine gelir düğünlerine giderdik ve elbette bir çeyrek altın takacak zenginliğimiz olurdu bir kenarda.
Hüsnü Bey Amca vakitsiz öldü. Zaman değişmişti, komşuluklar bitmiş, onların oturduğu apartmandakiler bile değişmişti. Başka bir aileye baba olmuştu Hüsnü Bey Amca ama olsun… Bizim için aynıydı o. Haliyle iş güç derken Kuruntu Ailesi’ni unuttuk. Onlar da bizi unuttu. Biz de aynı kalmadık tabii büyüdük, yaşlandık, şimdi yolda görseler tanımazlar bizi. Biz de onları tanımayız…
Bugün duyduk. Hüsnü Bey Amca’nın yokluğuna bu kadar dayanabilmiş Hüsniye Teyze. İnsanın çocukları bile olsa hayat arkadaşı göçmüşse yalnızdır artık. Bir yolunu bulup gitmek ister onun arkasından, gözü hep dışarıdadır…
Hüsniye Teyze’nin torunu verdi haberi. Ninesinin; yani Gönül Ülkü Özcan’ın hayata veda ettiğini söyledi.
28 Şubat 1931 yılında dünyaya gelmişti Gönül Ülkü Özcan. Doğma büyüme İstanbulluydu. 1947'de İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’na girmiş ve 1962 yılında Gazanfer Özcan'la evlenmişti. Gazanfer de kim demeyin Allah aşkına… Hüsnü Bey Amca’dan başkası değil… Dizi bitince Gazanfer demeye başladı herkes ona.
Gönül Ülkü Özcan eşinin ölümünden sonra bayrağı devraldı ve “Avrupa Yakası” ile “Yalan Dünya” dizilerinde boy gösterdi. Böylece Kuruntu Ailesi’ni bilmeyenler de tanıyabildi onu. Ve 2014 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü'ne layık görüldü.
Ödüller de başarılar da unutulacak biliyorum, ama bizim için Hüsniye Kuruntu kalacak geriye, o hiç unutulmayacak. Çünkü televizyonun içinde olsa da vefalı bir komşumuzdu o…