Hüsnü Arkan: Sahne, yol arkadaşlığı, paylaşmak güzel şey!

‘Notaların Öyküsü’ röportajlarımıza Hüsnü Arkan ile devam ediyoruz. Müzisyen Arkan ile müzikal yolculuğunu konuştuk.

Abone ol

Haden Öz

DUVAR- Hüsnü Arkan, 1991’de, Şanar Yurdatapan’ın düzenlemeleriyle; "Bir Yalnızlık Ezgisi" adlı ilk solo albümünü çıkardı.

1993 yılında Türkiye'ye dönen Hüsnü Arkan, vokalist, söz yazarı ve besteci olarak Ezginin Günlüğü'ne katıldı. Grubun on bir albümüne şarkıları ve sesiyle katkıda bulundu. 2010 yılında Ezginin Günlüğü grubundan ayrılan sanatçı, 2011'de “Solo” isimli ikinci albümünü, 2013'te “Yalnız Değiliz” isimli üçüncü albümünü ve 2015'te “Kırık Hava” isimli dördüncü solo albümü yayımladı.

Müzik yanında edebiyat çalışmalarını da sürdüren Arkan’ın ilk romanı Ölü Kelebeklerin Dansı, 1998 yılında yayımlandı. Bu kitabı, Menekşeler Atlar Oburlar (2001), Uzun Bir Yolculuğun Bittiği Yer (2005), Hiçe Doğru (Şiir, 2005), Uyku (2008), Mino’nun Siyah Gülü (2011) izledi. Sanatçı, 2014’te yayımlanan Hırsız ve Burjuva adlı romanıyla 44. Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazandı ve aynı yıl son şiir kitabı Naş yayımlandı. Sanatçının en son Gülhisarlı Terziler (2017) adlı romanı yayımlandı.

Hüsnü Arkan için müzik nedir, hayatına ne katıyor, onsuz bir hayat düşünebiliyor mu, bu salgın sürecinde hayatı nasıl etkilendi? İşte tüm bu sorulara yanıt aradık.

Dinlediğiniz veya söylediğiniz ilk şarkı neydi, ne hissetmiştiniz?

Bunu hatırlamam mümkün değil ama duyduğum ilk seslerden biri herhalde cümbüş sesidir, peder bey cümbüş çalardı. Dolayısıyla dinlediğim ilk şarkılar da fasıl masalarında duyduklarımdır. Selahattin Pınar, Sadettin Kaynak, Refik Fersan şarkıları falan…

Ne zaman müzikle uğraşmaya karar verdiniz?

Yeni yetmeyken çalıp söylemeye, şarkı yazmaya başladım. Birlikte çaldığımız arkadaşlar vardı. En çok da müzisyen Taci Uslu özendirdi. Açıkçası bu konuda pek kararlı değildim, edebiyat daha çok ilgimi çekiyordu. Şarkı yazma işi ciddiye bindiğinde Amsterdam’daydım, bir grup kurup çalmaya başladık.

'MÜZİK VE EDEBİYAT DIŞINDA AYNI İSTEKLE YAPABİLECEĞİM BİR İŞ YOK'

Müzik yapmıyor olsaydınız ne yapardınız?

Edebiyatla daha yoğun uğraşırdım herhalde. İkisi de olmasaydı ne yapardım bilemiyorum. Aynı istekle yapabileceğim başka bir iş yok sanki.

Keşke çalabilseydim dediğiniz bir enstrüman var mı?

Herhangi bir enstrümanı iyi çalmak isterdim. Bu konuda çok tembellik ettim.

Müziksiz bir hayatı tarif edin desem...

İşsiz kalırdım…

Kim ile, ölü veya sağ, aynı sahneyi paylaşmak isterdiniz?

Böyle bir şeyi hiç düşünmedim, düşüneceğim. Ayrıca bizim ekip iyidir, kimseyi aratmıyorlar.

.

Sizin belirlediğiniz 5 müzik eseri insanlıktan geriye kalsaydı, listeniz ne olurdu?

Herhalde klasik eserler olurdu. İki Bach, iki Mozart, bir Beethoven, Schubert, Saint Saens, Smetana, bir de Ruslardan… Çok oldu, seçmek zor.

'PROTESTODAN, PROTESTTEN KORKUYORLAR'

Tarih boyunca muktedirlerin diğer sanat dalları gibi müzikle de sorunu olmuştur. Müzisyenler, şarkıcılar, şarkılar yasaklanmış, baskılara maruz kalmıştır. Sizce muktedirler neden müzikten korkuyorlar?

Aslında batıda sarayların müziğe fazlasıyla katkısı da olmuş, hâmilik etmişler. Doğuda daha çok şairlerin başı beladadır. Günümüzdeyse protestodan, protestten korkuyorlar. Ruhi Su’ya, Ahmet Kaya’ya, Grup Yorum’a yapılanları biliyoruz. Niçin korktuklarını bilemem. Herhalde muhalif ses istemiyorlar, kolay ve sorunsuz yönetmenin peşindeler.

Salgın genel olarak hayatınızı ve özel olarak müzik hayatınızı nasıl etkiledi?

Eh, bayağı etkiledi. Kişisel etkiler bir yana, topluca, sektör olarak etkilendik. Bunun sayısal bir ölçümü var mıdır bilmiyorum ama canlı müzik yapılan mekan ve alanların çalışanlarını da hesaba katarsak azımsanmayacak sayıda insan zor durumda. Bu arada, devletin soruna bakışına da bayıldım doğrusu. Yeditepe konserleriyle bu işi çözebiliriz!

Genelde internet, özelde sosyal medya sanatın birçok dalını olumlu veya olumsuz anlamda etkiledi. Sizce internetin müziğe en olumlu ve en olumsuz etkisi nedir?

Dijital ses denen şey aslında dinleyiciye bir dinleme lüksü sağlamıyor. Kayıtta, dinlemede kayıplar oluyor. Öte yandan bu işi yapanlar şimdi dinleyiciye bir tık mesafede. Olumlu ya da olumsuz böyle bir noktaya geldik. Bir kısım azınlık ve kulağının kıymetini bilen dinleyici plağa, pikaba dönüyor. Ancak ürünlere ulaşanların sayısı, otuz yıl önce hayal bile edemeyeceğimiz düzeyde.

Dinlediğiniz zaman "Ben bunu daha önce nasıl olur da dinlememişim" dediğiniz "geç" keşifleriniz var mı?

Yirmi yıldır iyi bir dinleyici olduğumu söyleyemem, dinleyicilik ciddi bir iş. Ama klasik ya da caz dinlerken, bin kere dinlediğim parçada “ulan adam burada ne yapmış” dediğim çok olmuştur.

Son olarak hiç unutmayacağınız ve size "İyi ki de müzik yapıyorum." dedirten bir anınız var mı?

Sahne güzel bir şey. Yalnızca sahne değil, yol arkadaşlığı, paylaşmak, bunlar güzel şeyler. Aklımda bunlar kaldı. Diğerlerini sahneden inince unutuyorsunuz.