Yazmayayım diyorum ama konu bir türlü aklımdan gitmiyor. Geçtiğimiz hafta Fatih Terim, yaptığı açıklamalardan ötürü PFDK'ya sevk edildi ve dört maç men cezası verildi. Terim'in yardımcı antrenörü Ümit Davala ise rakip takımın taraftarına hakaret ettiği gerekçesiyle üç maç men cezası aldı. Art arda yapılan açıklamalar ile ortalık her zaman olduğu gibi bir 'cadı kazanı'na dönmüş durumda. Yanlış anlaşılmasın şu an halen eylülün ikinci haftasındayız. Yani mart veya nisanda değil. Her sene bu tür kaotik ortamlar yaratılıyor ama itiraf etmeliyiz bu sezon çok erken başladı. Olayların tam ortasında yine aynı aktör var: Fatih Terim
Olayları bir gözden geçirelim ve geçmişten birkaç örnekle tabağımızı süsleyelim bence. Basit gidelim. Fatih Terim'in ceza almasına sebep olan açıklama neydi?
"Geçen sezon Galatasaray yalnızlaştırılmaya çalışılıyor diye bir ortam vardı. Geçen sene organize, ancak amatör bir kötülük gözlemliyorum demiştim. Bu sene profesyonelce yapıyorlar. Sözlerime alınmışlar demek ki, artık profesyoneller. Bunu bu maç için söylemiyorum. Bunların tek ilacı vardır, Galatasaray olarak bir bütün şekilde durabilmek."
Televizyonlarda ve gazetelerdeki yorumcuların yüzde 90'ı yalan söylüyor. Bu açıklamadan dört maç ceza alıp almaması ayrıca bir tartışma konusudur. Ama bu tür bir açıklamayı Aykut Kocaman, Abdullah Avcı veya Ersun Yanal yapmış olsaydı kaç maç ceza alırdı? Ya da şöyle soralım: Ceza alacak mıydı? Peki neden Fatih Terim'e direkt ceza kesildi? Türkiye'de olumlu ve olumsuz tüm söylemlerde “ne söylendiği” ile değil, “kimin söylediği” ile ilgileniyoruz. Bu da ne yazık ki spor hukukuna kadar sirayet ediyor.
Şöyle örneklendirelim: Bir okul düşünün. Böylelikle konuyu iyice basite indirgeyelim. Bir öğrenci her gün başka bir çocukla kavga ediyor ve her günün sonunda soluğu müdürün odasında alıyor. Başka bir öğrenci sınıfın en uslu çocuğu ama bir şey oluyor ve bir çocukla kavga ediyor. O da soluğu müdürün odasında yer alıyor. İki çocuk aynı kabahatten ötürü müdürün odasında bulunmasına rağmen çok farklı yaklaşımlara maruz kalabilecekleri gibi çok farklı kararlarla o odadan ayrılacaklardır. Her gün kavga eden çocuk belki okuldan atılacaktır, diğer ise “bir daha olmasın” nasihatiyle odadan çıkacaktır. Tamam hukuk niyet okumaz, olaylar üzerinden yürür ve genel olarak rasyonel işler. Ama hukukta 'sabıka kaydı' diye bir şey olduğu gibi “iyi hal” de göz önünde bulundurulur.
Spor hukukunda da bu böyledir. Fatih Terim'in özellikle altını çizerek belirtmek istiyorum, tırnak içinde “sportif sabıka”sı bir hayli kabarık olduğu için PFDK'nın bu dört maç cezası da o kadar anormal görüntü çizmiyor. “Acı patlıcanı kırağı çalmaz” misali Fatih Terim'in bu tür olayların tam göbeğinde yer alması çok da yadırganacak bir durum değil. Yalnız problem şurada başlıyor: İlerleyen haftalarda spor alanında, futbolun içindeki başka aktörlerin bu tür açıklamalar yapması durumunda ceza verilecek mi? Vermedin, geçtin diyelim bu sefer de Galatasaray yönetiminin haklılığı tescilleniyor. O andan itibaren Fatih Terim'e bir daha nasıl ceza verebileceksin?
Fatih Terim'in açıklamasını okuduysanız oradan iki kelime geçiyor ki bence tüm konuşmayı özetliyor. Bence tesadüfen de kullanılmış olamaz. “Organize” ve “profesyonel” Bunlar gerçekten çok ama çok tehlikeli kelimeler. Şimdi medyada bakıyorum. “Ne şiş yansın ne kebap” tutumunda gazeteciler. Hem Fatih Terim'e hak veriyorlar hem cezaların verilmesi yanlış değil deniyor.
'Organize' ve 'profesyonel' sözleri ne anlama geliyor? Ne PFDK'sı? Federasyon madem ortaya bir duruş koymak istiyorsa, konuyu 6222'den yargıya taşımak gerekir o halde. Sırf sözde 'ayar verme'ye çalışılıyorsa o zaman bu Fatih Terim'i haklı çıkarmaz mı kısmen de olsa? Saat 19:05'te açıklanma olayı başlı başına bir rezalet zaten.
Bir gün kaç saattir? 24 saat. Peki kaç dakika vardır gün içinde? Çarpın. Söylüyorum; 1440 dakika. Yani 1440 dakikanın içinde açıklamanın 19:05'te yapılması başlı başına bir rezalettir. Yahu tesadüf bile olsa gerçekten sırf komplo teorilerine meydan vermemek için talimat verirsin, “arkadaşlar kaldırın 5 dakika sonra girin” dersin.
Fatih Terim, geçen sezon Türk Telekom Stadı'nda oynanan ve 2-2 biten Fenerbahçe maçı sonrasında 10 maç ceza almıştı. Maçtan sonra yardımcılarıyla birlikte sahaya girip hakem Fırat Aydınus'la yaşadıkları ve hemen ardından skandal basın toplantısı akıllarda. Basın toplantısında hakem camiasını tehdit eden söylemlerde bulunmuştu. O günlerde 10 maç cezayı haksızlık olarak değerlendirenler bugün “Fatih Hoca'ya geçen sezonki 10 maç ceza haklıydı ama bu dört maç ceza haksız” diyorlar.
Fatih Terim gerçekten bu ligi çözmüş. Bu işin kurdu olmuş. Ligin ikinci haftasında Konya maçının ardından şöyle bir açıklama yapmıştı; 'Kırmızı kartlar Marcao ve Seri'nin profesyonelliklerine yakışmadı. Gösterilen kartlar doğru. Hem geçen haftanın hakemini, hem de bugünkü hakemi kutluyorum.''
Bunu söyleyen Fatih Terim, bugün 'organize' ve 'profesyonel' kötülükten bahsediyor. O kadar bu işleri çözmüş ki. Bunu kendine bir motivasyon olarak geri döndürüp kullanabiliyor. Hayali bir düşman yaratma, 'herkese karşı biz' algısı oluşturma ve camiasını arkasına alıp tüm taraftarları 'konsolide' etme konusunda gerçekten başarılı. Galatasaray camiasının dikkati Falcao transferiyle bir hayli dağılmışken bugün bütün Galatasaray sosyal medyası bu süreçte iş başı yaptı adeta. Algı oluşturma konusunda gerçekten müthiş bir çalışma sürüyor. Tabii belki bu, yaratılan algıyı kırma veya şekillendirme hareketi olarak da tanımlanabilir. Fatih Terim, gerçekten müthiş kompetan.
Terim, o kadar bu ligi, bu ortamı biliyor, o kadar çözmüş ki. Onun bir alet çantası var yanında taşıdığı. Bu yaptığı açıklamalar da bu çantanın içinde yer alıyordur muhakkak. Mesela maç 0-0 mı gidiyor? Takım da kötü mü oynuyor? Hemen ne yapıyor? Bakıyor çantasına, ne varmış burada, evet 'maçtan atılma', attırıyor kendini tribüne bir de bakmışsın ki bütün tribün maçın içine resmen girmiş. Bir şekilde koparılıp kazanıyor böylelikle takım maçı. Uzmanlığın detayı şurada yalnız: Nedense hep içeride oynana maçlarda atılıyor. Hiç deplasmanda atılıp tribüne gönderilmiyor.
Her şeyi geçtim, hiç hayatınızda bir teknik direktörün yardımcısının atılıp ceza aldığını gördünüz mü? Olsa bile bir kere olur herhalde. Hiç Aykut Kocaman'ın veya Ersun Yanal'ın yardımcısının olaylara karışıp tribüne gönderildiğini tanıklık ettiniz mi? Birçoğunuz bu hocaların yardımcılarının kim olduklarını bile bilmiyorsunuzdur. Hasan Şaş ve Ümit Davala belli ki ileride Fatih Terim'in yardımcılığı sonrasında yedek kulübelerinde olmayacaklar. Gerçekten bir teknik direktörülük kariyeri düşünmüyorlar, planlamıyorlar. Hayatta şahsi herhangi bir hedefleri yok.
Ligde daha üç haftayı geride bıraktık ve ortamın şimdiden 'cadı kazanı'na dönmüş olması hiç hayra alamet değil. Açıkçası insanları futbola kanalize etmek için organize bir operasyon yapıldığından bile şüphe duyuyorum. Herkes tatil kafalarındayken bir anda 'neler oluyor böyle' düşüncesine büründü. Özet geçelim kapatırken yazıyı. Fatih Terim, dört maç ceza aldı. Tahkimde düşecek, düşmeyecek o kadar önemli değil. Çünkü bu henüz fırtına öncesi asıl sessizlik. Çok daha gergin bir futbol iklimi bekliyor bizi önümüzdeki günlerde. Terim, mutlaka bu açıklamalara yenilerini ekleyecek. Sezon sonunda muhakkak bir antoloji hazırlanacak düzeyde demeçler birikecektir emin olabilirsiniz. Çünkü Fatih Terim bu. Huylu huyundan vazgeçmez.