Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı, 30 Mart
2018 tarihinde, "Türkiye Huzur Güven Uygulaması 2018-2" adıyla
devasa bir operasyon yaptı. Devasaydı, resmi sayılar: 55 bin 369
personel, iki hava aracı, iki deniz aracı ve 9 bin 245 kara aracı
ile toplamda 9 bin 249 ekip, 218 dedektör köpek görev aldı.
Bu ölçekte işlerin ilki 9 Aralık 2016'da yapılmıştı. Yani, darbe
girişiminden beş ay sonra. Adı "Huzur Türkiye" idi. Sadece
"emniyet" vardı, EGM sitesine göre.
40 bin 507 personel, 5 bin 863 ekip, yedi helikopter, 10 deniz
aracı, 138 dedektör polis köpeği...
İlki ile sonuncusu arasında, hem isimlendirme hem açıklamaların
dili hem de katılımcılar arasında ilginç dönüşümler var, sokakta
her gün kimlik sormanın anlamını daha iyi anlamamızı sağlayacak
farklar.
ASAYİŞ GÖRÜNÜMLÜ ASKERİ OPERASYONLAR
İlk uygulama için şöyle demişti emniyet:
"...stratejik öneme haiz (dil bozukluğu Emniyet'in tercihi)
bölgeler ile özellikle vatandaşlarımızın yoğunlukla bulundukları
umuma açık yerler"de gerçekleştirilmişti. Stratejik önem?
Vatandaşın yoğun olduğu yerde "polis" olması elbette anlaşılmaz
değil ama "stratejik önem" gibi askeri ve diplomasi alanından bir
terimin asayiş işlerinde kullanılması önemli.
Resmi açıklamaya göre şu "sonuç"lar elde edilmişti:
-262 bin 606 kişi sorgulandı.
-Arandığı tespit edilen 676 kişi yakalandı.
-Bir adet uzun namlulu silah, 64 adet tabanca, 42 adet av
tüfeği, bin 131 adet mermi, 128 adet kesici delici alet, 68 adet
kurusıkı tabanca, 0,395 kg eroin, 2,468 kg esrar, 0,144 kg bonzai,
213 adet captagon, 15 bin 657 paket kaçak sigara ele geçirilerek
560 kişi gözaltına alındı.
-55 bin 704 adet araç kontrol edildi, 2 bin 360 adet araca cezai
işlem uygulandı ve 604 adet araç trafikten men edildi.
-Sekiz adet çalıntı araç yakalandı.
İSMİNİ ARAYAN OPERASYON
İkincinin tarihi, 28 Ocak 2017'ydi, yine sadece "emniyet" yapmış
görünüyordu. Rakamlar aşağı yukarı aynıydı. Üçüncü, 10 Şubat
2017'de yapıldı. Artık adı, "Türkiye Güven Huzur Operasyonu"
olmuştu ve içinde Jandarma Genel Komutanlığı ile Sahil Güvenlik
Komutanlığı da vardı. Personel sayısı 80 bini aşmıştı.
İsim o günden itibaren sabitlendi, "Huzur Türkiye" ismi,
"Türkiye Güven Huzur" haline geldi; anlaşılan askerler "güven"
katmıştı operasyona.
Huzur ve güven. Az duralım: Bu iki kelime 12 Eylül
cuntacılarının dilinden hiç düşmemişti. Polisin sağladığı
"güvenlik" ile askerin sağladığı "güvenlik" arasındaki fark, 37 yıl
sonra yeniden aynılığa dönüşmüştü. Kenan Evren jargonunun EGM resmi
dili içinde tezahüründe ne tuhaflık var, devlette devamlılık
esastır! Aynı 12 Eylül, vapur iniş binişlerinde, tren garlarında,
otobüs terminallerinde, büyük meydanlarda rastgele kimlik sorma
uygulamasını da rutinleştirmişti. Üstelik o dönem bilgi işlem
teknolojileri böyle gelişmemişti, kimliğe ve sahibinin yüzüne
bakmaktan başka yapacak şeyi yoktu "güvenlik" güçlerinin. Demek ki
öncelikle önemli olan "kimliğe bakan güvenlik görevlisi"nin
olması.
MALUM "ŞAHIS"TAN "KİŞİ"YE
Uygulamaların ilkinde "sorgulanan" şahıslar söz konusuyken,
ikincide şahısların "kontrolü" yapılmış, üçüncüde ise bu sefer
şahıslar "sorgu ve inceleme"den geçirilmişti. Dördüncüden itibaren
bu işlemin adı kararlı hale geldi: Artık, polis jargonundaki
"şahıs" gitmiş, "kişi" gelmişti ve yapılan şeyin adı "kontrol"dü.
Polisimiz bizi kontrol ediyor, eşzamanlı.
Bu uygulamalardan bu yıl içinde iki tane yapıldı. Biri 2 Mart
2018'de, ikincisi 31 Mart 2018'de. Martın başındakinin adı,
"Türkiye Huzur Güven Uygulaması 10" idi, sonundakinin adı "Türkiye
Huzur Güven Uygulaması 2018-2" idi. İkincinin ismindeki afiye
dikkat. Sistem, adıyla sanıyla mükemmelleşiyor.
Bu yıl yapılana ilişkin resmi açıklamada, bir yenilik daha
vardı:
"Halkımızın yoğun olarak bulunduğu bulvar, cadde, alışveriş
merkezleri içleri ve çevrelerinde yayalara yönelik 5’er kişilik
(risk analizini yapabilen ve suçlu profilini tanıyan 1 seçici ve 4
kontrol görevlisi şeklinde planlanan) uygulama ekiplerinin
bulunduğu uygulamada..."
Risk analizi yapabilen ve SUÇLU PROFİLİNİ TANIYAN görevliler?
İlk iki yazıda soruyorduk ya, neye göre durduruyor? Suçlu profilini
tanıyanlar onlar! GBT temiz çıksa da durdurulduğun anda "suçlu
profili"ne sahip olduğunu düşünmek için daha neden mi arayacağız?
Son iki uygulamanın resmi açıklamasında yer alan yani ilk 10
uygulamada yer almayan bu ifade, operasyonun karar sürecinde
"haklılaştırma" konusunda sürekli bir arayış olduğunu gösteriyor.
Zaten açıklamaların dili, birinciden itibaren sürekli ufak ufak
değişiyor, yani maksat ve hedefler ile maksat ve hedeflere ilişkin
açıklamalar eşit değil pek. Esasen, katılım ve organizasyon zamanla
artıyor görünse de sayılar belli oranlarda sabit gibi, "kontrol
edilen"le yakalanan oranı örneğin 500'de bir civarında.
Sonuncunun resmi sonuçları:
- 55 bin 369 personel, iki hava aracı, iki deniz aracı ve 9 bin
245 kara aracı ile toplamda 9 bin 249 ekip, 218 dedektör köpek
görev aldı.
- 7 bin 478 noktada mobil tablet PC cihazları üzerinden
sorgulama yapılarak gerçekleştirilen uygulamanın sonucunda;
- 558 bin 286 kişi kontrol edildi.
- Bin 589 aranan şahıs yakalandı, 109 kişi gözaltına alındı.
- 168 bin 544 araç kontrol edilerek 250 aranan araç yakalandı,
bin 19 trafikten men edilmesi gereken araç tespit edildi.
- Adli-idari ve trafik yönünden toplam bir milyon 616 bin 984 TL
cezai işlem uygulandı.
10 adet ruhsatsız tabanca, yedi adet ruhsatsız av tüfeği, 410
adet mermi, 17 adet kesici delici alet, 12 adet ruhsatsız kurusıkı
tabanca, bir adet uzun namlulu silah, 55 gr eroin, 142 gr esrar, 76
adet ecstasy hap, 2 bin 265 paket kaçak sigara ele geçirildi.
HEDEF SUÇLU BULMAK MI?
Sayılara az yakından bakarsak, 55 bin personel 10 ruhsatsız
tabanca yakalamış, 250 aranan araç bulunmuş, 55 gram eroin, 142
gram esrar yakalanmış filan. Atılan taş ürkütülen kurbağaya değmiş
mi? Hayli temiz bir toplum içinde yapılmış bu iş gibi görünüyor.
İstatistikte temizdir benim milletim, tek tek herkes suçlu
olabilir, o başka...
Bunlar sadece görüntü, sayılar, asıl görünmesi gerekeni
göstermiyor: 15 Temmuz darbe girişiminden beş sonra sistematik hale
getirilen bu "81 ilde aynı anda büyük bir uyum ve koordine
içerisinde" yürütülen uygulama, esasen (suç oluşturan) bir şeyleri
ya da (suçlu) birilerini bulmayı, yakalamayı değil de kendisini
hedef alıyor: Polis ve jandarmanın, İçişleri Bakanlığı'na bağlı
silahlı güçlerin "uyum ve koordine"sini mükemmelleştirmek. Esasen,
dört beş saat süren bu uygulamalar, başladığı andan itibaren haber
haline gelen, yani duyurulan, yani suç unsuru ya da suçluların
saklanması, kaçması, ağın dışına çıkması için yeterli zamana sahip
olduğu uygulamalar. Nasıl yapıldığı malum, işte otomobiller, toplu
taşıma araçları durdurulur, toplu bulunulan mekanlara, yoğun
alanlara girilir, arama, tarama, kimlik sorma ve kontrol.
BİTMEYEN TAHAKKÜM ÇALIŞMASI
Günlük kontrol ile bu yaklaşık iki ayda bir yapılan
operasyonları yan yana getirirsek: Günlük kimlik kontrolü ile
bireyi kuşkulu alana oturtan, bu kuşkuyu kanıksattıran,
içselleştiren ve onu yaşadığı yere, haklarına yabancılaştırılan
olağanüstü hal uygulaması iken, "huzur güven uygulaması", asayiş
işlemlerini büyük askeri operasyon formatına sokarak sistemin
kendisini nüfusa yabancılaştırıyor.
Bu ikili işleyiş, bir yandan makro ölçekli çatışmalara hazırlık
ve öte yandan mikro düzlemde bireyin yurttaşlıktan atıldığı, en
azından arafa alındığı bir olağanüstü hal fikrini kabullendirme
amaçlı görünüyor. Yeni Türkiye, kendisini toplumuna karşı
konumlandıran, yurttaşın ve toplumun haysiyetini kendi (silahlı)
gücünün tahakkümcü işleyişine gres yağı haline getiren bir yapıya
ulaşmaya çalışıyor. 12 Eylül ile başlayan "neoliberalizmin inşası",
başlangıçtan bugüne eksik kalmış yönleri de tamamlayarak ilerliyor.
Hem tek tek bireyler üstünde hem toptan nüfus üstünde bitmeyen
çalışma. Üsküdar Meydanı'ndaki çalışmalar gibi: Her yeni inşaat
kargaşayı artırıyor, hiçbir yeni yapı eskinin herhangi bir
özelliğine saygı göstermiyor. Dandik metro çıkış kulübesi, Mihrimah
Sultan ile Valide Cedid camilerinin arasında göze çöp gibi
girmekten utanmıyor. Valide Cedid Külliyesi'nin tarihi duvarları
aynı metro gecekondusunun şımarık perdelemesini sessizce izliyor.
Denizi doldurmak için çakılan kazıklar zarif Kuşkonmaz Camii'ni
çatlatıyor, 3. Ahmet çeşmesi, toz toprak, otomobil, otobüs ve büfe
kalabalığı içinde fazlalıkmışçasına duruyor. Buna da "Yeni Türkiye"
diyorlar.