İbrahim Kaboğlu: Bunların hesabı sorulacaktır
KHK ile Marmara Üniversitesi'nden ihraç edilen Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “Böyle bir işleme tabi tutulmak İbrahim Kaboğlu'nu yaptırıma tabi tutmak değil, yüzlerce, binlerce hakim ve avukat adayını yaptırıma tabi tutmaktır. Ama onların hocaları olarak İbrahim Kaboğlu'nun da haysiyetini incitmektir" dedi ve ekledi: "Bunların hesabı sorulmalıdır ve sorulacaktır."
DUVAR - Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, KHK'lerle gerçekleştirilen kamudan ihraçların büyük çoğunluğunun, OHAL yönetiminin nedeni, konusu ve amacı dışına taşan kararnameler olduğunu söyledi.
7 Şubat Salı günü yayımlanan 686 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile Marmara Üniversitesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı Başkanlığı görevinden ihraç edilen Kaboğlu, hukuksuz uygulamalara karşı mücadele edeceklerini söyledi.
Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, KHK ile görevden alınmalara ilişkin şu açıklamalarda bulundu:
OHAL KHK'LERİ OHAL SONRASI İÇİN UYGULANABİLİR: Görevden alınmalar KHK'nin konusu değil. Bir kişi suçlu olabilir, darbeye karışmış olabilir, bombalama yapmış olabilir, Adil Öksüz gibi darbe emri vermiş olabilir. OHAL KHK'leri, OHAL'in ilan edilmesinden sonra gündeme gelen uygulamalardır. Sadece OHAL sırasında yürürlüğe konulabilir ve o süre içerisinde gereçli olur, geçici önlemler almak kaydıyla. Fakat anayasal düzenin yok edilmesine yönelik olayların ve eylemlerin bastırılması amacıyla. OHAL, KHK'leri ancak o çerçevede ve OHAL kanunu ile yetiştirilemeyecek olan, alınamayacak olan önlemlerin alınmasına yöneliktir. Bu açıdan baktığımız zaman yaklaşık 19-20 KHK esasen çok büyük çoğunluğu OHAL yönetiminin nedeni, konusu ve amacı dışına taşan kararnamelerdir. Bunlar içerisinde en tipik uygulama biçimi kamu görevlilerinin görevlerine son verme işlemi haline getirilmiş olması. Oysa kamu görevinin atanma işlemi bellidir, belirli bir usule uyarak atanır. Onun görevden alınması işlemi de bellidir.
KHK'LERLE YAYINLANAN LİSTELER ANAYASA DIŞIDIR: Bu OHAL'de yapılsa bile, olağan hale göre daha çabuk daha kolay yapılsa bile, yine de bu bir KHK ile değil, ilgili idari işlemle yapılması gereken, uygulanması gereken yaptırımdır. Bu bakımdan bunların çoğu, KHK'lerle yayınlanan listeler anayasa dışıdır, hukuk dışıdır. Ama öyleleri var ki bizim durumumuzda olduğu gibi veya hiç biçimde FETÖ örgütü veya cemaatlerle ilişkisi olmayanlar. Türkiye'de Fetullah Gülen cemaati oldu, diğerleri var. Bir başka dünya var ki, laik kesim, modern çağdaş kesim dediğimiz ya da solcu dediğimiz; hiç cemaatlerle ilgisi yok. Cemaatler karşısında nötr konumda olan. Bunların da KHK ile görevlerine son verilmesi iki önemli hukuka aykırılığı gündeme getirmektedir. Birincisi; anayasaya aykırılık, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırılık. Bizatihi bu yolla insanları tutmak. İkinci sakıncalı tarafı ise; demokratik açıdan darbe kalıntılarının ortadan kaldırılması ve bir kez daha darbenin yapılamayacağı bir ortamın oluşturulması açısından da sakıncalı. Çünkü burada OHAL vesilesiyle darbeyle uzaktan yakından ilgisi olmayan, cemaatlerle kesinlikle uzaktan yakından alakası olmayan, hatta cemaatlerin bu tür örgütlenme yoluyla siyasete etki etmelerine karşı olan kesimleri de çerçeveye koyup onları yaptırıma tabi tutmak çok önemli demokratik açıdan sakıncasını beraberinde getiriyor.
İKİ SAKINCA: Birincisi bugünkü ortamı demokratik olmaktan çıkarmak. Çünkü farklı sesleri dile getirenler görüşlerini, düşüncelerini dile getiren uzmanlar bu şekilde susturulmuş oluyor ya da susturulmak isteniyor. İkincisi ise bu yaklaşım esasen darbecilerin yaptırıma tabi tutulmasını perdeleyen, gölgeleyen bir durumdur çünkü uzun vadeli Türkiye'nin yeniden darbe ortamına sürüklenmemesi için mutlaka 15 Temmuz gecesini hazırlayan koşulların ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu açıdan sıkça ölüm cezası gerilir mi, getirilemez mi dillendirmesi yapıldı. Sadece o söylem bile bir Yunanistan'dan iade edilmesi gerek subayların iadesini önledi. Bir Adil Öksüz belki bir gün yakalansa da iade edilmeyecek, Fethullah Gülen iade edilmeyecek. Onlar bir bakıma idam cezası geri getirilecek diye korunmuş oluyor ama bu ortamdan yararlanarak benim gibi hiçbir biçimde bu alanlarla ilgisi olmayan bütün yazdıkları çizdikleri sadece Türkiye üniversitelerinde değil Avrupa üniversitelerinde, dünyanın en prestijli üniversitelerinde görev alanlar bu torbaya konup cezalandırılıyor."
BU BİR SKANDALDIR: (Görevden alınması konusunda neler yapacağının sorulması üzerine) Benim ilk isteğim, bu bir skandaldır, bu büyük bir haksızlıktır, olmaz. Sadece hukuka aykırı değildir aynı zamanda akla aykırıdır. Bizlerin bu şekilde OHAL KHK'lerine doldurulmamız sorgusuz sualsiz bir cinayettir, yargısız infazdır. Benim öncelikli olarak temennim, bu hatanın düzeltilmesi yani bu şekilde işletilen bir Rus Ruleti'nin bir an önce geri alınması. Tabi ki bütün kanuni yollar sonuna kadar kullanılacaktır. Böyle bir işleme tabi tutulmak İbrahim Kaboğlu'nu yaptırıma tabi tutmak değil, yüzlerce, binlerce hakim ve avukat adayını yaptırıma tabi tutmaktır. Ama onların hocaları olarak İbrahim Kaboğlu'nun da haysiyetini incitmektir. Tabi ki bunların hesabı sorulmalıdır ve sorulacaktır.
BEKLEMİYORDUM: Görevden alınmayı beklemiyordum çünkü bütün yazdıklarım, çizdiklerim Türkiye'de ve uluslararası alanda hep saydam olmuştur. Hep açık olmuştur. Fakültede, üniversitede fikri açıdan destekleyen, desteklemeyenlerle hep saygı, sevgi içerisinde olmuştur. Ben görevimi büyük bir titizlikle ve bilimsel ölçüler çerçevesinde ve uluslararası standartlarda yaptığım düşüncesiyle böyle bir şey ile karşılaşacağımı düşünmüyordum. Ama karşılaşmış oldum. Bunun da sonuçları, gerekleri ne ise yapılmalıdır kuşkusuz."