İbrahim Uslu: Kaybetme beklentisi varsa anketleri itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar
ANAR Başkanı İbrahim Uslu'dan, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın anketlere yönelik 'meydanlara bakın' sözleri için değerlendirme: Partinizden aday yok, motivasyonunuz yarım, bir de seçimin kaybedileceği beklentisi varsa...
DUVAR - Ankara Sosyal Araştırmalar Merkezi’nin (ANAR) sahibi ve Genel Müdürü Dr. İbrahim Uslu, yaptıkları saha çalışmalarından yola çıkarak sürece ilişkin gözlemlerini açıkladı. Uslu, Birgün'den Sebahat Karakoyun'a yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın “ankete değil meydanlara bakın” sözlerini değerlendirdi. Uslu, "Partinizden aday yok, motivasyonunuz yarım, bir de seçimin kaybedileceği beklentisi varsa o zaman sandığa gitmek seçmene ağır gelebilir. Bu psikolojiyi yönetmek için araştırmaları itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar" dedi.
Uslu'nun açıklamalarından ilgili bölüm şöyle:
Erdoğan “ankete değil meydanlara bakın” söylemiyle araştırma şirketlerini hedef aldı. Sizce neden?
Kamuoyu kanaatlerindeki değişimi meydanlara bakarak anlamanız mümkün değil. Meydanlara gelenler zaten o partinin seçmenleri. Asıl meydanda olmayanların kanaatleri önemli. Araştırmalar da onun için yaptırılır. Araştırma sonuçları seçmenin psikolojisini hatta teşkilatların, kampanyayı yürütenlerin motivasyonlarını etkiliyor. Bu seçimde seçmen ittifak nedeniyle partisinden olmayan adaylara da oy verecek. Partinizden aday yok, motivasyonunuz yarım, bir de seçimin kaybedileceği beklentisi varsa o zaman sandığa gitmek seçmene ağır gelebilir. Bu psikolojiyi yönetmek için araştırmaları itibarsızlaştırmaya çalışıyorlar.
Son düzlüğe girildi, saha gözlemleriniz nasıl?
İktidar, bu kez rekabeti yönetmekte biraz zorlanıyor. Bir sürü yenilik var, en önemlisi ittifak uygulamasının yan tesirleri. İki adayın yarıştığı her yerde ekonomik krizin de etkisiyle iktidar zorluk yaşıyor, çünkü iki aday yarıştığında fiili bölge barışı yüzde 50 oluyor. AKP yüzde 44 ile Ankara’yı kazanmıştı. Bu seçimde yüzde 44’le açık ara kaybeder. 50+1 zorunluluğu, ekonomik kriz atmosferinde AK Parti’yi en çok zorlayan faktör haline geldi. Çok sayıda seçim çevresinde iki aday yarışıyor. İki adayın yarıştığı her yerde yüzde 50 zorunlu. Oysa AKP çok domine ettiği, Kayseri, Konya, Kahramanmaraş, Erzurum gibi yerler hariç pek çok yerde yüzde 50’den düşük oylarla seçimi rahat kazanıyordu. Bu, MHP için daha yüksek handikap. Türkiye ortalaması 11 olan bir partinin yüzde 50’ye çıkması ve bunu da tamamen kendi seçmeni olmayanlar üzerinden başarması gerekiyor. Bu yan tesirleri hesaba katmamış olmak iktidar blokunun yaptığı en büyük hata.
İttifak, iktidar bloku açısından handikap yaratıyor diyorsunuz, muhalefete etkisi nasıl?
Muhalefet, ekonomik sorunlar nedeniyle biraz daha avantajlı. Çünkü insanların iktidar blokuna tepki göstermek için gidebilecekleri başka adres yok. Dolayısıyla iktidar blokundan kaçan oylar doğrudan diğer ittifaka yöneliyor. Bu da muhalefetin en büyük şansı oldu. Genel seçimde ittifak iktidar lehine sonuç yarattı. Ama bu seçimde kendilerine yüzde 50 barajı koydular. AKP Ankara’yı 2009’da yüzde 39’la kazandı. İstanbul’u son seçimde yüzde 47 ile kazanmıştı. Çıtayı yükseğe kaldırmak iktidar açısından önemli dezavantaj yarattı. Muhalefet bundan yararlanıyor ekonomik kriz nedeniyle. Kriz olmasaydı, ittifak kompikasyonları muhalefet açısından da sıkıntı yaratacaktı. Ama kriz döneminde insanlar iktidara tepki duyar. Öyle olunca muhalefet blokunda normalde yaşanmayacak bir seçmen kümelenmesi yaşanıyor.
İktidarın tanzim satış gibi attığı adımların etkisi oldu mu?
Gözlemlerimize göre etkisi olmadı, enflasyonu etkilemediği de ortada. Tüketici sadece tanzim satıştaki ürünleri tüketmiyor, gıda fiyatları da artmaya devam ediyor. Temel sorun enflasyon. İnsanların ekonomiyle ilgili sorunları gerilemedi. Aslında ekonomik sorunlar 2018’in başından beri ilk sırada ama bunu zikredenlerin oranı daha düşüktü. 2018’in başında bu rakam yüzde 50’lerin altındaydı. Ağustos ayından itibaren rakam yükseldi. Şu anda 4 kişiden 3’ü ekonomiyle ilgili problemini dile getiriyor.
Başta İstanbul, Ankara gibi büyükşehirler olmak üzere önemli illere bakıldığında nasıl bir tablo var?
İki adayın yarıştığı her yerde seçimin başa baş ve kritik geçeceğini ortaya koyuyor veriler. İktidar, Konya, Kayseri, Maraş, Malatya, Erzurum’da, CHP de İzmir de rahat ama onun dışındaki bir çok yerde ciddi rekabet söz konusu. İstanbul, Ankara, Adana, Mersin, Antalya, Muğla, Aydın, Denizli, Manisa, Balıkesir, Bursa, Tekirdağ, Eskişehir rekabetin en sert yaşandığı yerler. Bu illerde seçim ortada. Muğla, Eskişehir kısmen Tekirdağ, CHP’nin rahat kazandığı yerlerdi. Şimdi onlar karşıda oluşan blok nedeniyle tehdit altında. Geçen seçimde Adana, Mersin, Manisa’yı MHP çok rahat kazanmıştı. Şimdi oralarda ciddi bir rekabetle karşı karşıyalar. AKP açısından da İstanbul, Ankara, Denizli, Balıkesir, Bursa’da ciddi rekabet var. Çok sert rekabet var ancak muhalefet kriz nedeniyle burun farkıyla avantajlı. Totalde “ittifak kime yaradı” derseniz muhalefetin bundan daha kârlı çıkmasını en olası senaryo olarak gözlemliyorum.
Erdoğan yerel seçim değil genel seçim havasında bir kampanya yürütüyor. Seçmeni nasıl etkiliyor bu söylem?
Erdoğan’ın söylemi nedeniyle seçmenler makro faktörlere odaklanıyor. O zaman da ekonomi birinci gündem haline geliyor ve iktidar açısından dezavantajlı bir durum oluşuyor. Dolayısıyla AKP açısından en rasyonel strateji belki yerel seçime odaklanmak ve makro faktörleri tartıştırmamaktı. Ekonomik problemler iktidar açısından dezavantaj yaratıyor onu gidermek için siyasi kimliğe vurgu yapan bir kampanya yürütüyorlar. Ancak tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de seçmenlerin tercihlerini etkileyen iki temel faktör var. Seçmenler siyasal kimliğe ve iktidarların ekonomik performansına göre oy kullanırlar. Eğer ekonomide istikrar, stabilize söz konusuysa o zaman siyasi kimlik tercihleri belirlemek açısından öne çıkar. Ama ekonomik türbülans varsa siyasal kimliklerin etkisi zayıflar. İnsanlar krizlerde iktidarları cezalandırıcı bir tercih ortaya koyarlar. Türkiye’de ekonomik türbülans var. İktidar siyasal tercihler üzerinden genel seçim tadında bir kampanya yürüttüğünde aslında muhalefete de krizi kullanma imkânı sağlıyor. Ekonomik tablonun yarattığı dezavantaj iktidarın başına bela oluyor.
Önceki seçimlerden farklı bir tablo var ve farklı sonuç kaçınılmaz görünüyor, diyorsunuz.
Bugün için 2009 seçimleri laboratuvar işlevi görüyor aslında. O süreçte AK Parti’ye kapatma davası açılmıştı ve bu seçmeninin duygusal bağlarını, aidiyetini güçlendiren bir etki yarattı. Seçime kısa süre kala da “one minute” yaşandı. Bu da duygusal bağlarını iyice güçlendirdi. AKP’nin oy kaybının beklenmediği bu tabloda ancak bir başka realite daha yaşanıyordu. Avrupa’yı etkileyen küresel krizden Türkiye de bir miktar etkilendi ve sonuçta AKP o seçimden 9 puan oy kaybederek çıktı. Seçmen, ekonomik çıkarlar mı, siyasal kimlik mi ikilemine girdiğinde çoğunlukla ekonomiyi tercih ediyor. Şu anda da yine bir yerel seçim, yine ekonomik sorunlar var, iktidar siyasal kimliği öne çıkarmaya çalışıyor ama sonucun 2009’a benzemesi yüksek bir olasılık
‘Beka’ söyleminin seçmendeki karşılığı nasıl?
Beka söylemi referandumda etkiliydi. Ancak o dönemde bugünkü seviyede ekonomik türbülans yoktu. Aynı söylem referandumdaki kadar etkili olmasa da genel seçimde de etkisini gösterdi. Buna rağmen AKP, 7.5 puan kaybetti. Bu argüman genel seçimde AKP seçmeninin diğer partilere değil, MHP’ye gitmesine neden oldu. Dolayısıyla oylar aynı havuzda kaldı, büyük bir sorun doğmadı. AKP milletvekili kaybetti ama ortağıyla istediği kanunu çıkarabilme gücüne sahip oldu. Ancak yerel seçimlerde ekonomik türbülansın etkisiyle seçmenlerin bir kısmı havuzda kalmıyor. Beka söylemi muhalefet seçmenini hedefleyen bir şey değil aslında. Bu söylemle kendi seçmenini konsolide etmeye, havuzun dışına çıkmasını önlemeye çalışıyorlar ancak başarılı oldukları söylenemez. Çünkü oy kayıpları gözlemliyoruz.
Güneydoğu’ya ilişkin nasıl bir gözleme sahipsiniz?
HDP’nin önceki seçimde kazandığı belediyeleri yeniden kazanmasını bekliyorum. O bölgedeki sondaj çalışmalarımızda HDP’nin gücünü büyük ölçüde koruduğunu gözlemliyoruz. 24 Haziran’dakine benzer bir tablonun yaşanacağını düşünüyorum, çünkü seçmen sadakatinin en yüksek olduğu parti HDP. (Röportajın tamamı)