Bu aralar birilerinin çok kıymetlisiyim. Ne de olsa mühür sahibiyim. Kibar kibar, seçmen seçmen, kışı devirmişim ki sorma... Doğalgaz faturalarının karşısında Zaloğlu Rüstem gibi muzaffer pehlivan havalarındayım. Halbuki cenk öncesi, gelen faturalardan enerji elde edip, dünya devi olmak gibi romantik fikirlerim vardı. Şükür, dar günün ömrü azdı, geldi geçti.
Nisanın nısfındaki malum mevzudan dolayı televizyonlarda, meydanlarda, 'Milletiim!', 'Halkıım!' diye sesleniyorlar bana. Yapabileceklerimi dinledikçe süper kahraman havalarında dolaşıyorum: 'Seç Men!'... Basarım mührü!
Birilerinin kıymetlisi olmanın tadını çıkarıyorum tabi. 'Halk' olmanın bütün icaplarını yapıyorum. Örneğin dolmuşa biniyorum. Gaza gelmek falan değil, gayet bilinçli, dolmuşa biniyorum. Hatta neredeyse çoluk çocuğumdan daha çok görüyorum onları. E, tabiki seçmen gözüyle... Dolmuş şoförleri!
Düzenli olarak dolmuş kullanan ve durağa takılan seçmen, üç beş ay gibi hızlandırılmış programla neler öğreniyor, paylaşayım...
Bu yetenekli kişi, yani yetişkin bir dolmuş şoförü, para üstü hesabındaki cebir becerisiyle matematik dünyasını; hassas müzik kulağıyla da sanat dünyasını derinden sarsıyor. Müzik kısmında konsept biraz türkü bar, biraz da pavyon müziği ama, olsun... Hizmet hizmettir... Giden var, gidemeyen var! Doğalgaz cephesinde cenk eden nefsim adına, ikinci bir 'pavyon hesabı' cephesi açmak stratejik hata olacağından, hizmetten memnunum.
Fakat esas, levyeyi saniyenin onda birinde koltuğun altından çekme becerisiyle, Uzakdoğu dövüş sanatları ustalarını hayrete düşürüyor.
'Çektim levyeyi aga! Dedim, bi milyon verdin arabayı mı satın aldın şerefsiz! İn lan aşağı! Lavuk anında topuk!'
Bir keresinde de şöyle oldu. Adam almış içeriye 25 kişi, hâlâ aracın dolmasını bekliyor. Muhtemelen, dolmuşu buna satan, iki arada bir derede kandırmış bunu? O da tanıdık, o da biraz biz:
'Abi, sen alabildigin kadar al yolcuyu. Sen al, esner bu... Likralı abi! Sıkıntı olursa al getir, buradayım ben, kime sorsan...' diye saflığından yararlanmış, kandırmış olabilir.
Hareket için şoförün aydınlanmasını bekliyoruz. Önce aydınlanıp sonra hareket etmesi mantıklı tabi. Yoksa, biz harekete geçtikten sonra aydınlatan aydın türünün, tuvaletlerdeki aydınlatma sensörüyle benzerliği şaşırtıcı olurdu.
İçerdeki tensel uyum çiftleri kıskandıracak türden. Amacımız akraba olmak! Bir tek kişi de diyemiyor ki: 'Hareket ne zaman?'
Kadının biri boş bulunup sordu: 'Meydan ne kadar?' diye. Adam bi döndü: 'Bi milyon yedi yüz elli, bin kere dedik, bi milyon yedi yüz elli!'
Adamın yeni Türkiye'den haberi yok, altı sıfırın atıldığını anlamamış ama bizi etti mum! Hem de bu mum umumumuzun mumu! Cemaatle tırstık!
Açtım ellerimi yalvardım: 'Ya rabbi! Sağ salim meydana varalım, en yakın AVM'nin önündeki saksının toprağını öpecem!'
25 kişi! Gıkımız çıkmıyor. Halbuki bir 'gık'ın yirmi beşte biri düşüyordu. Öyle pısmışız ki, adam dese: 'Herkes 30 şınav çeksin!', çekeceğiz... Asabi adamlar. Belki de sabah akşam yol hikayesi yaşamaktan!
Hele bir de: 'Billetlerr eldennelle!' deyişi var, tam kabadayı. Şeddenin gücüne bakar mısın? Sessiz harfe vurgu yaptın mı oldun kabadayı. Gerçekte de böyle değil mi? Kim sessizse onun kafasına vurur kabadayı!
'Parra üstü almayyan, ücrettinni gönderremeyyen?' dedi mi bir daha veresin var: 'Afedersiniz, şunu iletir misiniz? Ben az önce yolladım ama sanırım kabul olmadı. Gerginliğin lüzumu yok şimdi!'
Kibar kibar, seçmen seçmen yaşamak iyi de, korkunca daha çok ödeyesin geliyor! Hiç, korkak süper kahraman olur mu?
Seç Men! Teyy!
Üç beş ay doğalgaz faturası ödedi diye havaya girmeyecek insan!