Bu sergi, hayatta kazanılmak istenen bazı şeylerin ille de para ve rekabetle, kişileri yarış atına dönüştürme gayretiyle elde edilemeyeceğini, tüm coşkunluğu ve imece ruhuyla ispatlayan, anlatmak istediği hikâyelerden başkaca maddî manevi çıkarı olmayan, kooperatif bir imge / hayal tecrübesi. Tıpkı benzer umut, samimiyet ve ufuklarla daha önce ve halen düzenlenmekte olan nicesi gibi.
'Yerli ve Millî' Yeditepe Bienali'mizin (www.yeditepebienali.com) İstanbul'un dört bir yanını
'gelenekli ve çağdaş sanatla' kuşattığı şu günlerde, yine bu
bienalde Ayasofya Müzesi ve Yerebatan Sarnıcı gibi noktalara ev
sahibi olan Sultanahmet'teki Abud Efendi Konağı'nda da, 19 Nisan
tarihine kadar bambaşka bir buluşma daha yaşanıyor.
Türkiye'deki çağdaş sanatçıları genç Sanat Yönetimi Öğrencisi Yaren
Akbal'ın emeğiyle bir araya getiren, sunuş metni sevgili
eleştirmen, yazar, akademisyen, sanatçı ve küratör Emre
Zeytinoğlu'na ait, 'Uzak Hafıza' sergisi bu. Bir nevî alternatif
teşhir teşebbüsü, 'yaşayan bir sınav kâğıdı'. Böyle diyoruz, çünkü
Akbal'ın emeği, halen eğitim gördüğü özel üniversitenin de
kendisinden beklediği 'bitirme projesi' olma özelliğinde.
Akbal'dan edindiğimiz bilgiye bakılırsa, konak Anıtlar Yüksek
Kurulu'nun kararıyla 'korunması gerekli sivil mimarlık örneği bina'
olarak tescil edilirken, bina bahçesi ile 3 bin 243 metrekarelik
bir alana yayılıyor. Yerebatan Sarnıcı'nın da bulunduğu bölgede yer
alan Alemdar Caddesi'ndeki 3 numaralı konak, adını ilk sahibi Ahmed
Abud Efendi'den almış. Suriye kökenli bir tüccar olan bu kimse,
2'nci Abdülhamid döneminde, Ticaret Odası, Harbiye Nezareti Mübayaa
Komisyonu ve Şirketi Hayriye reisliği yapan Mehmet Abud Efendi'nin
de, kardeşi imiş.
19'ncu yüzyıl sonlarına tarihlendirilen yapı, Abud Efendi
ailesince kullanıldıktan sonra, Ahmet Abud Efendi'nin büyük oğlu
Ferit Bey tarafından, bir Amerikalıya satılmış ve bina, 1925'ten
1939'a değin YMCA - Genç Hıristiyan Erkekler Birliği binası
olduğu kadar, 1927'de ilk beyazperdelerden Alemdar Sineması'na
kapılarını açmış, 1939'dan sonra da Amerikan Erkek Lisan ve Ticaret
Dershanesi olarak hizmet vermiş. Bina, bundan sonra ise, kültürle
bağını yine koparmayarak, 1969'da Yücel Kültür Vakfı'na geçmiş.
Bu vakıf, aynı zamanda genç küratör Akbal'ın da sponsorlarından.
'Uzak Hafıza'nın diğer sponsorlarını saymam ise burada hakça olur,
çünkü bir öğrencinin böylesi gönüllü ve fedakârca emeğinin ardında
bu imzaları görmek, öteki yeni nesil işbirlikleri adına
cesaretlendirici, takdire şayan, hakiki destek emareleri olarak
görünmekte. Bu bağlamda, etkinliğe Corpus Yayınları, Tepta
Aydınlatma, SALT, DEPO, Art On İstanbul, Pilot, Piyatro, REM Art
Space, Krank Art Gallery ve Kasa Galeri'nin sponsor olduklarını
söylemek umut verici. Zira bu tür projeler, saha içindeki tüm
profesyonellerin de bildiği gibi, ağır fedakârlıklar ve ortak
dayanışma ile, güven iklimlerinin meyveleri. Bu arada Yücel Kültür
Vakfı'nın (www.yucelkulturvakfi.org) kimliği, kökeni ve geleceğe
etkilerini de meraklıları için anmak adına, 'Kültür Avcıları'
projesini çıtlatmakta fayda bulunuyor. Bu proje uyarınca bütün
gençler, arzu ederlerse, yarısını vakfın ödediği bir kültür ve
sanat etkinlik izleyiciliği sezonluk-yıllık kampanyasının parçası
olabiliyor. Yine hatırlanacağı gibi konakta geçen baharda da 13'ncü
Sharjah Bienali BAHAR projesi İstanbullu izleyicilerin
ilgisine sunulmuştu.
'Uzak Hafıza' sergisi, Dünya ve Türkiye'nin içinden geçmekte
olduğu konumlanma ve tariflenme krizlerine, sanatın çoğulcu
perspektif imkânlarına yaslanarak, eleştirel bir gözle bakmayı
deniyor. Kişisel ve kitlesel algı şekilleri, sanatın video, tuval,
performans, yerleştirme ve fotoğraf gibi türlü teknik ifade
olanaklarını değerlendirerek, neyin gerçekte yeni, neyin eski
olduğu veya bu meyanda bizlere dayatıldığı konusunda önemli bir
algı ve yargı testi olanağı veriyor. Serginin açıldığı konağın
yaşam öyküsünün bile, günümüz jeopolitik ve bürokratik döngüsüne
aşinalığı, etkinliği dün ve bugün arasında yalpalamadan, şımarmayan
diri bir dinginlikle ayakta tutmayı başarıyor. Tıpkı İstanbul
Galata Rum İlköğretim Okulu'nun son yıllarda kültür ve sanata
açtığı kapısındaki berekette olduğu gibi, Abud Efendi Konağı'nda da
bir araya gelen yeni nesil sanatçılar, bugünün insanı ve
kitlelerinin açmazlarına, olabilecek en nazik ve ironik ifade ve
estetik biçimleriyle yeni yorumlar katıyor.
İki katlı binanın zemin katında Pınar Derin Gencer'in, mahcup
bir hayalet misalî 'Hafızanın Katmanlarına Yürümek' üzere
kadrajlarıyla yola çıktığı sergide, Alpin Arda Bağcık, bir
anti-depresan ismi olan 'Loksapin' ile isimlendirdiği 'SON DAKİKA'
bulantısını üzerimize cayır cayır yıpratıcılığıyla boşaltıyor.
Serginin en kinayeli işlerinden birinde, 2017 tarihli işiyle Cengiz
Tekin, bir 'yarı açık' Türkiye'de neredeyse patolojik bir sözde
özgürlük nöbetine kalmış bireyleri yüzümüze 'Alçak Basınç' gibi
arşivlik bir işle vururken, Duygu Nazlı Akova, Gezi'nin
bilinçaltına bir nevî 'Rorschach Testi' uyguluyor desek, yeri.
Sanatçı keza, konağın çatı katındaki 2014 tarihli videosu 'Kovan'
ile de, serginin ruhsal basıncını alabildiğine katlıyor.
Hafızanın Katmanlarına Yürümek,
Pınar Derin Gencer
Metin Çelik'in, eski konağın gerçeküstü ışık oyunları ve mimarî
yaşına harika bir kamuflajla sindirdiği yağlıboya kompozisyonu
'Kaos-Kozmos'la iyice baş döndüren 'Uzak Hafıza' sergisi, karanlık
ve aydınlığı, sürpriz ve soğukkanlılık duygusunu çok iyi kullanarak
yerleştirilen pek çok işi bir araya getiriyor. Çağrı Saray'ın
başında saatlerce takılabileceğiniz, sizi 'Şaman oğlanı'na çeviren
'psikedelik' ağaç yerleştirmesiyle yoğunlaşan Uzak Hafıza
sergisinde, belki de plastik 'assolistliği' İhsan Oturmak, 'Son
Akşam Yemeği' ve 'Oynamak İstemiyorum' gibi, kinaye kuyusu, şarabî
demdeki tuval ve yerleştirmeleriyle devralıyor dememiz gerekiyor.
Ele geçirilmiş bir zaman ve mekân deneyimine dönüşen 'Uzak Hafıza'
tecrübemizde bayraktarlık ise, 2016-17 tarihli 'Temsiliyetsiz
Bayraklar'ıyla, bu kez Didem Erbaş'ın oluyor. Hatırlanacağı gibi
aynı, haklı radikal refleksi, yakın zaman önce yine Sultanahmet
Marmara Üniversitesi Rektörlük Binası ile Müze ve Sanat
Galerisi'ndeki 'Saklı İşler'i ve TÜYAP Sanat Fuarı'ndaki Ezgi
Bakçay imzalı 'ÜTOPYA' sergisindeki 'Kara Bayrak'ıyla, Çağrı Saray
da göstermişti.
Eda Aslan'ın, binanın mahcup bir kuytusuna bıraktığı, zamanla
solan karanfil imgelerinden menkul yerleştirmesiyle siyasal
gerçekçiliğini daha da elde eden sergide, 'Gezi Ruhu'nu yine
üfleyen işlerden biri ise, kendini Erdal İnci'nin 'Taksim Döngüsü'
video düzenlemesinde ortaya koyuyor. Bunun gibi, Sevil
Tunaboylu'nun, dramatik ismiyle ısıtıp aydınlattığı mahrem tuvali
'Gelecekte Çakmaklar Hiç Bitmeyecek' de, sergiye en güzel
aydınlatma ve düzenlemeyle bırakılmış plastik armağanlardan bir
diğeri. Serginin ikinci katında, 'Holografik Kayıt'ı ile,
Ayasofya'nın tarihine estetik şefkatini bırakın bir başka sanatçı
ise, Güneş Terkol oluyor. Onu,denizde salınan bir Ud'un başrolde
olduğu gerçeküstü videosu ile, Pınar Öğrenci, 'Üstümüzden Hafif Bir
Rüzgâr Esti' diye kucaklıyor. Şener Özmen ve Cengiz Tekin'in
ayakkabılar üzerinden bugünkü sosyal zemini yokladıkları 'Saklı'nın
yanı sıra, Dali ve Bosch'un ruhuna sanat tarihi okutacak gerçeküstü
desenleriyle zenginleşen etkinliğin sürprizlerinden bir diğeri ise,
spor salonundaki yerleştirmesi 'Hafızanın Katmanlarına Yürümek'
ile, yine Pınar Derin Gencer oluyor.
Gelecekte Çakmaklar hiç
bitmeyecek, Sevil Tunaboylu
Evet, bir 'öğrenci bitirme sergisi' 'Uzak Hafıza'. Ancak,
profesyonel sanatçı ve destekçi kadrosu da, anlatısı da hakiki vaka
ve bireylerden örülü, kurduğu hayallerle hayata tutunabilen bir
sergi de. İçinden 'hocalarca şey' geçirebilen bir 'öğrenci
sergisi'.
Hafızanın Katmanlarına Yürümek,
Pınar Derin Gencer
Ama burada sözü Emre hocamıza bırakmamak, hem size, hem
küratöre, hem sergiye ayıp kaçacak :
"...Bu sergide sanatçılar, iktidar ile ilişki kurmuş özneleri
kapsamında, özellikle seçilmiş bir mekân ile bir hesaplaşmaya
girişiyor. 'Ruh'un değişimine ya da 'Ruhtan Ruha' geçişin tarihine
tanıklık etmiş bir mekân bu. Dahası, 'bedenden bedene geçiş
sürecine de bir tanıklığı var buranın. Böylece iki yönlü bir
hesaplaşma olacak o mekânda; bir yanda o mekânın nasıl
kurulduğu, sonra politik akışa göre nasıl içerik değiştirdiği ve bu
değişen içeriklerin özneyi nasıl etkilediği sorgulanırken, diğer
yandan da o sorgulayıcı özneler, kendi 'ev'lerini kurarlarken hangi
iktidar haritaları arasında gezindiklerini anımsayacaklar.
Belleklerini harekete geçirip, bir psikanaliz seansına dahil
olacaklar."
Ücretsiz gezilebilen 'Uzak Hafıza' sergisi, çağdaş sanatta
dayanışma ve ortak Dünya görüşünün, kendine bağlı değişim ve
paylaşımın, günümüz sanat eğitim sistemi ve piyasasında 'eski
köy'e yeni âdet getirmenin halen mümkün olabildiğini uman, insanî
ve kolektif bir çaba. Evet, çünkü iş ne vahim ki, bu 'barkoda' ve
CV mantığına dayandırılmış, sanatçılık artık uzun zamandır bir
kariyerizm - kavga sahasına dönüştürülmüş vaziyette.
Bu sergi, hayatta kazanılmak istenen bazı şeylerin ille de para
ve rekabetle, kişileri yarış atına dönüştürme gayretiyle elde
edilemeyeceğini, tüm coşkunluğu ve imece ruhuyla ispatlayan,
anlatmak istediği hikâyelerden başkaca maddî manevi çıkarı olmayan,
kooperatif bir imge / hayal tecrübesi. Tıpkı benzer umut,
samimiyet ve ufuklarla daha önce ve halen düzenlenmekte olan nicesi
gibi.
Mecazen söylersek, bugünün sanat dünyasının bilumum 'Abuk
Efendi' konağında gönüllü / gönülsüz köle olmamak için, tarihi Abud
Efendi konağındaki bu kelebek ömürlü teşhir vakası nezdinde, onun
ürettiği eleştirel ruhta önyargısız ve bağımsız irademizle
konaklamakta, ve sahiden nerede durduğumuzu, durmak isteyeceğimizi
düşünmekte fayda var sanki.
(Ha, yeri geldi söyleyeyim; bu, kendi mağduriyet ve
kusurlarıyla, eleştiri kurumunu da kesinkes içeriyor.)