İçişleri Bakanlığı resmî sitesinde şiddetin azaldığı iddia edildi. Halka açık ve düzenli veri paylaşma sorumluluğunu yerine getirmeyen Bakanlık, kıymeti kendinden menkul değerlendirmelerde bulunarak, şiddeti önlemek yerine şiddet algısını yönetmek işini üstlenmiş halde. Açıklamaların zamanlaması da savunma ihtiyacıyla yapıldığını düşündürüyor. 15 Nisan tarihli ve “Kasten öldürme olaylarında son 15 yılda 31,5’lik azalma” başlığını taşıyor. Bayram değil seyran değil dedirten bu zamanlama, yıllardır resmi veri yayınlamaktan kaçınan devletin hangi ihtiyacını karşılamak için yapıldı? Karakollarda koruma talepli şiddet başvurularının geri çevrildiğine dair haberlerin gerçekliği konusunda kuşku yaratmak isteğiyle şimdi yayınlanmış olabileceği düşüyor ilkin akla. Erkek şiddeti mağduru kadınların ve avukatların beyanlarına yönelik yalanlamanın tutarsızlığı üzerine kamuoyunda şiddetle etkin mücadele edildiği izlenimi yaratılmak istenmiş gibi. 2019 Mart'ında tarihinin ilk kadın cinayetleri veri paylaşımını yine analiz olarak yayınlamıştı İçişleri. 2016 yılı verilerinin sündürülüp takip eden yılları içerecek şekilde üç yıllık analiz yapılmıştı yayınlanan ilk resmi şiddet verisinde. Şimdiki kısacık değerlendirme ise kasten öldürmelerin yüzde 31,5 oranında azaldığı iddiasını ispat için ve manşeti doğrulayacak şekilde seçilmiş iki verinin karşılaştırılıp, oran verilmesinden ibaret.
Kasten öldürmeler başlığı altında kadına yönelik erkek şiddetinin cinayet boyutu genelin içinde küçük gösterilmek istenmekle “cinayet cinayettir, kadın cinayeti demek cinsiyetçiliktir” görüşünü savunanlara göz kırpılmış. “Aslında erkekler daha çok öldürülüyor” iddiasıyla cinsiyet temelli şiddeti yok sayanların sırtı sıvazlanmış. Ancak bu kadarıyla da yetinilmeyip yeni bir kavram icat edilmiş. Sanki sırf literatürde erkek cinayeti kavramı da yer alsın gayretiyle metin bu başlıkla öldürülen erkeklere de yer vermiş gibi görünüyor. Öldürülen erkek sayılarını dışarıda bırakırsak metnin bütünü kadın cinayetleri ve alınan önlemlerle ilişkili ve savunma açıklaması mahiyetinde. “Kasten öldürme olaylarında 2006 yılında 100 binde 4,40 kişi yaşamını yitirirken, 2020 yılında bu sayı 100 binde 2,20'ye gerileyerek yarı yarıya azalış sağlandı.” Bu iddianın nasıl temellendirildiği önemli ama önce metindeki kasti hatalara değinmek istiyorum. Toplumsal cinsiyet kavramına açılan savaş ve eşitlik ilkesini ret etme eğilimi, eşitsiz cinsiyet rejiminden kaynaklanan cinsiyete dayalı şiddeti yok saymaya kadar ileri gitmelerine yol açıyor. Kadına yönelik erkek şiddetinin genel asayiş olayları arasında görülüp sıradan adli vakalar olarak değerlendirildiği, anlamı çıkıyor, erkek cinayeti uydurmasından. İstanbul Sözleşmesi'nin sözde fesih kararının yarattığı toplumsal travmaya cevap üretmek, özellikle iktidar kanadındaki itirazları bastırmak hedeflenmiş. Bu arada yasa ve sözleşme karşıtları da onların kavramları resmi metinlere geçirilmek suretiyle bir kere daha desteklenmiş. İktidarın ikili oynama alışkanlığı ile malul.
Ancak açıklamada özellikle “6284 Sayılı Kanun Kapsamında Kadın Cinayetleri De Düşüyor” alt başlığında verilen bilgilere dikkat etmekte yarar var: “Eş, sevgili, yakın aile bireyleri tarafından öldürülen ve 6284 sayılı kanun kapsamına giren kadın cinayetleri sayılarında da son yıllarda düşüş yaşanıyor. Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler, İçişleri, Adalet, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlıklarının birlikte çalışması sonucunda hazırlanan eylem planının devreye girmesi, bu eylem planı çerçevesinde alınan yeni tedbirleri ve hayata geçirilen uygulamalar sayesinde son 7 yılda 6284 sayılı kanun kapsamına giren kadın cinayetleri 307’den 267’ye gerileyerek %13 oranında düştü.” Bakanlık, cinsiyet temelli şiddet diyemediği için kanun kapsamında kadın cinayeti şeklinde uzatmış tanımı, orasını geçelim. Beş bakanlık tarafından ortak mutabakat usulüyle hazırlanmış eylem planı sayesinde düştüğü ifadesi de fasa fiso. Sadece açıklamada verilen bilgilerin içerdiği çarpıtmaya örnek teşkil ettiği için yer verdim bu alıntıda. Zira anılan o ortak eylem planı, 2019 Kasım ayında gerçekleştirilen ve üç bakanın (Aile, Adalet, İçişleri) katıldığı, yıllık şiddet izleme komitesinde ve mutabakatta son aşamaya gelindiği bilgisiyle duyurulmuştu. Nitekim 2020 ortalarından itibaren bazı valilikler bu mutabakata dayalı ortak eylem planı gereğince açıklamalar yaptılar. Diyeceğim o ki ancak 2020 sonlarına doğru illerde uygulamaya geçen (o da kâğıt üstünde kalmadıysa) ortak eylem planı, 2020 rakamlarına etki etmiş gibi gösteriliyor. Geri kalan bilgilerin güvenilirliğini sorgulama ihtiyacını açığa çıkaran manipülasyon örneği bu kısım, başka bir önem taşımıyor.
Ancak alıntıladığım pasajdaki bir ifade çok önemli: “…son 7 yılda…” kadın cinayetlerinin azaldığı yazılı. Peki son 7 yılda ne oldu ki azaldı? 2020’den geriye son 7 yılı hesap edince 2013’e ulaşıyoruz ki bu tarih 6284 yayılı yasaya ait yönetmeliğin yayın tarihi oluyor. Yönetmelik yayınlanıp yasa uygulanmaya başladıktan sonra kadın cinayetlerinin azaldığı bilgisi veriliyor demek gerekir. Ki ondan bir yıl sora da 2014 yılında İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girmişti hatırlanacağı üzere. Verilen rakamları ve erkek cinayeti uydurmasını tartışma hakkını saklı tutarak diyebilirim ki İçişleri ilk defa iyi bir iş yapmış. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasanın uygulanmasıyla, kadın cinayetlerinde azalma yaşandığını devlet ilk defa resmi kanaldan İçişleri Bakanlığı sayfasında açıklamış oldu. Bakan Soylu’ya ve İçişleri personeline teşekkür etsek yeridir. Sözleşme ve yasanın savunusu yapılmış resmi ağızdan. Hem de sözde fesih kararından üç hafta sonra ve 6284’e saldırıların yoğunlaştığı üstelik kolluk kuvvetlerinin yasal yükümlülüklerini yerine getirmekten kaçınarak şiddet başvurularını geri çevirdiği günlerde.
Yanlışlıkla doğruyu söylemiş olmaları yüksek ihtimal gibi... Çatlaklardan ince hesaplar sızıyor da olabilir ama açıklamanın bu kısmı her şeye rağmen önemli. İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasa yüzünden şiddetinin arttığını iddia edenlerin talebi yerine getirildi bu ülkede. Sözleşme tek yanlı feshedildi. Ve şimdi İçişleri Bakanlığı sitesinde zımnen de olsa hatta sehven yazılmış bile olsa Sözleşme’nin, cinskırım boyutundaki kadın cinayetlerini, erkek şiddetinin cinayet boyutunu azaltmaktaki etkisini açıklıyor, devlet. Aynı günlerde 6284’ün uygulanmasında bilinçli geri gidişler yaşanıyor, yine İçişleri Bakanlığı emrindeki karakollarda. Hepsinin bir arada mantıklı izahı kolay değil. Kadınların yaşam hakkını oya tahvil eden siyasi iradenin doğal olarak kadınların oyunu da alabilmek için umut dağıttığını gösterir. Ne olursa olsun Sözleşme ve yasanın eril şiddetle mücadele ve cinskırım halindeki kadın cinayetlerini önlemek için yürütülen mücadele için vazgeçilmez olduğu, tarihe not edildi. Mücadeleyi sürdürürken elimize ciddi bir araç geçmiş oldu. O son 7 yıl ifadesi, Sözleşme ve yasanın savunusudur, bol bol kullanalım. Gerisi zamana kalmış.