İdlib: Erdoğan miti çözülürken
Türkiye ordusunun İdlib’ten çekilmesi demek, Erdoğan mitine son darbeyi vurmak anlamına geliyor, çünkü Erdoğan belki de bir kez daha siyasetin savaş alanında ‘kaybetmiş’ oluyor.
Tuncer Beyribey*
Perşembeyi cumaya bağlayan gece İdlib’te gerçekleşen saldırılar sonucu çok sayıda askerimizin hayatını kaybetmesi, altta var olan ve zaman zaman güçlü bir şekilde dile getirilen soruyu tekrar gündeme getirdi: ‘Suriye’de ne işimiz var?’ Bu soruya hükümet cenahından gelen yanıtlar stratejik önceliklerden insani güvenliğe kadar bir dizi ifadeyi kapsasa da genelde kamuoyunu tatmin ettiği söylenemez.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Fox TV muhabiri Barış Kaya’nın sorusuna verdiği en hafif tabiriyle tersleyici cevap, Idlib’te ve Libya’da yaşanan sıkışmışlığı aşamamanın bir yansımasıydı. Peki bu durumda, ‘Suriye’de ne işimiz var?’ sorusuna hükümetten gelmeyen bir cevabı vermek mümkün müdür? Bu yazının iddiası bunun mümkün olduğu ve bunun doğrudan Erdoğan miti ile ilişkili olduğu üzerinedir.
Peki nedir Erdoğan miti? Aslında tek bir kelimeyle özetlemek mümkün: Yenil(e)memek. Bu oldukça Schmitt’çi bir anlayışla siyaseti dost-düşman ikiliği üzerinden okumanın yansımasıdır. Erdoğan açısından siyaset bir ‘savaş alanıdır’ ve bu savaş alanında ‘mücadele edilecek’ taraflar mevcuttur.
Erdoğan miti bu savaşların kazanılması üzerine inşa edilmiştir. Erdoğan’ın siyasi kariyeri Kemalist bürokrasiden Fethullahçılara, Kürt hareketinden Cumhuriyet Halk Partisi’ne kadar oldukça geniş bir yelpazedeki tarafları ‘mağlup etmek’ üzerine kurgulanmıştır. Erdoğan için siyaset, demokratik koalisyonlar yoluyla değil, çoğu zaman geçici olan ‘ittifaklar’ aracılığıyla ortak ‘düşmana’ karşı olan bir pratiktir. Burada uzlaşma mümkün değildir ve ‘taraf olmayanın bertaraf olacağı’ mutlak kamplaşmalar mevcuttur.
Erdoğan miti, bu kamplaşmaları tarihsel bir gerçeklik olarak sunarak, aslında temelde iki bağlamda yenil(e)memezlik anlatısını destekliyor. Bunlardan ilki, Erdoğan’ın her zaman ve her yerde haklı ve bilgili, yani kadir-i mutlak olduğudur. Erdoğan mitine göre, Erdoğan’ın aldığı her nihai karar ‘düşmanlarla’ savaşta verilmesi zor kararları içeriyor ve bu kararlar Erdoğan tarafından bizzat alınıyor. Bu doğrultuda, Erdoğan miti neredeyse kutsal bir kişilik temeline yaslanıyor. Erdoğan’ın aldığı hiçbir karar sorgulanamazdır ve katiyen doğrudur. Bu alınan kararlar ise her daim ‘millet’ adınadır. Üstte de belirttiğim gibi, Fox TV muhabiri Barış Kaya ile geçen diyalogta, Erdoğan mitini, yani kararların sorgulanamazlığını sarstığı için sorulan soru Erdoğan tarafından terslenebiliyor.
Savaşmak ve kazanmak alınan kararların sorgulanmaması için temel oluşturmaktadır. Erdoğan açısından verilen kararlar ve alınan neticeler yenil(e)memezlik anlatısına çarpı atmanın araçlarıdır. Erdoğan ‘kazandıkça’ bu verilmiş kararlar Erdoğan mitinin kadir-i mutlak yapısını güçlendirmektedir. Seçimi kazanmak, bir askeri/polisiye operasyonda başarılı olmak, bir toplumsal hareketi baskılamak, bir tasfiye süreci başlatmak... Bunların hepsi, Erdoğan tarafından geçmişte verilmiş kararların getirdiği başarılardır. Kısacası, Erdoğan her zaman haklıdır, çünkü aldığı her karar neticede bir ‘savaşta’ başarı sağlamıştır.
Eğer başarı gelmezse ne olur? Aslında, bu da bizi yenil(e)memezlik anlatısının ikinci bağlamına götürmektedir. Her türlü başarısızlığın sebebi, alınan yanlış kararlar veya izlenen yanlış politikalar değil, her daim dış bir etkenin müdahil olmasıdır. Erdoğan mitinde Erdoğan’ın başarısızlığına yer yoktur. Eğer ekonomi kötüye gidiyorsa, buradaki sebep hiçbir zaman Erdoğan değildir, mesela faiz lobisi olabilir, dış mihraklar olabilir, stokçular olabilir, dövizlerini yastık altında tutanlar olabilir. Kısacası, başarısızlığın temeli Erdoğan hariç hemen her şey olabilir. Erdoğan miti açısından kaybetmek diye bir şey yoktur, hatta kaybettiği gözüktüğünde bile kazanmaktadır: Tekrarlanan İstanbul seçimlerinden sonra dahi kendisinin kazandığını iddia etmesi gibi.
Bu iki bağlam, yani kadir-i mutlaklık ve başarısızlıktan azade olma hali, uzun bir süre Erdoğan miti açısından kritik derecede önem arz ediyordu ve pratikte yansımaları ‘vardı’. Fakat, Ruşen Çakır’ın Medyascope TV’de ifade ettiği gibi, Erdoğan devri kapanmaya doğru gidiyor, çünkü Erdoğan miti artık toplumsal destek sağlamada tek başına yeterli olamıyor. Bir başka ifadeyle, Erdoğan mitinin kendisi artık geçerli değil. Ekonomiye dair sorulara tatmin edici bir cevap verme imkânı ortadan kalktı, yerine TÜİK veya Merkez Bankası başkanlarını değiştirmek gibi Erdoğan mitine destek olması beklenen ‘önlemler’ geldi. Fakat 2019 Yerel Seçimleri bize artık Erdoğan mitinin Erdoğan’a desteğe dönüşmede yeterince etkili olamadığını gösteren en önemli işaret oldu. Tekrarlanan İstanbul seçimlerinde ortaya saçılan ve neredeyse komik düzeydeki iddialar ile hedefinin kim olduğu belli olmayan milli beka söylemi, Erdoğan miti etrafında yeni bir mobilizasyon yaratma amacını taşıyordu, ama görüldü ki yeni bir ‘savaş alanı’ yaratma çabası Erdoğan’ın kaybını engellemede artık bir önleyici işleve sahip değil.
İşte, özel olarak İdlib ve genel olarak Suriye (ve tabii ki Libya) politikaları, parçalanmakta olan Erdoğan mitini ayakta tutmanın en zaruri seçenekleri olarak ortaya çıktı. ‘Kaybeden Erdoğan’ algısından çıkmak ve Erdoğan mitini yeniden güçlendirmek, böylece iç siyasette ‘mevziiyi’ korumak için yeni savaş alanları ve kazanılacak cepheler gerekiyordu. İlk başta, YPG’ye karşı Kuzey Suriye’de başlatılan ama kısa sürede bitirilmek zorunda kalınan operasyon, bu tahkim etme sürecinde ilk adımdı, ama daha ilk adımda akamete uğradı. Yine de atılan zafer başlıkları ve coşkulu paylaşımlar, Erdoğan mitini yeniden canlandırma amacını taşıyordu. Fakat, şubattaki Metropoll’ün anket çalışmasında Erdoğan’a görev onayı verenlerin oranının yüzde 41,9’a, buna karşılık onay vermeyenlerin onayının yüzde 46’ya çıktığı bir ortamda (ki aynı çalışmaya göre Erdoğan’a onay verenlerin oranının savaş gibi dönemlerde arttığı da gözlemlendiğinde), eski cepheleşmeleri yeniden üretmek ve yeni düşmanlar kazanmak Erdoğan mitini devam ettirecek elde kalan son politika olarak gözüküyor.
Dış politika kararları ise bu içte gelişen savaşlarda özneyi inşa etme ve iktidar pratiklerini harekete geçirme fırsatı vermekteydi. Bugün geldiğimiz noktada, İdlib’te mevcut koşul, Erdoğan miti için varoluşsal bir durum arz ediyor. Türkiye ordusunun oradaki varlığı, basitçe insani ve/ya stratejik saiklerle açıklanabilecek bir olgu değil. Türkiye ordusunun İdlib’ten çekilmesi demek, Erdoğan mitine son darbeyi vurmak anlamına geliyor, çünkü Erdoğan belki de bir kez daha siyasetin savaş alanında ‘kaybetmiş’ oluyor. Siyaseti savaş olarak kurguladıkça, ‘gerçek’ savaşlar ‘siyasi’ savaşlara eklemleniyor ve İdlib örneğinde gördüğümüz üzere, siyasi ve askeri kayıp iç içe geçiyor. Bu noktada, gece haber ilk duyulduğundan itibaren Türkiye ordusunun Suriye ordusuna verdirdiği kayıpların ve ilgili görüntülerin servis edilmesi ve ardından gece geç saatlerde şehit sayısının ifade edilmesi, Erdoğan mitini korumak ve kaybı gizlemek için kullanılan bir yöntem oluveriyor. Üstelik, sosyal medyanın yavaşlatılması, her olayda olduğu gibi Emniyet’ten gelen ‘provokatif haberlere takip’ uyarısı gibi ‘önlemler’ kaybı gizlemeyi ve Erdoğan mitini diri tutmayı hedefliyor, her ne kadar başarılı olduğu şüphe götürse de...
Bu noktadan hareketle, halihazırda parçalanmakta olan Erdoğan mitine muhalefetin vereceği tepki çok önemli bir hale gelmiş durumdadır. Suriye tezkeresinde örneğini gördüğümüz üzere, Erdoğan miti etrafında gelişen askeri mobilizasyona destek vermek, Erdoğan miti karşısında muhalefeti etkisizleştirmekten başka bir işe yaramıyor, çünkü ‘savaşın’ kendisi Erdoğan ve ötekiler üzerine kurgulanıyor. Tezkere sonrası yaratılan ‘ulusal birlik’ havası hemen ertesinde iç siyasetteki savaşta etkisizleşebiliyor ve cepheleşme siyasetinde Erdoğan miti devreye girebiliyor. Üstüne üstlük, Erdoğan miti muhalefet tarafından bizzat canlı tutulabiliyor. Her şeye muktedir bir Erdoğan anlatısı muhalefetin de diline girebiliyor ve İstanbul seçimleri’nin tekrarlatılmasında gördüğümüz üzere, her şeyi bilen ve kontrol eden bir Erdoğan efsanesi hemen dolaşıma girebiliyor. İdlib’teki sıkışmışlık halini Erdoğan mitinin parçalanması üzerinden okumak muhalefetin gelecek politik hamlelerde üzerine düşünmesi gereken bir durumu işaret ediyor, çünkü Erdoğan refleksli bir muhalefet parçalanan Erdoğan mitini kendi dünyasında yeniden kuruyor.
*Araştırma Görevlisi, Marmara Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü