İdlib’te iki gündür birden yoğunlaşan çatışmalar -belli ki
geçici olarak- duruldu, her an yeniden başlayabilir (belki de siz
bunları okurken başladı bile). Eski El-Kaide şubesi El-Nusra
çekirdekli Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ), İdlib’in üçte ikisinde
denetimi ele geçirdi. Haberlerde “İdlib” diye anılan cihatçı
bölgesi, İdlib vilayetine ilaveten Halep’in batısı ile Hama’nın ve
azıcık da Lazkiye’nin kuzeyindeki toprak parçalarından meydana
geliyor. Burada son bir hafta içinde yaşananlar, Suriye’de işlerin
akışını değiştirebilecek nitelikte. Her şeyden önce buradaki
uzlaşmaz silahlı muhalif gücünün “yumuşatılması” görevini
Ankara’nın üstlendiği Rusya-Türkiye anlaşması fiilen geçersizleşmek
üzere. Derlediklerimi aktarayım, meraklı okur gelişmelerden geri
kalmasın.
HTŞ’nin taarruzu basit bir denetim genişletme hamlesi değil.
Suriye ordusu ve Rusya daha önce silahlı muhalifleri
sıkıştırdıkları başka yerlerde ne yaptıysa Heyet Tahrir el-Şam
İdlib’te bunu yapıyor. Alt ettiği Ahrar el-Şam’cılara ve başka
örgüt mensuplarına benzer seçenekler sunuyor: Ya irademizi, yönetim
yetkimizi tanıyın, bize katılın ya da ağır silahları teslim edin,
bireysel silahlarınızla bizim kontrolümüzde buradan çıkıp
“sizinkilerin” bulunduğu yere -Afrin’e- gidin.
Ben bu bilgileri toplarken, HTŞ’cilerle Ahrar’cılar, cihatçı
bölgesinin batı sınırında yeralan El-Gab Yaylası ve Şeşebo Tepesi
için devir-teslim toplantısını bitirmişlerdi. Suriye İnsan Hakları
Gözlemevi’ne (SOHR) göre, El-Gab yöresinde Ahrar örgütsel varlığına
son vermeyi, yörenin idaresini HTŞ’nin “Selamet Hükümeti”ne
devretmeyi, ağır silahlarını teslim etmeyi kabul etmiş, buna
karşılık HTŞ de bugüne kadar kendileriyle savaşan kimsenin
cezalandırılmayacağını taahhüt etmiş bulunuyor. (Anlaşmanın elyazısıyla
kaleme alınıp örgütlerce kaşe vurulmuş, imzalanmış metnini Arapça
orijinalinden okumak isteyenler buraya tıklayabilir.) Bunların, Ahrar
örgütü liderinin savaşçılarını “Levant’ı kurtarmaya”
çağırışından bir gün sonra yaşandığını
düşünürsek, Ankara’nın gözde örgütü Ahrar açısından bozgun durumu
var.
MOSKOVA-ANKARA ANLAŞMASININ ERTESİ
Ankara’ya Suriye sahasında neredeyse bütün kozlarını
yitiriyorken tekrar başrollerden birini kapma şansını veren,
İdlib’teki vaziyetti. Rusya, İdlib’teki cihatçıların uzlaşmaz
unsurlardan temizlenmesi vazifesini Türkiye’nin üstlenmesini
memnuniyetle karşıladı, çünkü böylece, baş edilmesi zor bir geçici
müttefiki sorumluluk ve taahhüt altına soktuğu gibi, esas hedef,
yani İdlib’in tekrar Şam rejimi denetimine geçmesi uğruna dünya
ölçeğinde hesabı zor verilir çapta katliam yapma yükünden
kurtulacaktı.
Ankara, yerine getirilemeyeceğini olan biteni uzaktan
izleyenlerin dahi ilk dakikada tesbit edebildiği taahhütler altına
girdi. İlk anda göreli başarılar da elde etti. Ahrar el-Şam’la
Nureddin Zengi Hareketi’nin sadakatini temin etti, başka örgütleri
tek çatı altında topladı. Cihatçılar arasında sevimsiz çağrışımı
olan “Türkiye’den emir alma” motifini kabul edilebilir kılmada
hatırı sayılır bir “Halkla İlişkiler” başarısı elde etti. Hattâ
eski El-Kaide şubesi El-Nusra çekirdekli Heyet Tahrir el-Şam’ı
(HTŞ) dahi yumuşatıp birtakım uzlaşmalara razı edebileceği izlenimi
yarattı. Gözlem noktaları kurmak için Suriye topraklarına geçen TSK
ekiplerine HTŞ’ciler eskortluk yaptı. Bir şaşkınlık evresi geçirdik
hep beraber.
Ancak kısa süre sonra kazın ayağının kaz ayağı olmadığı görüldü.
Hattâ ortada kaz da yoktu. Türkiye’nin eğitip donattığı “Ulusal
Kurtuluş Ordusu” bir türlü bölgenin hakim gücü olamıyordu. Ahrar’la
Zengi, alternatifin Rusya uçaklarınca imha edilmek olduğu ortamda
Türkiye’nin sözünü dinlemeye çoktan razıydılar; öte yandan kendi
aralarında kurdukları “Ulusal Kurtuluş Cephesi” (UKC) ittifakını
bozmadılar. Böylece Ankara Suriye’deki muazzam örgüt çeşitliliğine
bir de “Ulusal Kurtuluş Ordusu” (UKO) eklemek durumunda kaldı.
HTŞ ORAYI BURAYI ALINCA NE OLDU?
HTŞ, önce uyumlu davranarak üzerine çullanılmasını önledi,
bilahare harekete geçti. Geçen hafta, Kuzeybatı Halep’ten Nureddin
Zengi Hareketi’ni temizledi. Öyle bir temizledi ki, eski müttefiki
az kalsın yok oluyordu.
El-Nusra 2017 başlarında, o sıradaki çatı örgütü “Şam’ın Fethi
Cephesi”ni (ŞFC) birlikte oluşturduğu örgütlere yenilerini ekleyip
yeni çatı örgütü Heyet Tahrir el-Şam’ı meydana getirmişti. Bu
sırada en kritik müttefiki Zengi Hareketi’ydi. Kısa süre sonra ayrı
düşmüşlerdi. Sebep, HTŞ bünyesinde Zengi Hareketi’nin bağımsız
inisiyatifinin tehlikeye düşmesiydi. Zengi’ciler daha sonra HTŞ’nin
zaman zaman çatıştığı en büyük rakibi Ahrar’a yanaştılar ve beraber
UKC’yi meydana getirdiler.
Şimdi Zengi Hareketi, silahlarının, araçlarının büyük kısmını
kaybederek, açılan bir koridordan zar zor kaçıp Afrin’e geçti;
örgütsel varlığı tehlikede.
“İdlib” cihatçı bölgesinin kuzeydoğusunun HTŞ’nin denetimine
geçmesi Ankara açısından epey anlamlı. Böylece TSK’nın kurduğu on
iki gözlem noktasından kuzeydeki dördü -üstelik ikisi Afrin
sınırında, ikisi de bilemedin 10-15 km ötede- ve kuzeydoğudaki
ikisi, tamamen HTŞ kuvvetlerince kuşatılmış alanda kaldı. HTŞ, TSK
birliklerinin az ötesinde, buralarda kalmış Zengi mensuplarına ait
olduğunu düşündüğü evleri basıyor, tutuklama kampanyası yürütüyor.
Afrin-İdlib sınırındaki Kile köyünü HTŞ iki gün önce, Afrin
harekâtına katılmış Türkiye destekli gruplarla çatışarak almıştı.
Bu satırlar yazılırken de, Afrin-İdlib sınırına yakın TSK gözlem
noktalarından birinin sadece bir kilometre kadar ötesinde HTŞ bir
yerleri daha almak için UKC ile çatışma halindeydi.
HTŞ salı sabahı itibarıyla “İdlib”in güneyinde ve güneybatısında
da (Kuzeybatı Hama) taarruza geçti, Ahrar ve Şukur el-Şam’a “48
saat içinde çekilin” ultimatomları verdi ve akşamüstüne kadar tam
on iki kasaba ve köyü ele geçirdi.
HTŞ’nin İdlib’teki yeni harekâtlarında yarattığı en önemli
sonuç, hasımlarının elindeki çeşitli bölgeler
arasında oldu. Yollara
barikatlar kurdular, geçişleri kapattılar. İdlib şehrinin kuzeydoğu
ve kuzeybatısında birbirinden kopuk iki alan dışında, cihatçı
bölgesinin kuzeyinde UKC, ÖSO veya UKO denetiminde yer kalmadı,
güneye doğru olan UKC bölgeleri de bölündü.
KARAYOLLARI AÇILACAKTI..?
Burada kritik iki nokta, Rusya-Türkiye anlaşmasında da en önemli
maddelerden birine konu olan M5 (Halep-Hama-Humus-Şam) ile M4
(Halep-Lazkiye) karayolları. Türkiye 2018 sonuna kadar buraların
güvenli şekilde açılacağını garanti etmişti, şimdi her ikisi de
büyük ölçüde HTŞ’nin denetiminde.
Üstelik HTŞ, M5 üzerindeki en önemli yerlerden Serakib’i
“topraklarına kattığı” gibi, şimdi de bu yolu denetlemek bakımından
en hayatî yerleşim birimini, Maaret el-Numan kasabasını kuşattı.
Uzun süre El-Nusra’nın zaptettiği fakat hükmedemediği Maaret
el-Numan’da ahali HTŞ’yi hiçbir zaman benimsemedi. Nitekim dün daha
önce de pek çok defa yaptıkları gibi, HTŞ’ye karşı sokağa
döküldüler. “Hey Colani!” yazılı bir pankart açtılar,
“Maaret el-Numan’ın senden önceki istilacılara ne yaptığını
tarihe sor!”
Oradaki UKC kuvvetleri her ne kadar kasabayı bırakmayacaklarını
söylüyorlarsa da, dış mahallelerinden makineli seslerinin geldiği
Maaret el-Numan’dan HTŞ’nin vazgeçmesi beklenemez. Burayı
tutarlarsa da İdlib’te öbür cihatçıların işi bitik demektir. Benzer
şekilde Nusra’ya uzun süre direnmiş Etarib’i HTŞ’nin bu defa nasıl
bir anda alıverdiği düşünülürse, durumun vahameti anlaşılır.
Dün çatışmalar durana kadar, HTŞ konvoyları daha güneydeki Han
Şeyhun’a doğru da ilerliyorlardı. HTŞ’nin son bir-iki hafta
içerisinde denetimi altına aldığı yerleşim birimi
sayısı yaklaşık elliyi geçti. Yalnız
salı günü HTŞ’ye geçen yerler yirmiden fazla.
HTŞ’nin hızla ilerleyişi belli ki öbür örgütlerde moral çöküşüne
de yol açmış. İdlib şehrinde Feylak el-Şam örgütü -ki özgül
ağırlığı olan bir örgüttür-, “komutanını dinlemediği” gerekçesiyle
bir birimini lağvetti.
İdlib’in kuzeydoğusundan sonra en kritik gelişmeler batı ve
güneybatıda yaşandı. Hem verimli tarım arazilerinin bulunduğu
El-Geb yaylası ve buradaki yerleşim birimleri el değiştirdi hem de
yaklaşık yirmi km’lik sınır parçası daha HTŞ’nin eline geçti.
İdlib’in batısında Suriye ordusu mevzilerinin karşısında birçok
yerde artık HTŞ var.
Cihatçı bölgesinin güneyinde, 40-50 km’lik bir sınır hattı,
UKC’ye de HTŞ’ye de dahil olmayan Ceyş el-İzze örgütünün elinde. Bu
örgüt hem HTŞ’dense UKC’ye iyi davranıyor ve Ankara ile şimdilik
iyi geçiniyor. Ancak sık sık Suriye ordusunun top atışlarına mâruz
kalan ufak bölgesinde kuşatıldığında HTŞ ile bir ölüm kalım
savaşına girişir mi, göreceğiz. HTŞ’nin bu örgütü açıkça tehdit
ettiği ileri sürüldü. “Ahrar’a ve Şukur el-Şam’a yardım ediyorlar,
Zengi Hareketi’ni nasıl dağıttıysak onları da dağıtacağız!”
demişler, iddiaya göre.
SURİYE ORDUSU YIĞINAK YAPIYOR
Cihatçılar arası kapışma fırsatını değerlendirmek için belli ki
gayet temkinli ve itinalı davranan Suriye ordusu, şimdilik sadece
İdlib güneyinde birkaç yere top ateşi açıp roket atmakla yetindi.
Ordu esas olarak batıdan ve güneyden İdlib ve Hama sınırlarına
yığınak yapmaya koyuldu. Orduyla birlikte savaşan milisler, “Nusra
ile çatışmaya hazırız” duyurularına başladılar.
Salıyı çarşambaya bağlayan gece yarısından sonra, çatışmalar
duruldu, tutsak değiş tokuşu yapıldı. Ancak mevziler ve savaşa
hazır pozisyonlar terk edilmedi. HTŞ’ye hasım örgütler toparlanırsa
çatışmalar yeniden başlayabilir ya da HTŞ bir soluklanıp İdlib’in
geri kalanını da ele geçirmek için harekete geçebilir. Bundan
sonrasında işi daha kolay. Tabiî karşısında TSK’yı bulmazsa.
ANKARA NE YAPIYOR?
Hakim olarak Suriye “oyunu”nda güçlü koz elde edeceğini umduğu
koca cihatçı bölgesi altüst olur ve HTŞ’nin “Selamet Hükümeti”nin
iktidarı altına girerken, bölgede askeriyle, silahları, araçlarıyla
bulunan Ankara yalnız gözlemekle yetiniyor. Ve bu doğal olarak soru
işaretleri ve spekülasyonlara yol açıyor.
Her türlü yorum ve akıl yürütmenin mecburen merkeze oturttuğu ve
gelip takıldığı olgu şu: Eğer cihatçı bölgesi tamamen HTŞ’nin
denetimine girerse -ki gidişat bu yönde-, Rusya’nın arzu ettiği,
“masaya oturtulabilir” silahlı muhalefetin silahlarının gereksiz
hale geleceği ortam gerçekçi beklentiler arasında yer alamaz.
Buna karşılık, “eski El-Kaide şubesi”nin elindeki bir bölgeye
karşı girişilecek hunharca askerî harekâta dünyadan gelecek tepki
eskisine göre çok daha sınırlı kalır. Hele İdlib ahalisinin hatırı
sayılır kısmının HTŞ’ye hiç de iyi gözle bakmadığı düşünülürse,
Suriye ordusunun burayı almak üzere girişeceği operasyonların
“sivil halkı El-Kaide’nin elinden kurtarmak” olarak bile
sunulabileceği düşünülebilir.
Rusya açısından bu ihtimaller üzerine düşünülebilir. Ya Ankara
açısından? Herkes, HTŞ’nin ilerlemesi karşısında Ankara’nın
tavrının ne olacağını, ama bundan da önce, şu ana kadar niye sessiz
kaldığını merak ediyor. Rusya basınında, Türkiye’nin tavırsızlığına
dair Şam kaynaklı spekülasyonlar aktarılıyor.
Dünden bu yana derleyebildiklerim bu kadar. Çatışmalara ara
verilmişken aktarıyorum.