Idlip: 'İyi, Kötü ve Çirkin'

Esas olan sahada askeri oldu-bittiler yaratmak değil, bir biçimde geri dönülecek Cenevre masasında komşumuzda kalıcı barışa katkı sunabilecek diplomatik manevra alanına sahip olmak. İlk paragrafta atıfta bulunduğum sahnede vurulan kötü adam (Lee Van Cleef) burada HTŞ mi olur, silahı tutukluk yapan çirkin (Eli Wallach) sair “direnişçiler” mi? İlk vurulanın Afrin (YPG/YPJ) olacağı sanılırken, iyi (Clint Eastwood) kimlik mi değiştirir göreceğiz.

Aydın Selcen yazar@gazeteduvar.com.tr

Değerli bölge uzmanı Fehim Taştekin “Amerikan güreşi”, meslek büyüğüm (e.) Büyükelçi Oğuz Demiralp “pankreas” deyince, ben de bu başlığı tercih ettim. Hani “Mexican stand-off” dedikleri. Üç silahşörün önce kim silaha davranacak diye birbirlerinin gözüne baktıkları sahne. Daha yerli ve millisi “Japon kale maç” benzetmesi olurdu belki.

Idlip’te öne atıldık, itildik, çıktık veya çekildik diyelim. Titiz gazeteci Ümit Kıvanç’ın kendi blogunda paylaştığı yönetici özeti ise şöyle: “Bir yandan HTŞ kırılırken, yaratılan dehşet ortamı içerisinde öbür muhalifleri görüşme masasına oturtmak ve Esad için kabullenilebilir koşulları dayatmak, sanırım siyasî-askerî plan.” Aradan geçen zamanda HTŞ ile uzlaşı haberleri çıksa da, bence de kabaca “amaç-kapsam-tanım” Kıvanç’ın yazdığı gibi. Biraz daha yakından bakmaya çalışalım.

Vilayeti kabaca kuzey-güney yahut Halep-Şam ekseninde kesen bir karayolu, onun doğusunda bir demiryolu var. Elimizde çatışmasızlık bölgesinin nasıl kurulacağına dair Astana uzlaşısının belgesi de var. Bunu tamamlar nitelikte toplantı sonrasında Rus yetkili tarafından yapılan tarafların 500’er “gözlemci” konuşlandıracağı açıklaması da. Ayrıca keza görüşmenin hemen ardından kendi kanallarımızdan medyaya sızdırılan üç parçalı bir harita. Bir de Idlip yerleşim birimine girilip girilmeyeceği, girilecekse kimin gire(bile)ceği sorusu.

Idlip - Demiryolu & Karayolu / Idlip - Astana'dan sızdırılan

Anlaşılan ve Genelkurmay Başkanı Akar ile MİT Müsteşarı Fidan’ın üzerinde çalıştıkları harita fotoğrafının bir yandan basına servis edilip, bir yandan söz konusu haritanın buzlanmasından kanaatimi kuvvetlendiren o ki, Türkiye’ye düşen görev doğudaki karayolu hattıyla Hatay sınırı arasındaki bölgeyi güvence altına almak. Demiryolundan doğuya kalan kısım ise İran destekli rejim güçleri ve onlara tabi olacak direnişçilerin bölgesi. İki hat arası ise buraya ya kendileri gidecek ya tıkılacak HTŞ ve sair El Kaide türevi unsurların doluşacağı avlak. Açmaz ise ikinci bir Doğu Halep’e dönmesi istenmeyen Idlip vilayet merkezinin akıbeti.

Tantanayla paylaşılan tüm görüntülere rağmen esasında başlamış bir harekat yok. Bana sorarsanız Moskova’nın Şam’ı ikna ettiği çatışmasızlık koşulları gereği öyle olmak da zorunda. Fırat Kalkanı’ndan dersini alan Esat, Suriye topraklarında TSK zırhlı birliklerini ve binlerce mevcutlu birliklerini görmek istemeyecektir. Bir şekilde zamanı gelince tepelerine binebileceği ÖSO artığı unsurlar ayrı. Hava desteği için de Rusya Hava Kuvvetleri’ne dayandığımız bizzat Sayın Cumhurbaşkanı tarafından ifade edildi. Tersten okursanız Türk Hava Kuvvetleri’ne Idlip semalarında uçma izni yok.

O arada (Ümit Kıvanç’ın dikkat çektiği üzere) renkleri haki yerine nedense “Horasan’da halı dokunur” misali çöl şartlarına göre taba tercih edilmiş arazi araçlarıyla bazı yetkililerimizin HTŞ refakatinde Idlip’e gidip geldiği görüntüler medyada yer aldı. Ardından HTŞ ile belirli bir uzlaşıya varıldığı ve onun da hemen ardından Ensar-ül Furkan (İran Belucistanı’nda aynı adlı örgüt varmış) adlı yeni bir grubun HTŞ’den koparak silahlı direnişi tercih edeceği haberleri. Genelkurmay da “keşif” çalışmasının başladığını resmen duyurdu.

Askeri konularda uzman Metin Gürcan Al Monitor’daki yazısında hava desteği olmadan harekat yapılamayacağının Fırat Kalkanı’ndan çıkarılan en hayati ders olduğunu haklı olarak vurguluyor. Gürcan’ın da işaret ettiği ve sürekli ima edilen ise keşif çalışmasının ve çatışmasızlık bölgesi kurma işinin esasen Afrin’e yönelik bir harekatın zeminini hazırladığı. Şimdilik hem Pentagon memnun hem Moskova. Afrin’e dalınmasından ne biri hoşnut olur ne beriki. Bu arada YPG’nin yakında operasyonel olacak “Idlip Askeri Konseyi” kurulduğunu duyurduğu da teyide muhtaç taze haberler arasında.

Tam Idlip Harekatı (sahi “Afrin Celladı” filan gibi bir isim verilmedi henüz, “harekatsa” ismi olmaz mı?) başlar gibi olurken, öncülü (gibi ama değil) Fırat Kalkanı harekatı sürerken insan olmayan IŞİD vahşileri tarafından yakılarak katledilen erlerimiz Sefter Taş ve Fethi Şahin’in şehadeti Genelkurmay Başkanlığı tarafından resmen teslim edildi. O dönemde hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş “görüntüler uyduruk, medya ayağını denk alsın” demiş, iktidar yancısı “İslamcı Kemalist” Aydınlık da “TSK’ya CIA operasyonu” demişti. Bir şey diyemeyeceğim, ama eser miktarda vicdanları kaldıysa büyütürken başını okşamaya kıyamadığınız yavrunuzun yakılarak öldürülmesi ne demektir bir an düşünsünler ve bu iki insanoğlunun adını iyi öğrensinler, o kadarını söylerim.

IŞİD bu, onu biliyoruz, maalesef Ankara Katliamı’yla, Reina’yla, Suruç’la öğrendik. O zaman Sayın Cumhurbaşkanı’nın “başka Kobani istemiyoruz” çıkışını nereye koyalım? Yani IŞİD’in YPG/YPJ tarafından Kobani’den defedilmesi bizim için de bir “yenilgi” mi olmuştu? Yahut Suriye stratejimize darbe vurarak, ulusal güvenliğimizi mi tehlikeye atmış IŞİD’in bozgunu? Ben anlam veremedim. Pek çok kez dile getirdiğim üzere bütün topları ilanihaye havada tutmak mümkün değil. Aynı anda Moskova, Vaşington, Şam, Tahran, Bağdat hepsini memnun edip, ya da bu ilişkilere alakart menü muamelesi yapıp, hem bildiğini okumak olanaksız.

Esas olan sahada askeri oldu-bittiler yaratmak değil, bir biçimde geri dönülecek Cenevre masasında komşumuzda kalıcı barışa katkı sunabilecek diplomatik manevra alanına sahip olmak. Yukarıda ilk paragrafta atıfta bulunduğum sahnede vurulan kötü adam (Lee Van Cleef) burada HTŞ mi olur, silahı tutukluk yapan çirkin (Eli Wallach) sair “direnişçiler” mi? İlk vurulanın Afrin (YPG/YPJ) olacağı sanılırken, iyi (Clint Eastwood) kimlik mi değiştirir göreceğiz. İçten kaygım ise hengamede kim vurduya gitmemiz.

Tüm yazılarını göster