Zafer! Başarı! Bu ve buna benzer histerik çığlıklara diplomaside
pek yer yok. Öldük, bittik, perişan olduk yollu erinmelere de
olmadığı gibi. Soçi’de Türk ve Rus devlet başkanları Erdoğan ile
Putin arasında varılan uzlaşı Idlip’te askeri harekatı, şiddete
geçiş aşamasını şimdilik durdurdu. Bu cümleyi yazdıktan sonra
“öyle, ama…” diye başlayan değerlendirmeler yapılabilir.
Belki bu yazıda ben de onu yapacağım. Bununla birlikte Soçi
muhtırasının Ankara açısından bir diplomatik kazanım ve üzerine
çalışabilecek bir zemin olduğu teslim edilmelidir. Dün milyonlarca
sivilin hava bombardımanı tehdidi olduğundan söz ediyorduk. Yüz
binlerce mültecinin Hatay sınırına yığılacağına dikkat çekiyorduk.
Türkiye yalnız kaldı diyorduk. Şimdi bu sınamalar ötelendi, Ankara
Batı’nın önde gelen başkentlerinin desteğini de ardına almayı
becerdi.
Varılan mutabakatın ilk iki maddesine Ankara’nın yazdırdıkları,
tam da bir Ankara klasiği: Idlip çatışmasızlık bölgesi yerinde
kalacak, “status quo” korunacak ve TSK’nın oradaki on iki gözlem
noktası tahkim edilecek. Rusya, Suriye’nin söz konusu bölgeye
saldırmaması güvencesi verecek. Bu iki maddeden yakın dönem
cumhuriyet hariciye tarihinin dosyalara iki temel yaklaşımını
görebilirsiniz.
Birincisi, askeriye önden gider, sahada oldubittiler yaratarak
ilerler, hariciyenin vazifesi onun ardını masada toplayıp,
izahatını vermektir. İzahat vermek denilen de topu dikine değil,
yana oynamaktan ibarettir. İkincisi, amaç her konuda statükoyu,
mevcut durumu korumaktır. Neme lazım, taşlar bir yerinden
kıpırdayacak olursa, heyelan tehlikesi olabilir, gelişmeler
denetimden çıkabilir. İnceci ama yaşı geçkin on numara, kalıplı ama
topu oyuna sokma yetisi olmayan stoper, yan top zafiyeti
berdevam.
Mezkur mutabakatın, sonuca dönük olmadığı ve Türkiye’nin başına
çorap ördüğü görüşündekilerin dikkat çektiği hususlara da bakalım:
Verilen mühletler münhasıran Türkiye’nin ödevlerine ilişkin.
Türkiye’nin ödevleri, cihatçıları silahsızlandırmak, HTŞ ve benzeri
El Kaide tipi oluşumları etkisizleştirmek vs. yerine getirilmesi
olanaksız işlevler içeriyor. Rusya, Türkiye’ye Idlip hava sahasını
açmıyor.
Tüm bunlar, geçtiğimiz çarşamba günkü Dünya Ve Biz’de (ArtıTV)
konuğum olan seçkin Ortadoğu uzmanı Dr. Erhan Keleşoğlu’nun
öngörüsünü düşündürüyor: TSK mevcut konuşlanmasını sürdürebilir.
Buna karşılık, TSK çatışmalara müdahil olacak değil. Öyleyse,
eldeki on iki muhkem gözlem noktasından her biri kabaca otuzar bin
kişilik muharip güce sahip HTŞ ve Suriye Kurtuluş Cephesi’nin
birbirlerine kırdırılacağı bir mini iç savaşa nezaret etmek gibi
karanlık ve zoraki bir seçenek günün sonunda bizi bekliyor
olabilir.
Idlip istikrar muhtırası, bir yönüyle ABD’nin Münbiç’te
Türkiye’ye sunduğu teklife benziyor. Rus güçlerinin Idlip’in
çeperlerinde TSK ile eşgüdümlü ama bağımsız devriye görevi icra
etmeleri bakımından örnekse. Muhtıra bir başka yönüyle ise, ABD’nin
Türkiye’yi Fırat Kalkanı Harekatı’na zorlayarak IŞİD’e kuzeyde
tıkaç oluşturmasını andırıyor. Idlip’te de yine TSK bu defa
Rusların yönlendirmesiyle HTŞ/El Kaide’ye tıkaç oluşturacak.
Bence mutabakatın en kritik maddeleri Halep-Hama ve
Halep-Lazkiye karayollarının yılbaşına dek işler kılınmasına dair
olanlar. Bu maddeler hem Ankara’nın Halep hayallerine, hem silahlı
muhalefetin söz konusu yollardan elde ettikleri gelirlere kesin
vedası demek. Bununla birlikte M-4 ve M-5 güzergahlarının açılması
yine Dr. Keleşoğlu’nun vurgusuyla Türkiye açısından Suriye’ye
özellikle gıda maddesi ve inşaat malzemesi ihracatının artma
olanağı da demek. Şimdilik çok sevilen inşaat ihaleleri kapmak
belki hayal ama komşuda dış ticaret pazarı bulmak da verili kriz
ortamında hiç fena sayılmaz.
Özetle, Suriye’de artık çatışmaların geride kaldığı ve tüm
tarafların, üçüncü taraflar dahil, sahada yapabileceklerinin
sınırlarına dayandığı, takatlerini tükettikleri aşamaya gelindi.
Bundan böyle yeniden imar ve anayasa yazımı konuşulacak. ABD,
anayasa işini Ruslardan/Soçi’den çekip BM/Cenevre çatısı altına
almaya çabalıyor. Yeniden imara da Esat “terbiye edilmeden”
katılacağa benzemiyor. Almanya ve genelde AB ise dar mülteci
öncelikli gündemlerinden hareketle Idlip’te çatışmanın önceliği
karşılığı imara kaynak havucunu gösteriyor.