Arkadaşın sekiz yaşındaki oğlu, okulda zorbalığına maruz kaldığı akranıyla baş edememekten yakınmış. Babası, "oğlum sen de kendini korusana" deyince, “iyi ama baba, o iğrençlik gücünü kullanıyor" demiş. "Neymiş iğrençlik gücü?" "Kavga başlayınca tükürüyor veya sümüğünü çıkarıp fırlatıyor. Onun iğrençlik gücüne karşı benim de iğrençlik gücünü kullanmam gerekiyor. Ama o zaman ben de iğrenç olurum."
Sakarya’da Kürt tarım işçilerini “it sürüleri” diyerek dövenlerinki ırkçı, anti-Kürt saldırı. Ama o ırkçı saldırıyı mümkün veya daimi kılan, böyle bir olayın varlığını bile inkârdan başlayıp Kürtlerin Kürt oldukları için değil "işçi oldukları için" dövüldüklerine, yahut olayın arkasında başka sebepler olduğuna ilişkin manipülasyonla sürdürülen “iğrençlik gücü”. Zira bu tür olaylar karşısında, saldırıya maruz kalan Kürtlerin beyanı hiçbir zaman esas alınmaz. Mülki amirlik, kolluk güçleri ve hatta saldırganlar ne diyorsa, “hakikat” o!
Kürtler, “Kürt olduğumuz için saldırıya uğradık”, “Bize Kürtçe konuşmayın dediler ve saldırdılar” deyince de, o “iğrençlik gücü” yine devreye giriyor ve Kürtler “bölücülükle”, hatta “her şeyi Kürt olarak gören ırkçı kafa” olmakla suçlanıyor. Bu “iğrençlik gücüyle” baş etmek, lincin kendisiyle baş etmekten daha zor.
Nitekim son saldırıya yönelik tepkilerin önünü almak üzere “resmi mesaj” bekleyen iktidar yanlısı medya (buna elbette Sözcü gazetesi de dâhil) Sakarya Valiliği’nin olayı inkâr eden açıklamasını “flaşlar” eşliğinde, “hakikat ortaya çıkmış” gibi paylaştı.
Aynı kafanın “Sözcü”sü, olayı “Sakarya’daki kavga miras meselesi çıktı” diyerek sümenaltı etmeye çalıştı. (Haberin içeriğini sonradan değiştirdiler ama linkteki başlık aynen duruyor. Sözcü’nün değiştirdiği “haberin” orijinal versiyonu şurada)
Saldırıyı “bir asayiş olayı” olarak tanımlayan İçişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Çataklı ise “Münferit ve hiçbir şekilde tasvip etmediğimiz bir olay üzerinden genelleme yapılarak ülkedeki huzur iklimini bozma çabaları dün olduğu gibi bugün de akamete uğramıştır” dedi ve olayı haberleştiren gazeteyi açıkça hedef gösterdi.
Gelecekte sadece ibretlik “hiçbir şey olmadıysa da kesinlikle bir şeyler oldu” sözüyle hatırlanacak olan AKP’nin Sakarya milletvekili Ali İhsan Yavuz'un Sakarya’daki ırkçı saldırı karşısında "her ne olduysa, kesinlikle olmadı” diye yorumlanacak tutumunu ise şu sözleri özetliyordu: “Sakarya'da ne bugün, ne de bundan önce, anlatıldığı şekilde herhangi bir olay asla vuku bulmamıştır. Olmayan bir şeyi olmuş gibi göstermek bunu yapanlar açısından en hafif tabirle ahlaksızlıktır. Buna alet olanlar açısından da bu durum tam bir aymazlık, Sakarya'ya ve hatta Milletimize karşı yapılan ise açık bir saygısızlıktır…”
Yavuz “ne bugün, ne de bundan önce” derken, elbette doğru söylemiyor. Tıpkı Çataklı’nın “münferit” tabirinin doğru olmadığı gibi. Dilerseniz sadece Sakarya’da, sadece basına yansımış, sadece görünür olabilmiş birkaç ırkçı saldırıyı bir çırpıda hatırlayalım.
BİR:
Tarih 21 Ağustos 2019. Diyarbakır'ın Hani ilçesi Kaygusuz Mahallesi'nden mevsimlik işçi olarak Sakarya’nın Karasu ilçesi Paralı köyüne giden 19 yaşındaki Şirin Tosun ve arkadaşı Mahsun Zeren, 2 ilçe merkezinden köye dönerken silahlı saldırıya uğradı. Saldırıda Tosun yaralanırken Zeren ise kaçarak kurtulmayı başardı. Kürtçe konuştukları için silahlı saldırıya uğradıkları belirtilen Tosun ve Zeren’in, sadece 21 plakalı Diyarbakır aracına el salladıkları için saldırıya uğradıkları ortaya çıktı.
İKİ:
Tarih 16 Aralık 2018. Sakarya’nın Hendek ilçesi Yenimahalle-Beştepeler Caddesi üzerindeki bir kıraathanenin önünde, 43 yaşındaki Kadir Sakçı ve oğlu, Kürtçe konuştukları için saldırıya uğramış, baba hayatını kaybetmiş, 16 yaşındaki oğlu B. ise yaralanmıştı. Kürtçe konuşan baba ve oğula “Kürt müsünüz, Suriyeli mi?” diye soran katil H.U, baba ve oğlun “evet Kürt'üz” demesi üzerine “zaten sizi sevmiyorum” diyerek belindeki tabancayı çıkarıp ateş etmişti.
Peki Sakarya Valiliği bu olayla ilgili ne demişti, hatırlayalım: “Meydana gelen cinayet olayının sebebinin çarpıtılarak ‘etnik bir nedenden kaynaklanmış gibi algı yaratılmaya çalışılmasının’ gerçekle hiçbir alakası yoktur. Olayda her iki tarafında önceden birbirlerini kesinlikle tanımadıkları, alkollü olan ve pek çok suçtan sabıkası bulunan zanlının yüksek sesle ve küfürlü konuşması üzerine ikaz edildiği için çıkan tartışmaya bağlı olarak bu müessif hadisenin yaşandığı tanık beyanlarından açıkça anlaşılmıştır.”
Evet, “tanık beyanları” valiliğin bu açıklamasının dayanağıydı. Oysa başka tanıklar, Ömer Faruk Gergerlioğlu’na şu bilgiyi vermişti: “Büfeden alkol verilmeyen kişi küfredince berberde çalışan genç 'amca ayıptır, küfretme' diyor. Şahıs ‘sen karışma lan Kürt’ diyerek silahını ateşliyor, baba oğlunun önüne atlıyor ve ölüyor, genç yaralanıyor.”
Daha geçmişe gidelim.
ÜÇ:
Tarih 26 Ağustos 2012. Sakarya’nın Kocaali ilçesine bağlı Ortaköy’e mevsimlik tarım işçisi olarak Diyarbakır’dan giden Kürt ailelerin uğradıkları ırkçı saldırı sonucu 18 kişi yaralandı. Aileler, saldırı sonucu Diyarbakır’a geri döndü. (Tanıl Bora, Türkiye’nin Linç Rejimi, İletişim Yayınları, 2014)
DÖRT:
Tarih 14 Ekim 2009. Sakarya’nın Arifiye ilçesinde minibüste Kürtçe konuşan inşaat işçisi Halis Çelik, on kişi tarafından linç edildi. Saldırganların “Burası Türkiye, Kürtçe konuşamazsın. Pis Kürtler, sizi ilçemizde istemiyoruz” gibi hakaretlerine maruz kalan Halis Çelik 15 günlük iş göremez raporu aldı.
BEŞ:
Tarih 27 Nisan 2009. DTP Sakarya İl Örgütü’nün düzenlediği şölene 500 kişilik bir ülkücü grup tarafından saldırı düzenlenmek istendi. 6 saat süren linç girişiminde, içeride mahsur kalanlardan 65 yaşındaki Ebubekir Kalkan geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. Bu, 2007-2009 yılları arasında sadece Sakarya’da yapılan 6. linç girişimiydi.
Sakarya Cumhuriyet Savcılığı, DTP ilçe başkanı hakkında beş yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açtı. İçişleri Bakanlığı müfettişlerinin daha sonra olayla ilgili hazırladığı raporda linççi güruhun “milliyetçi duyarlılığının” altı çizildi ve DTP tahrikçi ilan edildi.
ALTI:
Tarih 5 Haziran 2007. Sakarya’nın Adapazarı ilçesinde, üzerinde Ahmet Kaya'nın resmi bulunan tişört giyen Kürt işçiler Mehmet Alaca ile Senayi İzci, ırkçı bir grubun saldırısına uğradı. Alaca bir apartmana sığınırken, ırkçılar İzci’yi linç etti. Saldırgan grubu dönemin Sakarya Valisi lince son vermeye “ikna” etti.
YEDİ:
Tarih 29 Kasım 2007. Polisin PKK sempatizanı olduğu iddiasıyla gözaltına aldığı 20 kişi, muayene edilmek üzere getirildikleri Sakarya-Adapazarı’ndaki Erenler Sağlık Ocağı önünde linç edilmek istendi.
Daha sayalım mı? Biraz daha geçmişe gidelim mi?
Aslında iki yıl daha öteye gidince, Erdoğan’ın 2005’te verdiği bir beyanatı hatırlıyoruz. Umut Kitabevi’ne bomba atılması sonrasında Erdoğan, Şemdinlililerin tanıklığının hükümsüz olduğuna hükmederek şöyle demişti: “Oradaki (Şemdinli) vatandaştan tanık olarak istifade edemezsiniz, çünkü tehdit altında, bölücü örgütün istemediğini söylerse yanar.”
Yani Kürtlerin beyanı ne batıda esas, ne doğuda. Ne devletin, ne toplumun, ne de Kürtleri ancak ve ancak işçi olarak kabul eden bazı “sol” grupların nazarında…
(Hatta bırakın beyanını esas almayı, Ahmet Türk’ün 2010 tarihinde Samsun’da uğradığı saldırıyı “Yumruğu atan bir emekçi, yumruğu yiyen bir toprak ağası” diye cümle kurup bunu “sol” bir gazetede yayınlamışlıkları bile var.)
Kürtlere yönelik ırkçı hıncın nasıl beslendiği, bu tür saldırıların adı konmadığı, esas saiki gizlenmeye çalışıldığı sürece nasıl meşrulaştığı, Kürtlere saldırmanın her zaman “başka” nedenleri bulunabileceği, bizatihi saldırganların hayat bilgisi.
Geçtiğimiz gün Sakarya’da ırkçı saldırıya uğrayanlardan Amed Demir, saldırganın kendilerine şunları dediğini aktarıyor: “Kimdir o beni jandarma ile tehdit eden. Sizi yakarım. Burası benim memleketim, burası Mardin’e benzemez. Siz burayı Mardin mi sandınız. Jandarma arkamdadır.”
İşte hayat bilgisi budur.
Kadın hareketi yıllarca erkek cinayetlerinin “namus”, “töre”, “mini etek giymek”, “eve geç gelmek”, “alkollü olmak”, “erkekliğine laf edilmesi” gibi “iğrençlik gücüyle” meşrulaştırılamayacağını söyledi, mücadele etti ve bu mücadeleyi önemli ölçüde kazandı. Kürtler ve ırkçılık karşıtları, sırf Kürt oldukları, Kürtçe konuştukları için saldırıya maruz kalanlar için devreye konan bahaneleri, “iğrençlik gücünü” yırtmadığı sürece, ırkçılıkla yüzleşmek mümkün olmaz.
“Dövüyoruz ama Kürt oldukları için değil”, “dövdüler ama Kürt oldukları için değil” türü manipülasyonlarla baş edildiği zaman ancak, ırkçı saldırılar meşruiyetini yitirecek. Çünkü ırkçıya güç veren elindeki sopa değil, arkasındaki bu “iğrençlik gücü.”