‘İhanet’ten, ‘biz bitti demeden bitmez’e gelen seçim sonrası iktidar söylemi halen ağır yenilginin izlerini taşıyor. Bu noktada da bir ‘değişim’ olabilecek mi göreceğiz…
Yerel seçimin bitmesinden bu yana iktidar medyasında yenilginin
sorgulandığı yazılar okuduk, okuyoruz. Böyle büyük bir yenilginin
nasıl geldiğine, nerelerden kaynaklandığına, nasıl telafi
edilebileceğine dair farklı önermeler sunan yazılar. Çoğunda seçim
yenilgisinin ardından faturanın çıkarılabileceği mecra aranıyor.
Kendi durduğu yeri değil de ‘karşısında’ gördüğü bir yerleri işaret
etme gayreti de var tabii. Aslında asıl mesele Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın dün seçim sonrası ilk grup toplantısında yaptığı
konuşmaya kadar bir ‘toplu fatura’ kesilip kesilmeyeceği sorusunun
havada kalmış olmasıydı. Gel gör ki o konuşmada da bu ihtiyacı
karşılayacak bir ‘adres’ ortaya çıkmadı. Hatta aksine bütün parti
örgütünü kapsayıcı bir üslup vardı.
***
Oysa bu ‘ihanet’ lafı da yine Erdoğan’ın seçimin hemen
sonrasında yaptığı, "Nerede bir eksik, hata, kasıt veya
ihanetvarsa, üzerine gitmek boynumuzun
borcudur” açıklamasından çıkmıştı. O sözden hareketle
‘siyasette ihanet’ tarihçesi yazıp, ‘bu kadar kalabalıkta ihanet
eden de çıkar’ diyen de görüldü ‘ihanet’
demeden ‘birilerini’ işaret eden de...
Gerçekten Cem Küçük’ün yazdığı gibi, TBMM’de “Bahçeli’ye yönelik
sert şeyler söylendiğinde ayağa kalkan MHP grubu varken Erdoğan’a
yönelik sözlerde AK Parti grubunu durduran” bir ‘el’ olabilir
miydi? Varsa da bunu yerel seçim yenilgisinden sonra, TBMM 1.5
aydır kapalıyken gündem yapmak normal miydi?
***
‘İhanet’ bahsine açıktan girmeden ‘bayram sohbetleri’ ile soruna
çözüm arayanlar da oldu. “AK Partili esnafın hayat pahalılığından
şikayetini” aktarıp lafı sandığa gitmeyen seçmenin aslında iktidara
gönül verenler olduğu ve onlar yeniden kazanılabilirse durumun
toparlanabileceği iddiasını öne sürenler gibi...
Ya da yine ‘bayramda konuştuğu insanlar’dan aktarımla CHP’nin
‘hizmete değil reklama yatırım yaptığını’ öne sürüp, sonra da
yazıyı “CHP’nin AK Parti’nin
unuttuğu şeyleri öğrendiğini” söyleyerek bitirenler gibi…
Cumhur İttifakı’nın henüz tamamlanmamış seçim yenilgisi tahlili
sürecinde Erdoğan için taşıdığı önemse yine grup toplantısındaki,
“31 Mart seçimleri yüzde 40,5 oy oranıyla Cumhur İttifakı’nın
üstünlüğüyle sonuçlanmıştır. 1400 belediyenin yüzde 54,3’ü Cumhur
İttifakı'nca yönetilecektir” sözlerinde gizliydi. Düne kadar yüzde
25-27 bandını aşamayan CHP’nin tek başına neredeyse Cumhur
İttifakı’nın toplamı kadar oy almış olduğu gerçeğinin üzerinden
atlamakta ısrar, ‘değişim’ ya da ‘toparlanma’ için herhalde iyi bir
başlangıç olmayacaktır. Muhtemelen Erdoğan’ın sözünü ettiği
‘sonuçların tahlili’ süreci bitip de başta ekonomi olmak üzere acil
gündemler öne çıktıkça iktidarın yeni bir söylem kurma çabasını da
izliyor olacağız. Belli ki medyasında da yeni bir ‘toplu ayar’
-tabii bulunabilecekse- o zaman yapılabilecek…
Sonuç olarak ‘ihanet’ten, ‘biz bitti demeden bitmez’e gelen
seçim sonrası iktidar söylemi halen ağır yenilginin izlerini
taşıyor. Bu noktada da bir ‘değişim’ olabilecek mi göreceğiz…
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz
Kamuda tasarruf için sona
gelinmiş
2023 seçimlerine gidilirken de konuşuluyordu, yerel seçime
gidilirken de konuşuldu, nihayet ‘istakoz’ kriziyle yine konuşuldu!
Halkın yoksunluğu günden güne büyürken, ayın sonunu görebilmek
hayat memat meselesine dönüşmüşken tam, açıklama Cumhurbaşkanı
Yardımcısı Cevdet Yılmaz’dan geldi: ‘Çok önemsenen’ ve ‘çalışma
yürütülen’ kamuda tasarruf konusunda hazırlıklarda sona
gelinmiş. Ve artık başlanacakmış tasarrufa. Hazır 4 yıl seçim
yokken…
Seçimi kazanalı daha bir ay olmayan belediyelerde makam
araçlarının satılacağı haberlerini okuyoruz günlerdir. Yerelde bu
kadar hızlı yapılabilen tasarruf için hazırlanmak ‘merkez'de neden
bu kadar uzun sürüyor, kim bilir!
Selektör yapa yapa!
İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, bayram tatilinde yazılan selektör
cezalarının iptal edildiğini açıklarken, “ya aslında iyi bir şey
yapıyorlar, biz de radar kontrolü var diye uyarıyoruz zaten”
diyerek meseleye mantıklı bir açıklama getirdi. Ancak hemen
sonrasında da lafı şöyle tamamladı: “Radarın
olmadığı yerde de karşıdan gelen veya yanından geçen, aşırı hız
yaptığını gördüğünüz bir vatandaşımıza selektör yapmaya lütfen
devam edin de orada da bize yardımcı olun.”
Selektör yapmanın trafikte ne kadar rahatsızlık veren bir durum
olabileceği bir yana, ‘az da işe yarayın köftehorlar’ üslubu öbür
yana diyelim ama trafikte ‘aşırı hızla mücadele’ trafiktekilerin
sorumluluğu mudur gerçekten?