Salı günü İzmir Bayraklı Adliyesinde Türkiye için milat anlamına gelen bir duruşma yaşandı. Haberlerini okuyamadınız, izleyemediniz bu duruşmanın çünkü güzide basınımız ülkemizde ilk kez gerçekleşen ve yaşamsal öneme sahip duruşmanın haber değerini gör(e)medi.
Dava kadınların yaşam hakkıyla ilgiliydi ve yargılananlar kamu görevlileriydi. İlk duruşma gerçekleştirildi ve devam edecek elbette. Umarım ikinci duruşmadan itibaren basın bu davaya hak ettiği değeri verir ve takip eder. İlk duruşmada sadece kadınlar izledi davayı. Hoş bir ayrıntı vereyim. 17. Asliye Ceza Mahkemesinin küçük salonunu dolduran Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyeleri, kolaylıkla kabul edilmiş. Pandemi gerekçesiyle asliyelere izleyici alınmadığı halde KCDP adına izlemek için geldiklerini söyleyen kadınlar rahatlıkla girmiş. KCDP üyelerinin ülkenin her yerindeki adliyelerde sahip olduğu itibarı gösteren bir yaklaşım şüphesiz. İlginç bir başka ayrıntı da aynı gün ve duruşma saatiyle neredeyse eş zamanlı olarak İstanbul’da, düzenledikleri basın toplantısında KCDP hakkında açılan kapatma davasına dair kamuoyunun bilgilendiriliyor oluşuydu. Esasen bu basın açıklamasında konuşmacılar, söz ettiğim Serpil Erfındık davasına değindi. Neyse çok uzatmayayım bu konuya tekrar döneceğim ama önce İzmir’e tekrar dönüp davanın ayrıntılarını hatırlayalım.
Anayasa Mahkemesi bir yıl önce (01.10.2021) Türkiye’de kadına yönelik şiddetle mücadele açısından milat sayılacak bir karar verdi. Serpil Erfındık boşandığı erkek tarafından 2013 yılında öldürülmüştü ve "yasa gereği verilen önleyici ve koruyucu tedbir kararları etkin uygulanmadığı, hatta faile tebliğ edilmediği" için cinayetin gerçekleştiği iddiasıyla yapılan başvuru sonucu AYM, ilgili memurların görev ihmali yönünde karar verdi. Yıllardır yürürlükte olan şiddet yasasının etkin uygulanmayışı nedeniyle kamu görevlilerin ihmalden yargılanmasını gerektiren ilk yargı kararıydı ve doğal olarak milat denmeyi hak ediyor. Ancak olumlu anlamda bir milat işlevi görmesi kuşkusuz davanın seyrine, toplumsal karşılık bulmasına ve siyasi iradenin kadınların insan haklarını tanımasına ve yaşam hakkını koruma niyetine bağlı.
Birinci duruşmada yaşananlar, dava sürecinin uzayabileceğini düşündürüyor. Mahkeme tarafından kadın izleyicilere çok iyi davranılması ise hoş bir tavır olmasına rağmen ürkütücü de aynı zamanda. Bizim adliyelerde yetkililerin kadınlara deyim yerindeyse “canım dese canın çıksın anlamı” taşıdığını düşündürecek mebzul miktarda örnek var çünkü. Davanın uzaması dışındaki ikinci bir ihtimal olarak kestirmeden gidip davalıların aklanması da mümkün.
Anayasa Mahkemesi Kararı gereğince açılan davada görevi ihmal ve kusurdan yargılanan dokuz kamu görevlisinden sadece ikisi geldi ilk duruşmaya. Jandarma personeli olan sanıklar ile Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı memuru sosyal hizmet uzmanları sanık oldukları halde mahkemeye gelmediler. Duruşmada hazır bulunan iki polis memuru ise suçlamaları ret ederek görevlerini yerine getirdiklerini iddia ettiler. 6284 sayılı şiddet yasası kapsamında verilen koruyucu ve önleyici tedbir kararının etkin uygulanmayışı nedeniyle görevi ihmalden ilk defa yargılanan kamu görevlileri kendilerine düşen sorumluluğu yerine getirdikleri zannındaydı. Oysa birisi katilin ifadesini alan memurdu. Cinayetten önce ifadesini aldığı katil kısa süre sonra Serpil’i öldürmüştü. Bir aylık uzaklaştırma kararının bitimine yakın Serpil Erfındık kararın yenilenmesi ve yanı sıra koruma kararı çıkartılması için başvurmuş bu nedenle failin ifadesi alınmıştı. Yazık ki talep ettiği koruma kararı verilmedi. Sadece uzaklaştırma kararı yenilendi. Fakat işe bakın ki uzaklaştırma kararının yenilendiği bilgisi faile tebliğ edilmedi. İşte duruşmada hazır bulunan ikinci polis memuru tebliğ ile ilgili görevlilerden birisiydi. Duruşmada yargıcın “sizin karakoldaki göreviniz neydi?” sorusuna “bana gelen evrakları ilgili makamlara iletmek” şeklinde kuru bir yanıt verildi. Kadına yönelik şiddetle mücadelenin yaşamsal öneminden ve zamanın ne denli kıymetli olduğundan habersiz şekilde sıradan bir evraktan söz eder gibi, izleyen kadınların canını yakan bir ifade. Çünkü o evrak hızla tebliğ edilmediği ve alınan uzaklaştırma kararı uygulanmadığı için o gün öldürüldü Serpil Erfındık. 9 Eylül Üniversitesinde akademisyen olan Serpil eril şiddet nedeniyle boşanmış ancak boşandıktan sonra da şiddet, şiddet tehdidi, taciz ve takipten vazgeçmemişti Vedat Atik. Hem katilin cinayet öncesinde ifadesini almış olan hem verilen uzaklaştırma kararını tebliğ ile görevli olan polis memurları, kendi görev tanımlarının gereğini yerine getirdiklerini iddia ediyorlar.
Duruşmada kadın cinayeti listelerinde yazık ki bir isim hatta sadece bir sayı haline gelen Serpil Erfındık adına söz alan avukatın dikkat çektiği konu çok önemli. İddianameye giren, davanın açılma sebebi olan AYM kararının 4’üncü sayfası son paragrafında belirtilmiş olan ilgili memurların görev tanımlarıyla, polislerin duruşmadaki ifadelerinde beyan ettikleri görev tanımlarının örtüşmediğine dikkat çekiyor. Yüksek mahkemenin tespitine aykırı olarak kendi görev alanlarını daraltan ifade verdikleri düşünülüyor izleyenlerce. Ancak daralttıkları haliyle bile bir kadının yaşamına ilişkin bir karar ve görev üstlendiklerinin bilincinde olmadıklarını da gözlüyorlar. Ve duruşma diğer sanıkların da getirilmeleri, çalıştıkları kurumlara iddianame kopyasının gönderilerek mahkemeye gelebilmelerini kolaylaştırmak gibi incelikli ara karar verilip ileri bir tarihe ertelendi. İddianame yazıldıktan sonra dosyanın tekemmül ettirilmesi, bu işlemlerin duruşma tarihinden önce tamamlanmış olması gerekmez miydi? Üstelik kamu görevlilerinin kendilerine iletilen mahkeme celbine itaat etmeyişleri ayrıca bir kusur değil mi?
Kadınlar şiddet yasasının etkin uygulanması, kadına yönelik şiddetin gerçekten önlenebilmesi için hayati değer taşıyan bu davayı izlemeye devam edecekler. "Serpil Erfındık için adalet arayışı sürecek" diyor Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu üyeleri ve kadın hareketinden pek çok örgüt. Dayanışmanın şekil ve boyut değiştirdiği gözlenirken bu değişimle birlikte katlanarak güçlendiğini düşündürüyor, KCDP’ye açılan kapatma davası. Bir grup gönüllü İzmir Bayraklı Adlisinde dava takip ederken bir grup KCDP’li kadın ve destekleyen örgütler, hukukçular kapatma davasına karşı onların yanındaydı. Ama daha önemlisi Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından desteklenen ailelerden alınan destek. Eril şiddet sonucu yaşamdan koparılmış kadınların aileleri, kendi kızları için adalet ararken yanlarında duran platformu bu davada yalnız bırakmıyor. Kadın dayanışmasının perde perde yükselişini, dalga dalga yayılışını gösteren, erkek şiddeti nedeniyle evladını toprağa vermiş annenin sözleriyle bitirmek istiyorum bu yazıyı. Basın toplantısına katılan değerli isimlerin çok kıymetli açıklamalarını ve açılan kapatma davasının somut delil ve olgudan yoksunluğunu gösteren, davanın politik yönden değerlendirmesini yapan katılımcıların sözlerini 5 Ekim'de görülecek ikinci duruşmaya kadar tekrar yazma fırsatı bulmak ümidiyle sözü Aysun’un annesine bırakıyorum:
“54 ay oldu evladımı toprağa vereli. İntihar süsü verilerek öldürüldü kızım. Biz bunu aile olarak biliyorduk ancak yeterli soruşturma yapılmadan intihar kararıyla dosya kapatıldı. O zaman biz aile içinde kendimizi suçlamaya başladık. Dosyanın kapatılması bizi kendimizi ve birbirimizi suçlamaya yöneltti. Kızımın ölümü ve intihar kaydıyla dosyanın kapatılması bizim ailemize zarar verdi. Aile için miting yapanlar duysun bu sözümü. Biz dosya kapatıldıktan sonra Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformuna ulaştık. Platformun avukatları dosyanın yeniden açılmasını sağladı ve intihar değil cinayet olduğu anlaşıldı. Ailemizin birliğini sağlamış oldu KCDP, dosyanın yeniden açılmasını ve yargı sürecinin başlamasını sağlayarak.”