İki farklı izolasyon hikayesi: Köprünün altı ve üstü
Mart ayında başlayan ve hâlâ devam eden korona virüsü salgını en çok kafe, bar ve restoranları olumsuz etkiledi. Birçoğu iflas etti, kalanlar da can çekişiyor. Uygulanan sosyal izolasyona ilişkin en net fotoğrafı ise Galata Köprüsü veriyor: Köprünün altındaki restoranlar kapandığı için işsiz kalanlar evine ekmek götüremezken, köprünün üstündekiler sosyal mesafe gözetmeksizin balık avlıyor.
DUVAR - Galata Köprüsü sosyal izolasyon kurallarına riayet etme konusunda en iyi örnek olabilir. Çünkü Galata Köprüsü'nde iki farklı dünya var: Köprünün altındaki restoranlar kapandığı için işsiz kalanlar evine ekmek götüremezken, köprünün üstündekiler sosyal mesafe gözetmeksizin sabah erken saatlerinde balık tutmak için Galata Köprüsü'ne gidiyor. Onlara göre balık tutmak 'inanılmaz' keyif veriyor.
'HÜKÜMET BİZİ GÖRMEMEZLİKTEN GELİYOR'
Kadıköy'de kafe ve bar işleten esnaflar zor günlerden geçiyor. Çünkü hükümet şu ana kadar kafe, bar ve restoranlara ilişkin herhangi bir destek paketi açıklamadı. Neva Bar'ın işletmecisi Ali İktu, pandemiden beri herhangi bir destek almadığını söylüyor. İktu, pandemi döneminde yaşadığı zor dönemde çektikleri kredileri de artık ödeyemiyor. Korona virüsü salgının başlarında önlemler alınsaydı durumun bu kadar kötü olmayacağını bu nedenle yasakların işçi sınıfına uygulandığını söyleyen İktu şunları kaydetti: “Alkol üzerinden alınan büyük vergiler veriyoruz ama bize herhangi bir destek verilmiyor. İlk kapanmadan sonra tam toparlanma aşamasındayken tekrar kapandı. Normal hayat devam ederken, kafe, bar ve restoranlar kapatıldı. Burada 7 kişi çalışıyordu. Bizde olmayınca onlara da veremiyoruz. Onlarda geçimini sağlamak için günlük işlere bakıyorlar. Bu çok taraflı bir durum. Hükümet bu sektöre karşı ve görmemezlikten geliyor. Bir milyondan fazla insan bu işletmelerden ekmek yiyor. Bunların bakmakla yükümlü olduğu insanları da katarsak yaklaşık 6 milyon insan bu sektörde yaşamını idame ediyor. Bizim gibi işletmelerde paket servisi olmaz. Olan yerlerde de masrafını bile karşılamaz. İmkansız. Kiralar devam ediyor. Vergiler aynı. Kapalı da olsa elektronik faturası aynı geliyor. Vergilerde indirim yapılsa, mal sahipleriyle kiralar yarı yarıya indirilse, ya da metrekare başına kapanan yerlere imkan veya para yardımı verilse, bu insanlar ayakta tutunmaya çalışır.”
'HALK AÇLIKTAN KIRILIYOR'
Hayatın normale dönmesi ve salgından kurtulmak için ülkenin tamamen üç hafta boyunca kapanması gerektiğini savunan İktu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın '156 ülkeye ve 9 uluslararası kuruluşa yardım sağladık' sözlerini hatırlatarak şöyle devam etti: “Burada halk açlıktan kırılıyor. Öyle bir şey olamaz çünkü Merkez Bankası ekside. Yani sen 156 ülkeye nasıl yardım edebilirsin? Önce kendi vatandaşlarına yardım et. Sadece kafe, bar ve restoranları kapatarak bu işler çözülmez. Çünkü toplu taşıma, AVM'ler, sanayiler açık. Fark eden bir şey yok. Vakalar artıyor. Gelip bize desinler ki, 'burası 20 masa ama 10 masaya düşürün.' Biz buna da razıyız. Avrupa kapatıyor 'bir ay sonra açacaksınız' diyor. Burada öyle bir şey de yok. Belli bir tarihte yok. Ne yapacağımızı bilmiyoruz. Toparlanmamız 1.5 seneyi bulur. Olan fakire, işçi sınıfına oluyor. Zenginlerin hayatı normal şekilde devam ediyor. Bu sektör üzerinden büyük oyunlar var. Alkolden yüksek vergiler alınıyor ama buna rağmen herhangi bir destek paket açıklanmadı.”
'ACİL BİR ÇÖZÜM BULUNMASI LAZIM'
Mikail 16 yıldır garsonluk yapıyor. Kafe, bar ve restoranlar kapanınca oda işsizlik ordusuna katıldı. Artık kirasını bile ödeyemiyor. Tek umudu kafe ve barların tekrar açılması... “Bu konuda herhangi bir plan da yapmadım" diyen Mikail, "Tek beklentim kafe ve restoranların açılması. Yıllardır Kadıköy'de çalışıyorum. Evliyim ve 4 kişiye bakmakla yükümlüyüm. Biz bu meslekte aldığımız maaş ve bahşişlerle geçiniyoruz. Bu sektör çok büyük bir sektör. Bu sektörü küçümsüyorlar. Bir an önce sektöre destek verilmesini ve en kısa zamanda bir çözüm bulunmasını istiyoruz. Kısa bir süre değil neredeyse bir yıldır bu devam ediyor. Hep eksilerdeyiz. Günlük geçinen insanlarız. Artıya çıkmak uzun sürecek. Ama bunlara rağmen bütün gıdalara zam geliyor. Bende 6 ay ertelemeli kredi çektim. Bu ay kredim başlıyor. Ama nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum. Halk pazarları, spor salonları, berberler açık ama kafe ve barlar kapalı. Hükümetin bu sektörü dışladığının bir göstergesi. Kendi çevremde olan insanlar günü birlik geçinen insanlar ve hepsi aynı benim durumumda. Acil destek verilmesi ve bir çözüm yolu bulunması lazım” diye konuştu.
'HÜKÜMET İÇKİLİ OLAN YERLERE SIRTINI DÖNDÜ'
Kadıköy'ün en eski mekanlarından Güğüm Bar'ın sahibi Ömer Atalay 30 yıldır kafe ve bar işletiyor. Hükümetin zamanında almadığı önlemlerin bedelini kafe ve bar sahiplerine ödettiğini düşünüyor. “Haziran'da 15 gün tam kapanma uygulansaydı bu duruma gelmezdi” diyen Atalay sözlerini şöyle sürdürdü: “Hükümet niye açtı? Çünkü turistlerin parasına göz diktiler. Büyük otel sahiplerinden biri de Kültür ve Turizm Bakanı'dır. Bunlar Cumhurbaşkanı'na baskı yaptılar açılsın diye. Kendileri kaybetmemek için. Çünkü halk onlar için önemli değil. Sonuç buraya getirdi bizi. Bir ülkenin bekası insanların sağlığı olmalı, ne kadar kaybederiz değil. Hükümet büyük holdingler ve fabrikalara her türlü desteği sağlıyor. Onların vergi ve kredi borçlarını siliyor. İçkili olan yerlere ise sırtını döndü. Ne kredi verdi, ne kirasını ve elektriğini ödedi ne de mal sahipleri ile ilgili herhangi bir girişimde bulundu. Hükümetin alkollü sektörüne üvey evlat bakışı var. Ama buna rağmen bu sektörden vazgeçemiyor çünkü devlet yüzde 3 vergisini alkollü yerlerden alıyor.”
'İNSANLAR HEM BATIYOR HEM ÖLÜYOR'
Atalay, hükümetin sorunları sürekli halının altına süpürdüğünü ancak artık halının bile uçtuğunu söylüyor. Kafe ve barların ne zaman açılacağına ilişkin bir tarihin olmamasını eleştiren Atalay, hükümetin kafe, bar ve restoran sahiplerinin ne zaman batacaklarını beklediğini düşünüyor. İnsanların hem battığını hem öldüğünü söyleyen Atalay, “Biz ne batmak ne de ölmek istiyoruz. Bu sektörde siparişle çalışanların oranı yüzde 3'e bile denk gelmiyor. Bu şekilde, esnaf kapalı ama ölmüyor algısını yaratmaya çalışıyorlar. Biz dükkanı açıyoruz, başımızı elimizin içine alıyoruz ve düşünüyoruz: Ben ne yapabilirim? Dükkanı mı kapatayım? Elemanlara para vermek zorundayım ama nasıl bulayım? Buna rağmen bir çözüm bulamıyorum. Burada 5 kişi çalışıyordu ama devlet onlara herhangi bir yardımda bulunmadı. Onlar şimdi taşımacılık, hamallık ya da sokakta maske veya pazarda limon satıyor. Dezenfektan ürünlerini satarak yaşamlarını idame ettirmeye çalışıyorlar. Ama idame olmuyor. Yeme içme yerleri açık ama bu onların bir şeyleri sattığı anlamına gelmiyor. Büyük bir belirsizlik var. Bizim en büyük sorunumuz bu. Açıkçası bize batın diyorlar. Bazı esnaflar ilk pandemi döneminde kapattı. Bazıları 10 gün önce kapattı. Diğerlerine de ne zamana kadar dayanacak diye bakıyorlar. Böyle giderse üçüncü pandemi de gelecek” diye konuştu.
'KÖPRÜNÜN ÜSTÜ FELAKET...'
Tarihi Galata Köprüsü'nde onlarca restoran var. Köprüdeki restoranlar İBB'ye bağlı. Mesleğinin 40'ıncı yılında olan İlkin Yıldız, diğer kafe, bar ve restoran sahipleri kadar şanssız değil çünkü kiraladığı restoran İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne bağlı. Martta başlayan ilk kapanışta İstanbul Büyükşehir Belediyesi kira almadı. Belediyenin esnek davrandığını söyleyen Yıldız, “Bu kapanmadan dolayı tekrar başvurduk. Şimdi belediyeden verilecek kararı bekliyoruz. Biz şimdi restoranın önünde tezgah açtık, ekmek arası balık yapıyoruz. Buna rağmen kazanamıyoruz. Gelen geçen yok. Burada 20 kişi çalışıyor. İlk kapanmadan sonra hayat normale dönünce hafif bir toparlanma oldu ama insanların bilinçsiz hareketleri nedeniyle tekrar tırmanışa geçti. Şimdi çıkın köprünün üstüne felaket... İnsanlar sosyal mesafeye uymuyor. Yoksa bizimle bir ilgisi yok. Özellikle Galata Köprüsü olarak söyleyeyim: Şu açık havada mümkün değil. Çünkü restoranlar en çok hijyen kurallarına önem veriyor” dedi.
'ZATEN AÇIK HAVADAYIZ, MASKEYE GEREK YOK'
Sabahın ilk ışıklarında Galata Köprüsü'ne gelerek balık tutan bir yurttaş, tek eğlencelerinin balık tutmak olduğunu söylüyor. Ona göre bu 'inanılmaz' bir keyif. Sosyal mesafe kurallarına dikkat etmemesini ise şu sözlerle savunuyor: “Biz zaten açık havadayız. Rüzgar esiyor. Açık havada olduğumuz için maske takmaya da gerek yok. Sadece zabıtalar geçtiği zaman takıyoruz. Ben sürekli buraya gelip balık tutuyorum. Bizim eğlencemiz de balık tutmak. Yemesinden değil yani yoksa Karaköy'de var alıp götürüyorum. İnanılmaz bir keyif veriyor burada balık tutmak.”