Yayıncılık dünyada ve Türkiye'de hiç olmadığı kadar tartışılıyor. Kültür sanat da yayıncılığın en kırılgan alanlarından ve bu hengame içinde kendine alan açmaya çalışıyor. Türkiye gibi politik gündemin her daim baskın çıktığı bir ortamda kültür yayınları küçük bir kesim için kalmaya mahkum muamelesi görüyor.
Bütün bunların üzerine bir de TRT2 hamlesi geldi. Kanalın geçmişi, çözülüşü ve kültürel iktidar tartışmaları açısından Cem Erciyes ve Şenay Aydemir burada önemli noktalara dokundular. Zaten sosyal medyada da çoğunlukla bu açılardan tartışıldı. Ancak format üzerine pek tartışılmadı. Anladığım kadarıyla televizyona kimlerin konuk alındığı ve hangi konuların tartışıldığı daha uzun süre önümüze çıkacak. Ancak bu yazıda format konusuna eğilmek istiyorum, özellikle video prodüksiyon formatlarına.
Kültür alanında uzun süre iki farklı akım televizyona hakim oldu. Daha geniş kitleye hitap eden, hareketli ve prodüksiyon kalitesi yüksek BBC programları bir yanda; prodüksiyonu düşük, ancak ele aldığı konular açısından daha sert olan ARTE programları bir taraftaydı. Eski TRT2 iki kanaldan da formatlar ve programlar almasına rağmen, iç yapımlarda prodüksiyon açısından ARTE'yi örnek aldı. Ancak tabii ki ARTE'nin derinliğine de hiç ulaşamadı.
Fakat bir süredir iş değişti. Youtube ve Netflix video tüketiminin başat aktörleri artık. İki platform da kendi estetiğini, dilini ve anlayışını bütün dünya izleyicilerine aktarıyor. Çin'in dağ köyündeki genç bir kadının Youtube kanalı milyonlarca izlenebiliyor ya da ABD'de kendi halinde film analizleri yapan genç bir adamın yüz binlerce takipçisi olabiliyor. En basitinden günümüz izleyicisi açısından bir filme, programa ulaşmak pek o kadar zor değil.
TRT2 bu yeni nesil yayıncılık düşüncesinin yanından geçmiyor. Eski kanalı hatırlayanlar program formatlarının çok benzer olduğunu göreceklerdir. İki akademisyeni karşı karşıya oturtalım ve konuşturalım bir yayıncılık formatı değil. İsmi Renkler, Destansı Kareler, Bir Resim Bir Hikaye olan programları gençlerin izlemesini kimse beklemesin. Gençler zaten bu tarz basit içeriklere kolaylıkla ulaşabiliyorlar. Hatta Youtube izlenmelerine bakılırsa bu içerikler çoktan tüketildi bile.
Yeni TRT2 eski kanalı hatırlayan, eski kanala özlem duyan 40 yaş üstü kuşağa hitap ediyor. Ancak kamunun kültür kanalının asıl görevi bunun tam tersi olmalıdır. TRT2'nin kültür ve sanata meraklı genç kesime hitap etmesi, onlara yönelik program hazırlaması gerekiyor. 40 yaş üstünü oyalayacak program formatları kısa sürede bayatlamaya mahkum. Açılış heyecanı geçtikten sonra TRT2'nin programlarına ilgi düşecektir.
Ki baktığımızda gençler de kendi yolunu buldu. Özellikle Youtube'da düzenli program yapan, gençleri yakalayan, hatta gençlerin dört gözle beklediği Türkiye'den birçok kanal yer alıyor. Ve bu programları yapanlara da baktığımızda çok düşük bütçelerle işi kotarıyorlar. Önemli olan o dinamizmi yakalamak. Kanal stüdyolarında oturup "sohbet" eden yaşlı adamların yapacağı bir şey değil bu.
Bir yandan da TRT2'nin günümüzde kamusal yayıncılığın ne olduğunu baştan sorgulaması gerekir. Twitter'da kendi başlarına yayın yapan Kültürİstanbul veya Celine Symbiosis mi kamusal yayıncılık yapıyor, yoksa TRT2 mi? Ya da şöyle soralım TRT2 için sosyal medya bir duyuru kanalı mı, yoksa kanalın bir uzantısı mı?
Youtube üzerinden yayın yapan Art Assignment isminde bir kanal var. ABD'nin kamu destekli kanalı PBS'in desteğiyle çekiliyor. Güncel sanat gibi birçok kişinin korktuğu bir alanı klişelere kaçmadan, izleyiciyi bir saniye ekrandan ayırmadan izletebiliyor. Ya da sinema başta olmak üzere kültür alanında içerik üreten Nerdwriter'ın çalışmaları hem sanat tarihsel açıdan hem de günümüz izleyicisi açısından daha kıymetli. TRT2'nin de 90'lardan kalma program anlayışını devam ettirmemesi, bu yeni nesil program anlayışlarına ayak uydurması gerekiyor. Aslında öncülük etmesi gerekiyor, ancak çıtayı o kadar da yukarı çıkarırsak işin içinden hiç çıkamayız. Peki, bu yapısıyla TRT2 böyle bir dönüşüm geçirebilir mi? Pek mümkün gözükmüyor.