'İki sene bekler mi bir adalet?'
Geçen yıl İstanbul Kumkapı'da üst geçitten düştüğü iddia edilerek şüpheli şekilde yaşamını yitiren Nazan Dedeoğlu'nun ailesi çareyi sosyal medyadan sesini duyurmakta buldu. Dosya istinafta bekliyor. Ailenin avukatı, sanığın ifade değiştirmesi, olay öncesi kamera kayıtlarına özen gösterilmemesi, otopsi raporunda görülen kimyasalların Adli Tıp'a sorulmaması, Dedeoğlu'nun kayıp çantasının ertesi gün bulunması ve aileye teslim edilmemesi gibi ihmallere dikkat çekti.
İZMİR - Nazan Dedeoğlu, geçen yıl İstanbul Kumkapı'da üst geçitten düşerek yaşamını yitirmişti. Nazan'ın yanında bulunan erkek arkadaşı Umut Berkutay Yetim, olay anında Nazan’ın ölümüne kendisinin sebep olduğunu söyledi. Ancak daha sonra ifadesini değiştirip Nazan'ın intihar ettiğini iddia etti. Hakkında 'intihara teşvik' suçlamasıyla dava açılan Umut Berkutay Yetim, Nazan Dedeoğlu’nu intihara yönlendirdiği yönünde kesin delil olmadığı gerekçe gösterilerek beraat etti.
Nazan’ın kardeşi Neslihan Dedeoğlu, süreci hızlandırmak amacıyla sosyal medyada imza kampanyası başlatarak üst mahkemenin bir an önce açılması ve davanın haklı bir şekilde sonuçlanması için imza kampanyasına destek olma çağrısı yaptı. “Nazan’a Ne Oldu?” başlıklı kampanyayı şu ana kadar bin 960 kişi imzaladı.
Şiddete uğramış olması ve ölümündeki bir takım şüphelerin giderilmemiş olması nedeniyle Nazan’ın ölümünü “kadın cinayeti” olarak değerlendiren Avukat Kaan Aytuğ ve kardeşi Neslihan Dedeoğlu ile yaşanan olayın detaylarını ve mahkeme sürecini konuştuk.
'SAKIN BABAMA SÖYLEME'
“Biz iki kardeşiz. Bir ben, bir de ablam vardı işte” diyor Neslihan. “Çorlu’da yaşıyorduk. Ablam liseye geldiğinde okumak için Sağlık Meslek Lisesi’ne gitmek istedi. O zaman İstanbul’a teyzemin yanına gitti. Daha sonra İstanbul’da anestezi teknikeri olarak işe girince orada yaşamaya karar verdi. Ablamın okula yeni girdiği dönemde o çocuk da aynı okulda, son sınıftaydı. Ablam mezun olduktan sonra da görüşmeye devam ettiler.”
“Ölümünden 5-6 ay önce ablamın çalıştığı hastaneden annemi aradılar. O çocuk ablama şiddet uygulamış. Ablam, babam kalp hastası olduğu için hiçbir şey anlatmıyordu. Annem geleceğini söyleyince ‘Sakın babama söyleme, sadece sen gel’ demiş. Annem ablamın yüzü şişmiş ve morarmış halini görünce ‘Eve dönüyoruz, artık bu çocukla birlikte olamazsın’ dediğinde ablam ‘Ben onu seviyorum’ diye karşılık vermişti. O zaman annem durumu anlatmak için çocuğun ailesiyle konuştu. Ablam bizimle hep tanıştırmak istedi ama o çocuk, hep çeşitli bahanelerle tanışmaktan kaçındı.”
ABLAMIN İNTİHAR ETTİĞİNE İNANMIYORUM
Olayın olduğu gece Yetim ailesinin kendilerini arayarak oğullarıyla birlikte ablasının kaza geçirdiğini söylediklerini aktaran Neslihan, “Ablam yoğun bakımdaydı. İç kanama olduğu için müdahale edilemedi. Gözlerini hiç açamadı. Annem yoğun bakıma girdiğinde elini tutup ‘kızım ben geldim’ diye seslenince bir damla gözyaşı akmış gözünden” diye devam ediyor.
Adaleti sosyal medyada aradıklarını söyleyen Neslihan, ablasının daha önce de aynı kişi tarafından darp edilmesinin önemli bir kanıt olduğunu söyleyerek “Ben ablamın intihar ettiğine inanmıyorum” diyor. Neslihan, “Olayın hemen arkasından verdiği ilk ifadeyi emekli asker olan babası imzalamasına engel oldu. Mahkemede ağlamış ama ertesi gün Twitter'da bir arkadaşıyla gülerek çekindiği fotoğrafı paylaştı. Hatta bir arkadaşı ‘Varsa ötesi yaşayalım’ diye etiketleyerek fotoğrafını yayınladı. Annem bu fotoğrafı mahkemede kanıt olarak gösterince Twitter hesabını da kapattı. Şimdi dava sonuçlandı ve beraat etti. Ağır ceza mahkemesinde yargılanması için üst mahkemeye başvurduk. Bunu hızlandırmak için sosyal medyada imza kampanyası başlattık”, diyerek duyarlı yurttaşlara imza kampanyasına destek olma çağrısı yapıyor.
DOSYALARIN 2 YIL BEKLEDİĞİ OLUYOR
Dosyanın istinafta Bölge Adliye Mahkemesi’nde sıra beklediğini söyleyen Avukat Kaan Aytuğ, “Bu bekleme normal şartlar altında 6 ay ile 2 yıl arasında bir sürece bağlı. Eğer birileri bastırır, gündeme gelirse çok daha çabuk öne alınacak işlemlerken, normal yurttaşın talebinin orada 2 yıl bile beklediği oluyor. Dolayısıyla şu an bekleme sürecindeyiz. Basının gündeme getirmesi ya da sosyal medyadan bir hareketlenme söz konusu olursa belki bir faydası olur, ama onun haricinde mahkeme kararından bu yana hiçbir değişiklik yok açıkçası. Biliyorsunuz artık basın, ‘dördüncü güç’, sosyal medya da ‘beşinci güç’ oldu. Bunun dışında bir şeylerin değişmesi gerçekten zor” diyor.
SANIK MAHKEME AŞAMASINDA SÖYLEDİĞİNİ İNKAR ETTİ
Nazan’ın arkadaşlarının sanığın uyuşturucu kullandığı ve Nazan’ı bazı şeylere zorlayıp tehdit ettiğine dair tanıklıkları olmasına rağmen mahkemenin bu tanıklıkları hiçbir şekilde dikkate almadığını söyleyen Aytuğ, “Olay gecesi ilk ifadesinde Nazan’ın çok sarhoş olduğunu söylüyor sanık. ‘Atlarım, atlayamazsın’ gibi bir takım beyanları var. Oradaki görevli polis memurları bu konuşmayı duyup tutanak tutuyorlar. Sonra sanığın babası geliyor ve tutanağı imzalatmıyor. Hastaneye ilk gelenlerden birisi babası zaten. Polis memurlarından sadece bir tanesi mahkemeye geldi. Diğerleri ara karar aşamasında vazgeçti. Mahkemeye gelen polis memuru “Bu tutanak doğrudur. Biz bu konuşmaları duyduk ve bu şekilde tutanak tuttuk” dedi. Ancak sanık mahkeme aşamasında bu söylediğini inkâr etti” diye anlatıyor.
'GÖRÜNTÜLERDE 15 DAKİKA YOLUN ALTINDA TARTIŞIYORLAR'
Olayın en önemli kanıtlarından olan kamera kayıtlarının dahi ciddiye alınmadığını söyleyen Aytuğ, “Bunlar belli ki Kumkapı’da bir yerde eğlenmişler. Kumkapı’dan çıkıp da üst geçide doğru yürürlerken yol boyunca ne yapılıp, ne edildiği neden savcılık tarafından araştırılmadı?” diye soruyor.
“Artık her binanın altında kamera var. Dolayısıyla yol boyunca bir sürü kameranın önünden geçtiler. Çok uzaktan çeken bir kamerayı inceleyen iki polis memuru neler yaşandığına ilişkin ‘kamera kayıtlarında görüntü yoktur’ diye rapor verdi. Dolayısıyla savcılık yalnızca konuşmalar nedeniyle intihara teşvikten bir dava açtı. Ancak daha sonra biz dosyadan görüntüleri alıp incelediğimizde bir takım şeyleri gördük. Bu görüntülerde 15 dakika yolun altında tartışıyorlar. Bir tanesi diğerine vuruyor ya da ittiriyor. Bunun üzerine Nazan düşüyor. Sonra yolun üzerinde Nazan karşıya geçmeye çalışıyor. Diğeri onu yerde sürüklüyor. Nazan’ın yerde sürüklenme ve yere düşme aşaması var. Bunları mahkemede anlattık. İlk bilirkişi raporunda bizim anlattıklarımız doğrulanmadı. Bunun üzerine saniye saniye mahkemeye sunduk. Mahkeme görüntü incelemesi için aynı bilirkişiye tekrar gönderdi. Görüntü incelemesinde bilirkişi bu kez gördü. Ve aynı bilirkişi ifadesini değiştirdi. Bakın, ilk raporda iki polis memuru imzasıyla ‘hiçbir şey yok’ denildi. İkinci raporda yolda durup tartıştıkları yazıldı. Bizim itirazlarımız üzerine üçüncüsünde, ‘itildiği, düştüğü ve sürüklendiği, yolun karşısına geçmek istemediği’ şeklinde bir rapor verildi.”
'ADLİ TIP KURUMU’NA SORULMASI ÇOK ZOR BİR ŞEY DEĞİLDİ'
Nazan’ın ölümünden sonra otopsi raporunda kanında çok miktarda kimyasal çıktığına da değinen Aytuğ, mahkemenin bunu sorma gereği bile duymadığını söylüyor.
“Biz mahkemeden, bu kimyasalların kendisine zorla verilmiş bir şeyler olup olmadığını sorduk. Hastanede müdahale sırasında verilen ağrı kesiciler de olabilir. Ama arkadaşlarının sanık için uyuşturucu kullandığı iddiaları karşısında Nazan’a verdiği uyuşturucudan da kaynaklanabilir. Adliyelerde her gün karşılaştığımız şeyler bunlar. İnsanlar cinsel birlikteliklerini kolaylaştırmak ya da fantezi boyutuna eriştirmek için yanlarındaki insana haberli ya da habersiz ekstaziden tutun, uyarıcıya kadar çeşitli maddeler verebiliyorlar. Bunlar aynı zamanda halüsinasyona da sebep olabiliyor. Kimyasalların hangileri müdahale sırasında verilendir, hangisi değildir en azından açığa çıksın. Tabii ki verilmemiş de olabilir. Ama bu çocuk anestezist olduğu için mesleği gereği kimyasallara çok kolay ulaşabilecek birisi. Dolayısıyla Adli Tıp Kurumu’na sorulması çok zor bir şey değildi.”
'SIRT ÜSTÜ DÜŞEN BİR İNSANIN DİŞLERİ EKSİLİR, ÇENESİ KIRILIR MI?'
Adli Tıp Kurumu’na gönderilmediği için dosyadaki soruların tamamının yanıtsız kaldığını söyleyen Aytuğ, şöyle devam ediyor:
“Otopsi raporunda Nazan’ın dudağından, yanağına kadar bir morluk söz konusu. Dişleri eksik ve çenesi kırık. Kamerada görülen ittirme ya da vurma sırasında çenesini kırmış olabilir mi? Sırt üstü düşen bir insanın düşmeyle dişleri eksilir, çenesi kırılır mı? Bunların hepsi birer soru işareti. Yine Nazan’ın vücudunda sürüklenme izleri var. Bilirkişi raporuyla da uyumlu bir durum. Nazan, o kavga sonrasında kaçıp üst geçide çıkarak ‘Gelme atlarım’ mı dedi? Bunların hepsi polis memurlarının duyduğu şeyler. O köprüden düşmek gerçekten mümkün değil. Eğer adli tıp raporunda ‘düşme sonucunda kırılır’ denilseydi, ailenin de gönlüne bir su serpilirdi. Bu haliyle ailenin düşüncesi, daha önce de kızlarına şiddet uygulandığı için olay gecesi yaşanan 15 dakikalık tartışmada sanığın, kızlarının çenesini, dişlerini kırdığı, bunun üzerine kızlarının kaçarak köprüye geçtiği, gelme yoksa atlarım dediği ve sonrasında atladığı yönünde. Yani bu haliyle hukuki olarak ‘ölüme sebebiyet’ olması gerekirken ‘intihara teşvik’ olarak dava açıldı. Ve bu haliyle dahi mahkeme, eksik inceleme yapıp beraat kararı verdi. Bilirkişi raporunu değiştirdiği halde dikkate alınmadı.”
ÇANTA, AİLEYE HİÇ TESLİM EDİLMEDİ
Olayın en başından itibaren yapılan hataların saymakla bitmeyeceğini söyleyen Aytuğ, Nazan’ın çantasının ertesi gün bulunmasına rağmen aileye teslim edilmemesinin de ayrı bir belirsizlik olduğunu söylüyor: "Kavganın olduğu görüntülerde Nazan ya da sanık bir şey fırlatıyor. Görüntüde bir şey kaldırıma doğru uçuyor. Muhtemelen bu Nazan’ın çantası. Çanta ertesi gün bulundu ve karakola teslim edildi. Ancak aileye hiç teslim edilmedi. Kayıtlara göre çanta karakola teslim ediliyor. Ama karakol diyor bizde değil, savcılık diyor bizde değil... Biz Nazan’ın telefonunun IP numarasını verip bulunması için talepte bulunduk. Dedik ki ‘Bu telefon mutlaka sinyal verecektir’. Çünkü içinde ne tür yazışmaların, ne tür kayıtların olduğu dava süreci için çok önemli. Bunu bile ciddiye almadılar!"
NAZAN’IN OLAYI NE İLK NE DE SON
Mahkemelerin verdiği kararların yüzde elliyi aşan bir kısmının üst mahkemeden bozularak geri döndüğü bilgisini aktaran avukat Kaan Aytuğ şunları söyledi: "Bu durum doğru düzgün incelemenin yapılmadığı ve karar değerlendirmesinin eksik yapıldığı anlamına geliyor. İşini düzgün yapan savcılarımız elbette ki var. Ancak bu davada ailenin kafasındaki sorular aydınlatılsaydı, böyle bir feryatları olmayabilirdi. Bu konuyu aydınlatmaz, karanlıkta bırakırsanız, kendileri de son nefeslerini verene kadar bu insanların feryadı devam edecektir. Nazan’ın şiddete uğramış olması ve ölümündeki bir takım şüphelerin giderilmemiş olması nedeniyle bence bu bir kadın cinayetidir. Nazan’ın olayı ne ilk ne son. Bu şekilde kapatılan çok dava var. Umarım düzelir ama ‘sizin avukat olarak umudunuz var mı’ diye soruyorsanız açık söyleyeyim, yok! Bu süreçte gerek sosyal medyadaki baskı ile, gerek basına yansıyacak haberlerle bu olay gündemde tutularak bir şekilde bu dosyayı inceleyecek insanların merak etmesi sağlanabilir. Yoksa biliyorsunuz, pek çok dosya orada bekliyor. İki sene bekler mi bir adalet? Bekliyor...”