Beyrut’ta Hizbullah’ın kilit isimlerinden Fuad Şükür’e (Hacı
Muhsin), Tahran’da Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye’ye suikast
ancak Gazze’deki soykırımı bitirmek istemeyen, ateşkes
girişimlerini öldürmeye çalışan ve savaşı Lübnan’dan İran’a kadar
sıçratmak isteyen gözü dönmüş bir stratejinin ürünü olabilir.
Suikastlar, İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu’nun iğrenç bir
konuşmayla Amerikan Kongresi’nde en az 57 kez ayakta alkışlandığı
ve Beyaz Saray’da sırtını sıvazlattığı Washington ziyaretinin
ardından geldi. Pervasızlığının kaynağı orası! Soykırımın suç
ortağı Biden yönetimi sadece savaşın bölgeselleşmesini önleme adına
‘Direniş Ekseni’ni sınırlama misyonuyla hareket ediyor. Savaşın
kontrolden çıkmasını dert ediniyorsa yapması gereken tek şey Orta
Doğu’daki maşası İsrail’i dizginlemektir! Bunu yapabilecek araçlara
sahip.
Netanyahu’nun varmak istediği yeri görmemek için kör olmak gerekir:
Şükür ve Haniye’ye nokta atışı yapacak kadar teknik ve istihbarat
yeteneklerine sahip ama İsrail 9 ayda altını üstüne getirip 40 bin
insanı katlettiği Gazze’de Hamas liderlerine ulaşamadı. Az bir
kısmı hariç rehineleri geri getiremedi. Silahlı mukavemeti
bitiremedi. Direnişin omurgasını kıramadı. Bu başarısızlık İsrail
içinde askeri ve siyasi kanatları birbirine düşürürken kamuoyundan
da ateşkes anlaşmasına evet demesi yönünde müthiş bir baskı
yükseliyor. Netanyahu’nun aşırı sağcı ve dinci ortakları ise
“Savaşa devam, yoksa celladın olurum” diye bastırıyor.
Netanyahu kendi geleceğini garantiye almak için Gazze’de ateşkesten
kaçınıyor, Lübnan cephesini genişletmeye çalışıyor ve ABD’yi
İran’la savaştıracak hamleler yapıyor.
***
Hazır Biden yönetimini de arkasına dizmişken azgın ortaklarını
yatıştıracak bir iki çılgınlık yapması gerekiyor. 27 Temmuz’da
işgal altındaki Suriye toprağı Golan’da Dürzilerin yaşadığı Mecdel
Şems beldesinde 12 kişinin ölümüne neden olan bir füze saldırısı
aradığı bahaneyi sundu. Görgü tanıkları füzenin Demir Kubbe
bataryasından geldiğini söylüyor. Füzenin yerde açtığı 30 cm
derinliğindeki çukur İsrail’in iddia ettiği 50 kg patlayıcı taşıyan
Felak füzesinin yol açacağı hasarla uyumsuz. 1967’den bu yana
İsrail vatandaşlığını reddeden Dürziler taziye için gelen İsrailli
dört bakanı kovdu. Ardından Netanyahu taziye için aramak
istediğinde reddedildi. Yine de kalkıp Mecdel Şems’e gitti. Ama
kalabalıktan yükselen "Defol”, “Savaş suçlusu” ve “faşist!”
sloganları şamar gibi yüzüne çarptı. Bu insanlar, 1921’de
Fransızlara kök söktüren ve “Din Allah'ın, vatan herkesin” diyen
Sultan Paşa el Atraş'ın torunları.
Netanyahu’nun derdi belli: Dürzileri kışkırtarak Lübnan’da
Hizbullah ve Emel’e karşı iç savaş çıkarmak. Dürzi-Şii çatışmasını
körüklemek. Ve Hizbullah’a darbe vurmak için acıları kullanmak.
Mecdel Şems’deki Dürzi liderler acılarının istismar edilmesine
karşı çıkıp İsrail’den intikam istemediklerini açıkça haykırdı.
Şeyh Ebu Yusuf Emin el-Sayegh, Dürzileri nifak tohumları ekme
girişimlerine karşı uyanık olmaya çağırdı. Lübnan’da Dürzi lider
Velid Canbolat, İsrail’e “Yeter bu kadar yalan. Golan'daki, işgal
altındaki Filistin'deki ya da Lübnan'daki Dürzi Araplar için timsah
gözyaşları dökmeyi bırakın” diye çattı. Kendisini arayan ABD'li
özel temsilci Amos Hochstein’i de “İsrail'den tehdit mesajı iletmek
yerine ateşkese odaklan. Lübnan, Golan ve Filistin'de verilen
şehitler arasında hiçbir fark görmüyoruz” diye azarladı.
Daha da ileri giderek "Hizbullah bir Lübnan direnişidir ve
Lübnan'ın bir parçasıdır ve angajman kurallarına saygı gösteriyor”
dedi. Kimse normalde Direniş Ekseni’nin karşısında yer alan
Canbolat’tan bunu beklemiyordu. Fakat aksi bir tutum İsrail’in
Lübnan’ı işgal etme ve iç savaş çıkarma oyununa ortak olmak
demekti. Hizbullah lideri Hasan Nasrallah bu yüzden Canbolat’a
tebrik ve teşekkür mesajı gönderdi. Canbolat öncesinde bölgede
temaslarda bulunmuş, elde ettiği bilgiler ışığında İlerici
Sosyalist Parti üzerinden, Dürzileri “İsrail operasyonlara
kalkışabilir; Dürziler ile Hizbullah-Emel arasına nifak sokma
girişimlerinde bulunabilir” diye uyarıda bulunmuştu. Ve dediği
çıktı.
***
Mecdel Şems’teki facianın ardından ABD’nin yaptığı tek şey
“İsrail’in misilleme ve kendini koruma hakkını savunmak”,
“Hizbullah’tan yanıt vermemesi yönünde taahhüt almak” ve “yanıt
verirse savaşın bölgeselleşmesinden sorumlu tutmak.”
ABD, İsrail’e güvenli misilleme şansı yaratma çabasını Meclis
Başkanı Nebih Berri ve Başbakan Necib Mikati aracılığıyla sürdürdü.
Hizbullah saldırıya misliyle yanıt vereceğini tekrarladı. Güya ABD
geniş çaplı bir savaşı önlemek için İsrail’den Beyrut ve
havaalanına saldırmama güvencesi alarak misillemeyi ‘güçlü ama
sınırlı’ kılmaya çalışıyordu.
Ve misilleme 30 Temmuz’da Beyrut’un güneyinde Hizbullah’ın kalbi
sayılan Dahiye’de geldi. En az 4 kişi ölürken 80 kişi de yaralandı.
Enkaz altında kalan Şükür’ün öldüğü de dün teyit edildi.
Hizbullah’ın bunu yanıtsız bırakmayacağı kesin. Amerikalılara bel
bağlayan İsrailli yetkililer “Savaşın büyümesi Hizbullah’a bağlı”
diyerek beklemeye geçti.
Tedirgin olsa da Amerikan tarafı sonuçtan memnun olabilir. Şükür,
ABD’nin 1983’te 241 Amerikan askerinin öldüğü bombalı saldırıdan
sorumlu tutup kellesine 5 milyon dolar ödül koyduğu bir isimdi.
***
Gözler Lübnan-İsrail cephesindeyken gecenin köründe Tahran’dan
Haniye’ye suikast haberi düştü.
Şam’da İran konsolosluğuna düzenlenen saldırıdan sonra İsrail’i
füze ve SİHA yağmuruna tutan İran’ın kırmızı çizgileri bir kez daha
aşıldı. Bununla evvela İran küçük düşürüldü. Sonuçta Cumhurbaşkanı
Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine gelen bir konuk öldürüldü.
Çoğunlukla Katar’da yaşayan Haniye’nin Doha’da değil de Tahran’da
öldürülmesi aynı zamanda İran’a darbe amacı taşıyor. Direniş
Ekseni’ndeki liderlere de “Tahran hiçbiriniz için güvenli değil”
mesajı veriyor. Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım da
törendeydi.
“Haniye neden korunamadı” sorusu İran’ın savunma, güvenlik ve
istihbarat kapasitesini de sorgulatıyor. İranlıların yanıt aradığı
sorular var: Irak Kürdistan’ından sokulmuş ve içerde birleştirilmiş
bir SİHA veya quadcopter mı kullanıldı? Irak semalarından bir
jetten atılan bir güdümlü füze miydi? Yoksa karadan başka bir silah
mı kullanıldı? Haniye’nin yeri nasıl tespit edildi: Sosyal ağlara
sızan bir casus yazılımla mı? Yoksa Haniye’nin koruma ekibinden
birinin ihanetiyle mi? Yanıt İran’ın da yanıtını
biçimlendirecektir. İsrail medyasının iddiasına göre saldırı İran
içinden gerçekleştirildi.
Her halükârda İran itibarını korumak ve caydırıcılığını göstermek
için karşılık vermek zorunda kalabilir. Bu karşılığı nasıl kalibre
edecek? Misilleme İran topraklarından mı yapılacak yoksa
Hizbullah’a mı havale edilecek? Hizbullah zaten savaşta. Şimdiye
kadar İsrail’i 6 bin 500 füze ve yüzlerce SİHA ile vurdu.
Haniye’ye saldırıyı doğrudan İranlıları hedef alan saldırılardan
farklı değerlendirme ihtimalleri de var. Bunu, İran’dan atılan
füzelerle misilleme yapmayı gerektirmiş Şam’daki diplomatik
yerleşkeye bombardımanla eş tutmayabilirler. Tahran’ın kaçındığı
şey savaşın ana İran’a sıçraması. Netanyahu’nun istediği de bu.
Yer, hedef, zaman ve ölçek iyi belirlenmeli ki bölgesel savaş
çıkmasın ve Netanyahu’nun İran ile ABD’yi karşı karşıya getirme
komplosu zemin bulmasın!
İran’ın yaklaşımında şöylesine bir değerlendirme de var: Asıl amaç
İsrail’in stratejik yenilgisini garantilemektir. Bunun için
İsrail’in elde ettiği taktiksel zaferler sineye çekilebilir. Peki
stratejik hedefler ne? İsrail’in Gazze’de hedefine ulaşmaması,
Filistin direnişinin çökmemesi; Hizbullah’ın belini kıracak
gelişmelere izin verilmemesi; sahaların birliği yaklaşımıyla
Direniş Ekseni’nin tahkim edilmesi;
İsrail’in iç çelişkilerinin büyümesi ve uluslararası alandaki
‘soykırımcı’ konumunun güçlenmesi.
***
Pezeşkiyan da göreve bir darbeyle başlamış oldu. Suikast hem
savaşı bölgeselleştirme riskini artırıyor hem de İran’ın Batı ile
diyalog için olası manevra alanlarını kapatıyor. Ne zaman İran ile
ABD arasında masaya oturma ihtimali belirse İsrail sarsıcı bir
sabotajla devreye giriyor. İran’ın nükleer beyni Muhsin
Fahrizade'ye suikast de Kasım 2020’de seçimi kazanan Biden
yönetiminin nükleer müzakerelere dönme niyetini hedef almıştı.
Diğer hedeflerle birlikte suikast, Pezeşkiyan'ın dış politika
gündemini raydan çıkarmayı hedefliyor.
Suikastta bir diğer hedef ateşkes masası olmalı. Müzakerelerdeki
muhatabını öldüren bir gücün ateşkes diye bir derdi olabilir mi?
Gazze kökenli olup 2006’da seçimle başbakanlık koltuğuna oturan
Haniye, Gazze’de direnişe liderlik eden Yahya Sinvar ve Muhammed
Deyf gibi isimler üzerinde en önemli baskı kurma aracıydı. Onun
ölümü, müzakerelere katılan CIA Başkanı William Burns’ün Gazze’yle
iletişim kanalının yok edilmesi anlamına da geliyor.
İsrail açısından İran’la gerilim birkaç şeye birden hizmet ediyor:
Birincisi Netanyahu’nun ABD ve Avrupa’dan destek almasını
kolaylaştırıyor. İkincisi Filistin’deki işgal, sürgün ve soykırım
politikalarını gölgede bırakıyor. Netanyahu “Mesele Filistin değil
hepimizin ortak düşmanı İran, biz sizin için de savaşıyoruz”
argümanını kullanıyor. Amerikan Kongresi’nde yaptığı da buydu.
***
Tabii Haniye ile birlikte öne çıkan bir diğer husus şu: Hamas,
Türkiye ve Katar’ın ayartmasıyla 2012’de Şam’ı terk edince
Gazze’deki liderlerin hareket içindeki ağırlığı arttı. Suriye ve
İran’la bozulan ilişkileri toparlamak da Halid Meşal’ın yerini alan
Haniye’ye düşmüştü. Beyrut’ta öldürülen Salih el Aruri de Hamas’ın
Hizbullah’la ilişkilerindeki en önemli kanaldı. İsrail, Aruri ve
Haniye ile İran bağlantısına darbe vurdu. Elbette bu suikastlar ne
Hizbullah ne de Hamas’ın operasyonel kapasitesini bozabilir. Bu
örgütlerin varlığı bir iki kişiye endeksli değil. İsrail aylardır
lider kadrolarını hedef alıyor. Sanki Lübnan, Suriye, Irak ve İran
içinde başarıya ulaşan suikastlarla Gazze’de ulaşamadığı hedefleri
telafi etmeyi umuyor. Hamas; Yahya Ayyaş, Şeyh Ahmed Yasin,
Abdulaziz Rantisi ve Mahmud Mabhuh gibi isimlerini kaybetti. Daha
keskin hatlarla büyüdü. Hizbullah Abbas Musavi, İmad Muğniye ve
Mustafa Bedreddin gibi liderlerini yitirdi. Askeri
kapasitesi daha da büyüdü.
***
Toparlarsak İsrail iki suikastla psikolojik üstünlüğü ele
geçirdi. Fakat hedeflediği caydırıcılığı inşa etmesine yetmiyor.
Hizbullah’a Lübnan cephesini Gazze’den ayırma baskısı sonuç
vermiyor. Hizbullah saldırıları ile İsrail içinde adeta tampon
bölge oluşturdu. Halbuki 2006’daki ateşkes hattı tampon bölgeyi
Lübnan içinde kurmuştu. Yemen’de Husiler geri adım atmıyor. Irak’ta
İslami Direniş ABD ve İsrail’i vurmaya devam ediyor. Suriye’nin
güneyinde İran unsurları varlığını artırıyor. Ve en önemlisi lime
lime edilen Gazze hala direniyor.
İran açısından Direniş Ekseni’ne liderliğin
siyasi-askeri-insani-ekonomik maliyeti artıyor. Şu anda İran
istihbarat savaşında kaybeden taraf. Devrim Muhafızları’nın
zafiyeti konuşulan bir mesele haline geldi. Sahada İsrail’in
işbirlikçiler kimler? Mossad, Devrim Muhafızları’na ne ölçüde
sızdı? Ve ABD istihbarat ve koordinasyonda işin neresinde? “Bizim
dahlimiz yok” demeleri bir şeyi değiştirmiyor. ABD istihbarat
toplamada bölgedeki ortaklarını da çok iyi kullanıyor. ABD, İran
üzerindeki misilleme baskısını azaltmak için İsrail’den saldırının
sorumluluğunu resmen üstlenmemesini telkin edebilir. Ki Netanyahu
bakanlarına ‘sessizlik’ emri verdi.
Şimdi İran caydırıcılık eşiğini korumak ve angajman kurallarını
tutarlı kılmak için bir bedel ödetmek zorunda. Ama nasıl? Cenaze
törenlerinden sonra bir süre İsrail’i germe ve yorma stratejisi
güdebilirler. Tabii bu arada ABD ile ‘gerilimi sınırlama’
pazarlıkları da başlayabilir. Bu arada İran’la gerilim
Demokratların başkan adayı Kamala Harris'i de köşeye
sıkıştırabilir. Harris Netanyahu’nun nefret ettiği isimler arasında
yer alıyor.
İran doğrudan kendisi bir yanıt vermese bile Direniş Ekseni’ndeki
unsurlar illaki bir şeyler yapacaktır. Biden yönetimi de kontrol
edilebilir bir gerilim stratejisi açısından bunu tercih edebilir.
Bu arada İran’dan gelecek sınırlı bir yanıt konusunda İsrail’e de
“Karşılık verme” gereği duyabilir.