İki Türkiye, iki hukuk

Aynı yasaya tabi olan insanların oluşturduğu siyasal topluluğa yurttaşlar topluluğu diyorsak, bugünün Türkiye'sinde bir yurttaşlar topluluğundan bahsetmek mümkün müdür? Sokakta nefes almak amacıyla bir an maskesini çıkardığı için ödenmesi güç bir para cezasıyla karşılaşan bir insan ile AKP kongresinde maskesiz, mesafesiz duran ve hiçbir yaptırımla karşılaşmayan binlerce insanın aynı yurttaş topluluğunun üyeleri olduğunu söyleyebilir miyiz?

Dinçer Demirkent dincerdemirkent@gmail.com

Bir yurttaş topluluğunu bir arada tutan, daha doğrusu bir ülkenin nüfusunu yurttaş haline getiren ortak yasalardır. Bundan yaklaşık iki yüz elli yıl önce Fransa’da ayrıcalıklar üzerine, kurulu bir düzenin yerine, bütün ulusun eşit olarak temsil edileceği meclisin karar vermesi mücadelesi içinde yazdığı broşürde Sièyes şöyle demişti: Ulus aynı yasa hükmü altında yaşayan insan topluluğudur. Yasama meclisinin herkes için eşit olarak uygulanmak üzere çıkardığı yasalar bir insan topluluğunu yurttaşlar haline getirir. Burjuva eşitlik anlayışının temeli olacak 'yasa önünde eşitlik' kavrayışının, ortaya çıktığı dönem bakımından, haklar ve ayrıcalıklar bakımından bölünmüş bir toplumu yıkmak ve siyasal eşitlik ilkesini hâkim kılmak bakımından devrimci bir anlamı vardı. Elbette sınıf mücadelesinin, siyasal haklara sahip olmayan burjuvazi ile tüm siyasal hak ve ayrıcalıkları elinde tutan soylulara karşı mücadelesinin bir aracıydı.

Burjuvazi “soyut insan”ın eşitliğine dayandı, bu sayede halk yığınlarının desteğini ardına aldı. İnsanın somut varoluşu ise yasa önünde eşitliğin, burjuvazinin dayandığı soyut eşitliğin fiilî eleştirisi olarak sınıf mücadelesinin ve hak mücadelelerinin esasını oluşturdu. Soyut insan eşitliği içinde somut olarak kadınlar var mıdır? Eşit insanlar sadece vergi veren “soyut insan” mıdır, yoksa işçi sınıfı da insanın içine dahil midir? Cinsel yönelimi farklı olan insanlar da soyut insanın sahip olduğu eşitliğe sahip midir? İşte burjuva eşitlik anlayışına karşı fiilî olarak gelişen somut varoluş mücadelelerinin, hak mücadelelerinin temeli de eşitliktir.

EŞİTLİK VARSAYIMI

Yurttaşlığı kuran şey eşitlik varsayımıdır. Bu varsayımın geçerli olmadığı bir düzende bir yurttaş topluluğundan, bir ulustan, bir hukuktan bahsedemeyiz. Bir hukukun yokluğu ile kastım, yasaların sistematik olarak askıya alınmasından öte bir şey. Hukukun antropolojik anlamıyla, insanları bir arada tutan, karşılıklı olarak tanımlanmış haklar bakımından, “bir hukukumuz var” ifadesindeki hukuk bakımından ortadan kaldırılmasından bahsediyorum. Türkiye’de kurulan ayrıcalıklar düzeni, eşitlik varsayımını ortadan kaldıracak düzeyde, Türkiye nüfusunu birbirinden ayıran, en az ikiye bölen ve yurttaşların arasındaki hukuku yok eden bir siyasî anlayışın kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Aynı yasaya tabi olan insanların oluşturduğu siyasal topluluğa yurttaşlar topluluğu diyorsak, bugünün Türkiye'sinde bir yurttaşlar topluluğundan bahsetmek mümkün müdür? Sokakta nefes almak amacıyla bir an maskesini çıkardığı için ödenmesi güç bir para cezasıyla karşılaşan bir insan ile AKP kongresinde maskesiz, mesafesiz duran ve hiçbir yaptırımla karşılaşmayan binlerce insanın aynı yurttaş topluluğunun üyeleri olduğunu söyleyebilir miyiz? Bir gecede alınan kararın yarattığı etkiden yararlanarak servetlerine servet katan bir avuç azınlıkla, dövizlerini bozdurup finansal araçları değerlendirme çağrısında bulunulan insanlar aynı yurttaş topluluğunun içinde mi? Pandemide fabrikalara kapatılarak çalıştırılan işçiler hangi yurttaş topluluğuna dahil? Sıklıkla parti üyeliği ile ayrıcalığın sağlandığı, parti-devlet özdeşliğinin kurulduğu dönemlerde ulaşılabilecek bir üye sayısına ulaşmakla övünen AKP’nin on üç küsur milyon üyesiyle, Türkiye’nin geri kalanının hukukumuz bakımından eşit muamele gördüğünü kim söyleyebilir? Ayrıcalıklar, kadrolar, ihaleler dağıtılırken yurttaş topluluğunu kuran bir hukuktan bahsedebilir miyiz? Cinsel yönelimi farklı olan insanlar bizleri bir arada tutan ortak bir hukuka dahil midir?

ARAMIZDAKİ HUKUK

Öyleyse Türkiye’de geçerli kaç hukuk var? İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması, Merkez Bankası başkanının hiçbir sorumluluğa yol açmayacak biçimde görevden alınması, Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun ibadetini yaptığı sırada pijamalarıyla gözaltına alınması, HDP’ye kapatma davası açılması gibi meseleleri, çok önemli olan teknik boyutlarının dışında bir de bu “aramızdaki hukuk” bakımından düşünelim. En az iki Türkiye ile karşılaşırsınız. Ayrıcalıklarını kullanan, kendi arasındaki hukuka göre hareket eden, ödül ve ceza düzenini ayrı bir hukukça belirlemiş bir topluluk ile güvencesiz, geleceksiz, yoksullaşan, haklarını kullandığında başına ne geleceğini öngöremeyen ayrı bir topluluk…

Bir yurttaş topluluğu olarak yeniden nasıl var oluruz, sorusunun yanıtını vermek gerekiyor. Ayrıcalıklar düzeninin vaat ettiği gelecek belli. Giderek daralan ayrıcalıkları zor yoluyla tutarak kendi hukuklarını korumak istiyorlar. Milyonlarca insanın geleceksizliği ve belirsiz bir alanda yaşamaya terk edilmesi anlamına gelen bir karanlık, eşitlik varsayımını iptal eden bir ayrıcalıklar düzeni, bir yurttaşlar topluluğu olarak yeniden var olmamızı sağlayacak eşitlik ilkesinin karşısına dikiliyor. Dolayısıyla bu düzenin “arasındaki hukuka” karşı, birbirimizin haklarını gözeten, farklılıkları eşitlik varsayımını öne alarak birbirine ekleyen, yeni bir hukuk yaratmak, Türkiye toplumu için bir gelecek yaratmak ikinci Türkiye’nin görevi. Muhalefet partisinin seçime dönük ve yalnızca seçime endeksli politikalarının, ittifak ilişkilerinin yerini asıl olarak bu hukukun alması gerekir. Geleceğimiz, yeni bir anayasa sorununu da önceleyen, aramızdaki hukukun eşitlik varsayımı temelinde yeniden yaratılmasında, bir gelecek düşünde yatıyor.

 
Tüm yazılarını göster