Veriler Türkiye’nin seçimden sonra da fosil yakıt ithal edeceğini gösteriyor. Çünkü seçim maliyelerini karşılamak için bu ithalata ihtiyaçları var ki halktan vergi alabilsinler. Sorun şu ki bu durumda iklim değişikliğini mi finanse edeceğiz yoksa iklim değişikliğini yavaşlatmak için mi adım atacağız?
2018 yılı dünyada ölçülmüş en sıcak dördüncü yıl olarak
kayıtlara geçti. Türkiye için ise üç şey kayıtlara geçti: Birincisi
en sıcak ikinci yıl oldu. En sıcak yıl 2010 yılı idi. İkincisi en
fazla aşırı iklim olayının yaşandığı ikinci yıl oldu. En fazla
iklim felaketinin yaşandığı yıl ise 2015 idi. Üçüncüsü ise 2018
yılında krize rağmen en fazla fosil yakıt ithal ettiğimiz altıncı
yıl olarak kayıtlara geçti.
Özetle 2018 hem sıcaklık hem felaketler açısından kötü bir yıl
olmasının yanında kömür, petrol ve gaz ithalatında da iddialı bir
yıl oldu. 2018’de 43 milyar dolarlık fosil yakıt ithalatı ile en
sıcak 2010 yılından ve en fazla iklim felaketi yaşanan 2015
yılından daha fazla kömüre, petrole ve gaza para verildi.
Grafik: Türkiye’nin fosil yakıt
ithalatına ödediği para, milyar ABD doları (Veri: TÜİK)
16 YILDA 606 MİLYAR DOLAR YAKTIK
2002 yılından bu yana artan fosil yakıt ithalatı aslında son 16
yılda oldukça yüksek bir paranın yakıt ithalatçılarına,
üreticilerine ve vergi dairelerine kazandırıldığını gösteriyor.
Türkiye’nin 2002-2018 döneminde ithal ettiği kömür, petrol ve
gaz için verdiği para toplamı tam 606,1 milyar dolar. Yani o
dönemdeki cari açıktan bile fazla. Bu kadar ithalattan en çok Rusya
kârlı çıktı. Malum Rusya gazın yarısını, kömür ve petrolün
çeyreğini sağlıyor. Nükleeri katmadan bile Türkiye’nin enerjide en
bağımlı olduğu ülkenin Rusya olduğu ortada. Nükleeri de katınca
Türkiye enerjide Rusya’ya tam bağımlı bir ülke olarak karşımıza
çıkıyor. Petrolde İran, Irak, Arabistan; gazda İran, Azerbaycan,
Katar; kömürde ise Kolombiya, ABD, Güney Afrika gibi ülkeler
Rusya’nın ardından yer alıyor.
KRİZE RAĞMEN ENERJİ İTHALATI
İlginç olan şey, ağustos krizine rağmen Türkiye’nin enerji
ithalatını kısmaması. 2018’in ilk altı ayında 20,6 milyar dolar
enerji ithalatı yaparken krizin yaşandığı ağustos ayının da içinde
bulunduğu ikinci altı ayda 22,4 milyar dolar yakıt ithal edildi. Bu
durumda cari açıkta fosil yakıt ithalatının umursanmadığı, tam
tersi ithalatın önemsendiği sonucunu çıkartabiliriz. Burada sorun
şu krize rağmen fosil yakıt ithalatından vazgeçemiyoruz. Yani
ortada net bir bağımlılık var.
HALKIMIZ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ FİNANSE EDİYOR
Türkiye’de vatandaş bu dönemde sadece 606 milyar doları fosil
yakıt tüccarlarına ödemedi. Aynı zamanda bu yakıtın KDV ve
ÖTV’sinden, aldığı arabanın motorlu taşıtlar vergisine kadar bir o
kadar parayı devlete ödedi. Burada asıl mesele, krize rağmen fosil
yakıt ithalatını azaltmamamız, hatta arttırmamız değil. Asıl mesele
halkın fosil yakıtları finanse ederek hem iktidarın bütçesini hem
de fosil yakıt tüccarlarının kasasını doldurması.
Açıkçası halkımız ödediği faturalarla hem ithalatı hem de
vergileri karşılayarak iklimi değiştiren fosil yakıtları bizzat
finanse ediyor.
ÇİFTE KRİZ
Şu an aslında karşımızda çifte kriz var. Ekonomik kriz ayrı bir
tartışma gibi görünebilir. Ama ekonomik kriz içinde fosil
yakıtların rolünü ortaya koyunca hiç de ayrı bir tartışma olmadığı,
yarattığı cari açık ve iklim değişikliği ile aslında çifte krizin
ortasında olduğumuzu görüyoruz. Bir taraftan fosil yakıtların
yarattığı o cari açığın ekonomik kriz ve diğer taraftan bu fosil
yakıt ekonomisinin yarattığı iklim krizi karşımızda. Çifte kriz ve
etkileşimini tam göremeyince geçen haftaki İsveçli aktivist Greta
Thunberg’in çağrısı ile 100’den fazla ülkede 1,5 milyon çocuğun
dersleri kırma eylemi başka yere, etkileşimi görünce ise konunun
tam ortasına oturtabiliyoruz. Benzer şekilde Mozambik’te geçen
hafta hafta yaşanan yaşanan tropik fırtına, Endonezya’da aşırı
yağışlar ve bu iki olayda ortaya çıkan can kayıplarını bölgenin
sorunu olarak değil, bizim çifte krizimizin öznesi olarak
görebiliyoruz.
Yukarıda ortaya konan veriler Türkiye’nin seçimden sonra da
fosil yakıt ithal edeceğini gösteriyor. Çünkü seçim maliyelerini
karşılamak için bu ithalata ihtiyaçları var ki halktan vergi
alabilsinler. Sorun şu ki bu durumda iklim değişikliğini mi finanse
edeceğiz yoksa iklim değişikliğini yavaşlatmak için mi adım
atacağız? Yani iklimin bekası için toplu taşıma mı kullanacağız
bisiklet mi süreceğiz yoksa iklimi değiştirmek için araba mı?
Binamızın enerji tasarrufu yatırımlarını mı tamamlayacağız yoksa
doğal gaza mı para vereceğiz? İkincisini yaparsak fosil yakıt
üreticileri, ithalatçılar ve vergi daireleri zengin olacak. Ama
ilkini yaparsak kimse boşa zengin olmayacak ve de iklimi değiştiren
sera gazlarını atmosfere vermekten tasarruf edeceğiz.