İklimsel etkiler insan türünün göç hareketlerini nasıl şekillendirdi?
Güney Afrika’daki hava olaylarında görülen bir değişimin, Homo sapiens’in yükselişine katkıda bulunmuş olabileceği düşünülüyor.
Freda Kreier
Dünya’nın ikliminin son iki milyon yılını konu edinen devasa bir simülasyon, sıcaklığın ve diğer gezegensel koşulların ilk insanların göçleri üzerinde etki yarattığına ve büyük olasılıkla günümüzdeki insan türünün yaklaşık 300 bin yıl önce ortaya çıkmasına katkıda bulunduğuna ilişkin kanıtlar sunuyor. Yeni bulgu, Nature dergisinde yayınlanan ve Dünya’nın hareketinde gerçekleşen değişimlerin iklim ve insan evrimini hangi yönde etkilediğini araştırmak için şu ana dek oluşturulan en büyük modelden elde edildi. ABD’nin Massachusetts eyaletindeki Falmouth kentinde bulunan Woods Hole Oşinografi Enstitüsü Müdürü Peter de Menocal, “Bu bulgu, iklimin insanların atalarını şekillendirme hususundaki rolünü destekleyen duvardaki bir başka tuğla” diyor.
İklimin, insanın evriminde büyük bir rol oynamış olabileceği fikri, en azından, bilim insanlarının daha kurak koşulların ilkel insan atalarının iki ayak üzerinde yürümeye başlamasına ve Afrika ovalarındaki hayata uyum sağlamasına neden olup olmadığını tartışmaya başladıkları 1920’lerden bu yana tartışılıyor. Buna karşın, araştırmacılar şu ana kadar, iklimin insanlığı şekillendirmede rol oynadığını gösteren güçlü kanıtlara ulaşmak için yoğun bir çaba sarf ettiler.
YÖRÜNGE ETKİSİ
Güney Kore’de bulunan Pusan Ulusal Üniversitesi’nden iklim fizikçisi Axel Timmermann ve meslektaşları, gerçekleştirdikleri son araştırmada, sıcaklık ve yağışların son birkaç milyon yıl içerisinde insanlar için hangi kaynakların mevcut olduğunu nasıl şekillendirebileceğini yeniden yapılandırmak amacıyla, altı ay boyunca bir süper bilgisayarda bir iklim modeli çalıştırdılar. Araştırmacılar, özellikle de Dünya’nın astronomik hareketinin iklim üzerinde neden olduğu uzun vadeli dalgalanmaların insan evrimini teşvik etmek doğrultusunda koşulları nasıl ortaya çıkarmış olabileceğini incelediler.
Diğer gezegenlerin [Güneş tarafından] itilip çekilmesi, gezegenin hem eğimini hem de yörüngesinin şeklini farklılaştırarak Dünya’nın iklimini de değiştirir. 41 bin yıllık döngüler boyunca, Dünya’nın eğimi salınım göstererek mevsimlerin yoğunluk düzeyini etkiler ve tropik bölgelere ne düzeyde yağmur yağdığını değiştirir. Ve Dünya, 100 bin yıllık döngüler boyunca daha fazla Güneş ışığı ve daha uzun yazları beraberinde getiren daha dairesel bir yörüngeye sahip olmaktan, Güneş ışığını azaltan ve buzul oluşum dönemlerine yol açabilen daha eliptik bir yörüngeye girmeye yönelir.
Timmermann ve meslektaşları, bu tür astronomik değişimleri içeren bir simülasyon kullandılar ve ardından ulaştıkları sonuçları, ilkel Homo erectus ve modern Homo sapiens de dahil olmak üzere, altı insan türünün nerede ve ne zaman yaşayabileceğini anlamak amacıyla binlerce fosil ve diğer arkeolojik kanıtla birleştirdiler.
YER DEĞİŞTİRMELER VE KARIŞIM
Sonuçlanan araştırma muazzam miktarda veriyi açığa çıkardı ve Timmermann ayrıca birkaç ilgi çekici modelin de ortaya çıktığını söylüyor. Örnek olarak, araştırmacıların yaptığı inceleme, ilkel bir insan türü olan Homo heidelbergensis’in yaklaşık 700 bin yıl önce yaşam alanını genişletmeye başladığını ortaya koydu. Kimi bilim insanları, bu türün Avrasya’daki Neandertaller (Homo neanderthalensis) ve Afrika’da bir yerlerde ortaya çıkan Homo sapiens de dahil olmak üzere, dünyanın dört bir yanındaki diğer türlerin önünü açmış olabileceğini düşünüyor.
Model, daha eliptik bir yörüngenin türlerin daha uzak mesafelere göç etmesine olanak sağlayan daha nemli iklim koşulları yaratması nedeniyle, Homo heidelbergensis’in dünya geneline dağılmasının mümkün olduğunu gösteriyor. Simülasyon aynı zamanda iklim bağlamında en yaşanabilir bölgelerin zaman içinde kaydığını ve fosil kayıtlarının da onlarla birlikte takip edilebildiğini gözler önüne serdi.
Timmermann, “Küresel çaptaki kafatasları ve aletler derlemesi, zaman içinde rastgele bir dağılım göstermiyor” diyor. Dünya’nın hareketi tarafından yönlendirilen iklim değişikliği ile uyum gösteren “bir model izliyor”: “Bu durum benim için çok şaşırtıcı; bu, şu ana dek kimsenin tanık olmadığı bir model.”
Bu modelin bir kısmı, bizim türümüzün nerede ve nasıl ortaya çıktığıyla ilgili yeni bilgiler sağlayabilir. Sahra altı Afrika’da genetik açıdan izole halde kalma eğilimi taşıyan günümüz avcı-toplayıcı grupları üzerinde yapılan genetik araştırmaların bir kısmı, Homo sapiens’in güney Afrika’daki tek bir evrimsel sürecin sonunda ortaya çıktığını gösteriyor. Bununla birlikte, diğer çalışmalar, insanlığın hep birlikte günümüz insanlarına dönüşen pek çok farklı tarih öncesi Afrika topluluğunun karışımı olarak başladığı daha karmaşık bir hikayeye işaret ediyor.
Timmermann ve meslektaşları, iklimdeki yeniden yapılanmaların tek bir evrimsel yol hipotezini desteklediğini ifade ediyor. Kullandıkları model, türümüzün güney Afrika’daki Homo heidelbergensis’in alışılmadık düzeyde sıcak bir dönemde yaşanabilir alanları yitirmeye başlamasıyla evrimleştiğini ortaya koyuyor. Bu nüfus daha sıcak ve kuru koşullara uyum sağlayarak Homo sapiens’e dönüşmüş olabilir.
Yine de bu bulgunun tartışmalara bir son vermesi mümkün değil. ABD’nin Salt Lake kentindeki Utah Üniversitesi’nde bir paleobiyolog olan Tyler Faith, nispeten fosillerdeki ve genetik kayıtlardaki boşluklar yüzünden “Belirli bir iklim olayının türleşme olayına neden olduğunu öne sürmek gerçekten zor” diyor.
Aynı şey, araştırma makalesinde aktarılan diğer modellerin büyük kısmı için de geçerli. De Menocal, “Kariyerini bu konu üzerinde çalışarak geçiren insanlar ya hararetli bir anlaşmaya varacaklar ya da buradaki önermelere dair anlaşmazlıklar yaşayacaklar” diyor. Bununla beraber, model kendi başına olağanüstü bir başarı ve bu soruların sorulması için bir şablon sunuyor.
Nature dergisine konuşan araştırmacıların çoğu, astronomik döngülerin insan soyunun gidişatına etkide bulunduğunu ispatlamak doğrultusunda daha fazla delile ihtiyaç duyulacağını dile getiriyor. Faith, “İklim değişikliğinin ve insan evriminin esrarını çözmek tek bir makalede ele alınabilseydi, zaten 40 yıl önce yapılmış olurdu” diyor. Hâl böyleyken, Timmermann ve meslektaşları genetik verileri bir araya getirenler de dahil olmak üzere, daha büyük modeller üzerinde çalışmayı planlıyorlar.
Yazının orijinali Nature sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)