İktidar destekçisi medyaya akan kamu kaynağı-3: Adaletsizlikten çok daha büyük bir sorun var
Gazete Duvar’da yayımlanan ve çok ses getiren kamu reklamları araştırmasında ortaya çıkan son tabloları TMSF eski yöneticisi Abdullah Güzeldülger yorumladı.
Kenan Şener medyadaseffaflik@gmail.com
Kamu kaynağının medyada kime, nasıl peşkeş çekildiği Türkiye’de her zaman en önemli konular arasında yer aldı. Doğan Medya Grubu’nun piyasaya hâkim olduğu günlerde görünür olmaya başlayan bu temel sorun bugün Turkuvaz Medya Grubu’nun görünen-görünmeyen hakimiyetiyle sürmekte. Medya ekosistemini bir ahtapot gibi sekiz koldan saran ve nefes alamaz hale getiren bu tekel düzeni, basın özgürlüğü önündeki en önemli sorunlardan biri ve demokratik gelişmeye engellerde başı çekiyor.
Medya ekonomisinde şeffaflığa yakıcı ihtiyaçla yola çıktığımız yazı dizisinin bu bölümünde, kamu bankaları dışındaki büyük kamu reklamverenlerinin medyadaki görünümünü ele almaya odaklandık. Bunun için sayıları tabloya döktüğümüzde karşımıza çarpıcı bir sonuç çıktı. TMSF yönetimindeki eski adıyla Boydak Holding’e ait markaların (İstikbal, Bellona, Mondi) iktidar yanlısı medyaya reklamlar yoluyla aktardığı kaynak dikkat çekici boyuttaydı. Bu nedenle 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında TMSF’nin bu şirkete Yönetim Kurulu Başkanı atadığı ve bugün emekli TMSF yöneticisi olan Abdullah Güzeldülger’e şirketin reklam dağıtma kriterlerini sordum. Eski Boydak Holding’de yaşanan yolsuzlukları son birkaç haftadır katıldığı televizyon programlarında kamuoyuna açıklayan Güzeldülger, “Buradaki mesele satın alınanın değeri ile fatura edilen arasında çok ciddi fark olması, ahlaki olmayan bir kaynak transferi söz konusu. 100 bin TL’lik reklamı kamu bankasına 3 milyona satmak için baskı yaptılar. Bu iklim reeldir, herkes bilir” dedi.
Güzeldülger, kamu reklamlarının medyaya dağıtılması konusunda bugüne kadar basında hiç yer almamış çok çarpıcı bilgileri Gazete Duvar okurları için aktardı. Bu nedenle bu bölümde, önceki yazıyı bitirirken söz verdiğimiz tabloların yanı sıra Güzeldülger’in açıklamalarına yer vereceğiz.
KAMU BANKALARI DIŞINDAKİ KAMU REKLAMVERENLERİNİN BİLANÇOSU
Önceki iki yazıda ortaya konuldu. Artık kamu bankalarının reklam verme kriterinin tiraj, reyting ya da reklam maliyeti olmadığını çok iyi biliyoruz. Bürokratların reklam dağıtım kararlarını verirken ve dağıtım için ajanslarla anlaşırken tarafsız olmadıkları, siyasi baskıyla ya da siyasi tercihle hareket ettikleri böylece kanıtlandı. Bu nedenle şimdi kamu idaresinin reklamlarında eksik kalan tarafa, diğer büyük kamu reklamverenlerin reklam dağılım tablosuna bakacağız. Önce gazeteler:
Tabloda görünen ilk sonuç, çok açık ki dev kamu reklamverenleri iktidar yanlısı basını reklamlar yoluyla beslemiş. Bu reklamların ezici çoğunluğu iktidar yanlısı gazetelere akarken, ideolojik olarak farklı konumda yer alsalar da iktidarı eleştiren gazetelere bu kaynaklardan pay verilmemiş. Artık sürpriz değil.
Tabloda ortaya çıkan ikinci en önemli sonuç, kamu bankalarında olduğu gibi kamu reklamvereninin toplamda en çok Turkuvaz Medya Grubu’na reklam akıttığıdır.
Tablo yoruma gerek bırakmıyor. Özetle, yukarıda kamu idaresindeki kuruluşların verdiği toplam reklam alanı 474 bin 81 sütun-santim. Turkuvaz gazetelerinden satın alınan toplam reklam alanı ise 243 bin 313 sütun-santim. Yani Turkuvaz gazeteleri, pastanın yüzde 51,3’ünü almış.
DERGİLERDE DURUM NE?
Türkiye’de yayınlanan tüm dergilerin yaşaması için kaynak ayrılmalı. Vergilerimizin bir kısmı da kültür dünyamızın gelişmesi için harcanmalı. Ancak bazı örnekler şüphe uyandırıyor. Örneğin aylık yayınlanan bir kadın dergisinin internet sitesindeki uzun tanıtımında şu ifadeler yer alıyor: “Yeni Türkiye’ye giden yolda taşlar adım adım döşenirken, (dergi) hazırladığı dosyalarla Yeni Türkiye’nin yol haritasına katkı sağlıyor.” Yayın yönetmeninin haber sitesini saymazsak derginin doğal reklamverenleri bir inşaat firması, bir kahve markası ve bir hazır giyim markası. Bunlar toplam 7 sayfa reklam vermişler. Diğer reklamverenleri ise Halkbank, Ziraat Bankası, Turkcell, Türk Telekom ile THY ve tam 15 sayfa reklam vermişler. Belli ki dergiyi ayakta tutan kamu reklamları. “Yeni Türkiye’nin yol haritasına” bu yolla katkı sağlayan vergilerimizin Turkuvaz grubu dergilerine kaç sayfa aktığı, aşağıdaki tabloda yer alıyor.
Reklamverenin en çok tercih ettiği dergilerden oluşan pazarda Turkuvaz dergileri başı çekiyor. Turkuvaz grubu, haftalık Para ve Şamdan dergileri ile aylık Cosmopolitan, Harpers Bazaar, Home Art, In Business, Lacivert, Minika Çocuk, Minika Go, Muhit, Oto Haber, Sabit Fikir, Sofra, Vouge Türkiye dergileri, iki aylık Men’s Healt, Women’s Healt, China Today dergileri ve üç aylık Esquire, GQ Türkiye, House Beatiful dergileriyle pazarda hakimiyete sahip. Bu dergiler arasında kamu reklamlarında öne çıkanlar şunlar:
Aylık kültür dergisi Lacivert, grup sayfasında şu cümlelerle tanıtılıyor: “…fikri tartışmalar üreten, güncel konular ve kapsamlı makaleler ile hayata ilgi duyan herkese yeni bir şeyler sunmak isteyen heyecanlı ve genç bir dergi.” Bu genç dergi, yılbaşı eki ile birlikte 2020’de toplam 179 sayfa reklam alanı satmış, toplamın yüzde 60’ı yukarıdaki tabloda yer alan kamu reklamlarından oluşuyor.
Para dergisi bölgesel ekleriyle birlikte yıl boyunca 906 sayfa reklam satmış, bunların en az 345 sayfasının ise kamu tarafından satın alındığı görülüyor. Yani Para dergisinin reklam gelirinin yüzde 38’inin kamu kaynağıyla karşılandığı söylenebilir.
Tabloda çocuk dergileri dikkat çekiyor. Minika Go ve Minika Çocuk, Türk Telekom’dan aldıkları reklamlarla telekomünikasyon sektöründe zirveye çıkmış. Minika Go’nun yıl boyu sattığı reklamların toplamı 96,5 sayfa. Kamunun payı 36 sayfa ile yüzde 37,3. Toplam 86 sayfa satan Minika Çocuk’ta ise kamu reklamı payı yüzde 51,6. Bu yüksek oranın Türk Telekom’u yöneten ismin eski Turkuvaz reklam yöneticisi olmasıyla ilgisi olabilir mi?
TÜM DERGİLERDEKİ KAMU REKLAMLARININ YÜZDE 42’Sİ TURKUVAZ’A
Tüm ülkede en çok reklam alan süreli dergiler ve gazete kitap ekleri dahil toplam 100 derginin sayfa bazındaki reklamları incelendiğinde Turkuvaz dergileri net biçimde öne çıkıyor. Yukarıdaki kamu ve ortaklı şirketlerin 100 süreli yayına verdiği reklamların 1000 sayfadan fazlasını Turkuvaz almış. Kamu bankaları, Türkiye Sigorta, Borsa İstanbul, THY, Turkcell, Türk Telekom, TMSF yönetimindeki İstikbal, Bellona, Mondi, Aynes, Sürat Kargo, Aydınlı Hazır Giyim gibi kuruluşlar ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü, Emlak Konut gibi kurumların reklamları 2020 yılında tüm yayınlarda 2 bin 500 sayfanın üzerinde yer almış. Bunların yüzde 42,1’i Turkuvaz dergilerine verilmiş.
Özetle, yukarıda sıralanan oranlar bu medya grubunun kamu reklamlarına bağımlı olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte bu sonuç, medya çoğulculuğunun herkes için ne kadar önemli olduğunu da gösteriyor.
TURKUVAZ’IN TELEVİZYONLARINA AKAN KAMU KAYNAĞI
Kamu idaresindeki dev bütçeli reklamverenlerin Turkuvaz’a katkısı televizyonlarda da görünür biçimde ortaya çıkıyor.
Bir kıyaslama için Vodafone reklamlarının bu televizyonlara toplam 270 bin saniye reklam verdiğini, bunun bu şirketin toplam TV reklamlarında yüzde 13,8’lik bir orana işaret ettiğini belirtmeliyiz. Rakiplerinin ne kadar reklam verdiği ise tabloda. Turkcell’in 1 milyon saniyeyi aşkın Turkuvaz reklamları, tüm televizyonlara verdiğinin yüzde 25,5’ini oluşturuyor.
Bu karmaşık gibi görünen sayılar bütünü, reklam sektörünün tüm paydaşlarının çok iyi bildiği adaletsiz düzenin küçük bir fotoğrafı. Arka planda, bu kadar kaynağın sadece yine iktidara yakın ajanslar eliyle kamudan alınıp dağıtıldığı gerçeği var. Sektörde iş yapamaz hale gelen ajanslar, prodüksiyon firmaları ve reklamcıların yanı sıra rakip medya yöneticileri de bunu çok iyi biliyor.
TABLOLARIN ARKA PLANINDA NE VAR?
Eski Boydak Holding markalarının verdiği reklamların iktidar yanlısı basında çarşaf çarşaf yayınlanması dikkatimi çekince bu şirkette yönetime atanan emekli TMSF yöneticisi Abdullah Güzeldülger’e tabloları gösterdim, “bu tablolarda yoruma gerek yok” dedi. Peki neydi konuşulması gereken? Geçmişte de medya ekonomisi-iktidar ilişkisinin sorunlu olduğunu anlatan Güzeldülger şunları söyledi:
“İbn Haldun’un Mukaddime’sinde temel bir tespiti vardır: ‘Bir ülkede devlet başkanı ticaret yaparsa o ülke batar’ diye. Dolayısıyla devlet başkanının kendisinin ve çevresinin parasal ilişkilerden olabildiğince uzak kalması halinde bu ilişkiler normal ağında yürür.
Bugün Bellona, İstikbal, Mondi (Boydak) grubunun başına getirilen şahıs Berat Albayrak’ın Nun Vakfı’nın başkanıdır. Serhat Albayrak ile Berat Albayrak’ın kardeş olması dolayısıyla bu ilişki ile başka bir yönlendirilmeye müsait bir alan açılmış oluyor ister istemez. Dolayısıyla orada Turkuvaz Grubu’na bir ayrımcılık yapılması mümkün olabilir. Bu rakamlar da bunu teyit ediyor olabilir.
Bir başka örnek Türk Telekom. Türk Telekom’un başındaki şahıs da Ümit Önal, ATV grubunda geçmişte reklam, iletişim, medya alanında görev yapmış bir kişi. Dolayısıyla organik bağını, yani geçmişe ilişkin alışkanlıklarını gittiği kurumda da sürdürmesi ve Turkuvaz Grubu’na diğerlerinden pozitif ayrımcılık olarak daha fazla medya bütçesi vermesi çok da sürpriz değil.
Dolayısıyla bu alan sorunlu bir alan, düzeltilmesi gereken bir alan ve bu medya-hükümet ilişkisinin tamamen ortadan kaldırılması ve medya sahiplerinin başka iş alanlarında faaliyet göstermemesinin sağlanmasıyla mümkün. Temelden bir devrim gerekiyor.”
Türk Telekom CEO’su Ümit Önal pazarlamadan sorumlu genel müdür yardımcılığına da vekalet ediyor. 2007’de Turkuvaz Medya’ya girmiş ve ATV Genel Müdürlüğü, Reklam Grup Başkanlığı ve İcra Kurulu Üyeliği görevlerinde bulunmuş. 10 yıl olmadan, 2016 sonunda Türk Telekom’a geçen Önal, üç yılı bile dolmadan CEO olarak atanmış. Resmi özgeçmişinde “Türk medyasının köklü değişim sürecine önemli katkılarda bulunan Önal, Türk Telekom bünyesinde Türkiye’nin dijital ve teknolojik dönüşümüne liderlik etmeyi sürdürmektedir” diye yazıyor.
Türk Telekom’un reklam verdiği tüm dergiler arasında Turkuvaz’ın oranı yüzde 56,9, tüm televizyonlarda bu oran 25,7. Türk Telekom’un en çok reklam alanı satın aldığı televizyonlar arasında saniye bazında ilk sırada 360 TV, ikinci sırada A Haber, üçüncü sırada Akit TV, dördüncü sırada Minika Çocuk, beşinci sırada A Spor TV, yedinci sırada Minika Go var. Dergilerde de bu Minika markaları Türk Telekom’un en çok reklam satın aldıkları arasında.
BEDELİNİN 30 KAT ÜZERİNE KAMUYA SATILAN REKLAMLAR
Güzeldülger, görev yaptığı Boydak grubunda yolsuzluk girişimlerinin siyasi destek gördüğünü belirtmiş, bürokratların üzerinde siyasi baskılara işaret etmişti. Kamu yöneticilerinin reklam verme kararlarında da bu tür baskılar mı etkili oluyordu? Yanıtı, tablolarla aktarılanın çok ötesinde, düpedüz bir soygun düzenine işaret ediyor:
“Bana doğrudan bir talep gelmedi ama tabi ki ben de bir bürokrattım, etrafımda olup bitenlere baktığımda özellikle kamu bankalarında, kamunun etki alanına giren konularda belli medya şirketlerinin daha çok faaliyet gösterdiği ve kamu kurumlarının başındaki yöneticilere belli medya satın almalarında zorlama yaptığını gördüm.
Mesela bir reklam duvarı satın alması isteniyor bir kamu bankasının. Hükümetçe desteklendiği, üstü örtülü olarak himaye edilen bir ajansın, kendisinin atıyorum 100 bin liraya satın aldığı bir duvarı, kamu bankasına 3 milyon liraya ‘burayı alacaksın’ diye zorladığı kulağıma geldi. Dolayısıyla oradaki kamu bankası yöneticisi, ona direnmesi sonucu belki bunu 1 milyon liraya kadar düşürtebildi. Ama netice itibariyle burada çok pervasız fiyatlamalar ve bu yönde kamu yöneticilerine birtakım baskılar yapıldığını müşahede ettim.”
REKLAMA BİLE DÖNÜŞMEDEN, ARACILARDA KAYBOLAN KAMU KAYNAKLARI
Güzeldülger isim belirtmedi ama sözünü ettiği ajansların hızlı büyümelerinin bile işaret vereceğini söyledi ve şöyle devam etti:
“Bu iklim reeldir, yaşanan, var olan bir durumdur. Bununla ilgili zaten şirketlerin hızlı büyümeleri, ciroları takip edildiğinde… Buradaki problem şu, gerçekte kendisine maliyetinin belki 50 katı, 30 katı fiyatları talep etmeleridir kamu bütçelerinden. Ahlaksız olan tutum da budur. Yoksa elbette ki kamu da reklam yapacak, o reklam bütçesini harcayacak. O tasarruf, oradaki yöneticiyle hükümetin kendi arasında geliştirdiği bir usul üzerinden yürüyebilir. Bu ne kadar objektif kriterlere yaklaşırsa o kadar adil olur. Siz zaten tablolardan bunun ne kadar adil ne kadar gayrı adil dağıtıldığı konusunda çok açık görünen bir durumu yansıttınız.
Dolayısıyla bu yönetilen, bilinen, herkesin de bildiği bir durumdur. Bunu da belli ajanslar üzerinden yapıyorlar. Buradaki mesele satın alınan şeyin değeri ile fatura edilen değer arasında çok ciddi, ahlaki olmayan bir kaynak transferi söz konusu."
Burada yine Abdullah Güzeldülger’e soruyoruz: Kaybolan paralar mı demek bu?
"Tabii ki. Siz piyasada 300 bin lira olan otomobile 3 milyon lira öder misiniz? Ödemezsiniz. Ama size 300 bin değil 3 milyon lira ödemeniz yönünde bir baskı geliyor.
Buradaki idari bir tasarruftur. Bu tasarrufun bu yönde kullanılmasının matematiksel bir karşılığı olması lazım. Matematiksel bir karşılığı olmayan her idari tasarruf şüphelidir. Dolayısıyla matematiksel karşılığı olmayan bu idari tasarrufların bu iktidar döneminde sorgulanmaması nedeniyle bu yapılageliyor ama bu sorgulandığı gün bunlar açığa çıkacaktır. Yani bir kamu bankasının 100 bin liraya kendisinin kiraladığı bir duvarı 3 milyon liraya satan ve buna izin veren yönetici bu manada sorumludur.”
Güzeldülger, yaklaşık iki yıl önce yaşandığını söylediği “3 milyonluk reklam” skandalındaki gibi pek çok olayın sürdüğünü belirtti, “Bu oradaki yöneticinin hassasiyetinden bağımsız, böyle bir mekanizma işletiyorlar, bu konuda bir kural tanımıyorlar, bu konuda ahlaki bir endişeleri yok” dedi.
MEDYADA ŞEFFAFLIK HEPİMİZ İÇİN ŞART
Kamu reklamları dağılımıyla ilgili üç bölümlük yazı dizisi tamamlandı. Ancak gördüğünüz gibi medya ekonomisindeki veri gizliliği örtüsü biraz olsun aralandığında ortaya çok daha büyük skandallar çıkıyor. Bu yüzden kamu reklamları konusunda ajanslar, reklamcılar, prodüksiyon şirketleri, gazete ve TV yöneticileri ile kamu idarecileri sadece kendi çıkarları için değil tüm medyada şeffaflık için bildiklerini açıklamak zorunda. Unutulmamalı ki gazetecilik tek taraflı bilgi aktarma işi değildir, toplumun katılımıyla yapılır. Ve medyada şeffaflık, halkın haber alma hakkı için güvence olacaktır.
*Gazeteci Hasan Basri Akdemir ve Veri Uzmanı Okan Özmen’in katkılarıyla.