Bir gece “ben anayasayla kayıtlı değilim, bundan böyle anayasaya uymuyorum” kararı açıklayabilecek kadar sınırsız yetkiyle donatılmış cumhurbaşkanı karşısında itiraz gücüne sahip kimse yok. Fiili durum da böyle esasen ve adını koyacak karar alma ihtiyacı bile duyulmaksızın icraat halinde. İstanbul Sözleşmesi kararı, fiili durumu en açığa çıkaran örneklerden birisi…
Erk, kadın hareketinde gerek ayrıştırma gerek ikna yoluyla atalet yaratırken kadın karşıtı karalama kampanyalarının tüm taleplerini kararlılıkla yerine getirmekte tereddütsüz. 1 Temmuz sonrası kadın hareketinde hala dağınıklık sürüyor. Kadın düşmanları ise hız kesmeden çizdikleri rotada ilerliyor. İktidar, tersine işletilen hukuk reformlarına eklediği yeni paketle çocuk cinsel istismarında tutuklama kararı için somut delil aramaya yöneldi. Yargı reformu 4’üncü paketin 13’üncü maddesinin kabul edilişi, kadın düşmanlığının hızını ve kararlılığını gösteriyor. Bir hafta ya hu… İstanbul Sözleşmesi fesih bildiriminin yürürlüğe girdiği 1 Temmuz'dan sadece bir hafta sonra çocuk cinsel istismarına somut delil kriteri getirildi.
Cinsel suçlarda ve erkek şiddetinin bütün biçimlerinde mağdurun beyanı somut delildir, şeklindeki hukukçu yorumlarıyla avutuluyor toplum. Oysa tutuklama için somut delil kriteri yokken bile özellikle çocuk cinsel istismarı suçunda failin tutuklu yargılandığı vakalar parmakla sayılırdı. Şimdi mahkemelerin o somut delil kavramını maddi delil olarak yorumlamayacağını kimse iddia edemez. Çocuk cinsel istismarı suçunda failin genellikle çocuğun en yakınındaki olduğu gerçeğini aklımızda tutarsak 13’üncü madde sonrası artık cinsel istismar mağduru çocukların köyünde, mahallesinde, konu-komşu akrabaları arasında ve evinde cinsel istismar failiyle burun buruna yaşamak zorunda kalacağını anlarız. Nitekim sosyal medyada Uşşakî profilli hesaplardan “şeyhim geliyor şeyhim” nakaratlı “zikir” başlatıldığını görmüşsünüzdür. Mağdura cezaların en ağırı, faile cezasızlık…
İstanbul Sözleşmesi giderse geride kalan kadın kazanımlarını tutmak kolay olmaz diyorduk ya bir haftada bu denli büyük ve kökten yıkıcı bir karar çıkmasını da ummuyormuşuz meğer. Fakat oldu. Çocuk cinsel istismarına somut delil şartı geldi. Sırada TCK 103 var kimsenin kuşkusu olmasın. Sırada 6284 var. 6284 için harekete geçildiğine dair duyumlar var. Ailenin korunması ve kadınlara yönelik şiddetin önlenmesi için hazırlanmış 6284 sayılı yasa kara kampanyada İstanbul Sözleşmesi’yle birlikte anılırdı. Kadın hareketindeki dağınıklık fırsat bilindiği için olacak pek fazla beklenmeden, yasa budanmaya girişildi. Başlığa taşıdığım iktidar ekimde 6284’ü değiştirmeye niyetli cümlesi bir kulis bilgisinden alıntı. Bürokrasiden doğru gelen bu kulis bilgisini hemen kadın hareketinin hem seküler hem mütedeyyin kanadına aktarmış olsam da henüz bir hareket oluşmadığı için; duyum sonrası ilk yazı günümde okurla paylaşmakta kararlı olduğum için; başlığa taşıdım.
İktidar ve bürokrasi kulislerinden gelen bilgiye göre “komisyon filan göz boyama, metinler hazır, ekimde 6284’ü değiştirmeye niyetliler, daha sert bir yasa haline getirilecekmiş…” Bahsedilen komisyon malum kadına yönelik şiddetin tüm yönleriyle araştırılması vır, vır, vır şeklinde uzayan ismiyle, kadın düşmanlarının, cinsiyet temelli şiddetin varlığını inkar eden eşitlik karşıtlarının görüşlerinin alındığı yer. Hani o “ayı geni” falan zırvalarıyla şiddet failini de AKlamaya çalışanların önerileriyle güya erkek şiddetini araştıran komisyon. Kadın örgütlerinin çoğunlukla gitmediği gidenlerin ise sözleri kesilerek dinlenmediği, sözleri kesilmeyenlerin dinlense de anlaşılmadığı, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) Başkanı'nın çocuk istismarını insan hakkı olarak sunduğu yer, kulis bilgisinde bahsedilen komisyon. 15 yaşından küçük çocukların evlendirilmesini o çocuklar için hak sayan görüşlerin yasalaşıp, şiddeti hak ihlali olarak niteleyip erkek egemenliğini önlemeyi hedefleyen hükümlerin kırpılacağı, kadın aleyhtarı bir düzenleme ile karşılaşacağımıza şüphe yok. Duyuma göre zamanlama ekim ama daha önce de olabilir daha sonraya da bırakılabilir. Güçlü bir tepki göstermek için İstanbul Sözleşmesi fesih kararında yaptığımız hataya düşmek; duyumu doğrulatmak için beklemek affedilmez hatalardan birisi daha olacaktır. Biz gerekli tepkiyi ortaya koyalım. Tepkimiz etkili olur ve 6284 hakkındaki meşum girişim ertelenirse iktidarın toplum huzuruna çıkıp “öyle bir şey yoktu, kadınlar çıldırmış olmalı” türünden açıklamalar yapması da pek mümkün, ama olsun. Kendi adıma köyün deli kızı olarak anılmaya razıyım yeter ki iktidarın 6284 sayılı şiddet yasasını kırpmasına fırsat verilmesin.
İstanbul Sözleşmesi kararından derin hayal kırıklığına uğradı kadın hareketinin mütedeyyin kesimi. Bazıları içine çekildi ve apolitik duruşuna gerekçe haline getirdi bu kararı. Bazıları itiraz ile rızaya karşı çıksa da 6284 için iktidardan bir güvence bekliyor. “Sözleşme’nin ruhu eylem planında yaşıyor” diyerek propaganda aygıtının parçası olmayı seçen mütedeyyin kadınlar, bu kesimde iktidara karşı yükselme ihtimali olan itirazı en baştan sönümlendirmek işlevini üstlenmiş görünüyor. Fakat bu ille de başaracakları anlamına gelmez. Ancak tüm bu farklı pozisyonlara rağmen her birinin “6284 duruyor, kadınları şiddetten korumak için o yeter” şeklinde görüş beyan ettiklerini hatırlatmak isterim. İşte şimdi 6284 kırpılacak. Bu defa da iktidar tarafından kurnazlıkla ilan tarihi 1 Temmuz'a getirilen eylem planına tutunmak seçilecekse bir kere daha hatırlatmak gerekir ki 2007'den bu yana yapılıp da uygulanmayan şiddet eylem planlarının 4’üncüsüydü o. Sözleşme gidip, yasa kırpıldıktan sonra eylem planının uygulanacağına inanacak kadar safdillik mümkün değil.
Kadın hareketinin seküler kesimi de kendi içinde parçalı hatta ayrışmış haldeyken diğer kazanımları koruma yönünde farklı söylem ve politika üretmekle güç kaybettiğinin ayırdına varmalı. Kadın hareketi bu görünümle, dağınıklıkla güç kaybederken kadın düşmanları, iktidarla kol kola 6284’ü budamaya girişti bile. 6284 tehlikede bugün. Daha sert hükümler getirileceği yönündeki rıza üretme sürecine mütedeyyin kadınlar bu defa olsun aldanmasa keşke. Seküler kadınlar bu defa olsun minicik farklıları kocaman ayrışmalara dönüştürmese keşke. Daha sert hükümlerin mağdur aleyhine fail lehine işleyeceğinden şüpheye düşmek olmaz. Kadın hareketinin seküleriyle mütedeyyini hem kendi içinde hem diğeriyle arasındaki ayrışma odaklarını yok edip geniş ittifakla iktidarın önünde set oluşturmalı. Ve bunun için sonsuz zamana sahip değiliz.