Türkiye’de HDP’li belediyelere karşı takınılan tutum Suriye tarafında yaşanan gelişmelerle de birlikte ele alınmalı. Daha önce de kayyum atamaları yapılmıştı ancak bu kez durum daha farklı. Hamle bu kez daha çok “Suriye olmadı o halde içeriye yönelelim” hamlesi gibi duruyor. Dahası istenilen sonuçlar alınmadığı sürece içeride başka baskı araçlarının devreye sokulması olası.
İktidarın Suriye’de sıkışması iki başlık altında ele alınabilir:
-
- Kürtlere karşı istenilen adımlar atılamadı. Kürt treni yol almaya devam ediyor ve ABD o bölgede kaldığı sürece durması pek olası değil.
-
- Türkiye’de yerel seçimler sonrası eleştirilecek çok yönü olsa da toplumsal uzlaşı için umut vaat eden görüntüler ortaya çıkmaya başladı.
-
- AKP içinden yeni siyasi oluşumların çıkması süreci ilerliyor ve yeni partilerin Erdoğan-Bahçeli politikalarının dışında politika vaatleri var.
-
- Bütün bunların dışında Suriye ordusu zaman zaman ağır kayıplar verse de İdlib’te ilerliyor. Bu ilerleyişin devamının Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarında hakimiyet sağlanan bölgelerin olması kaçınılmaz.
Abdullah Öcalan kısa bir süre önce cezaevinde kendisi ile görüşen avukatlarına “Türk - Kürt savaşı tuzağı kurulduğunu, Türkiye’nin bu tuzağa düşmemesi gerektiğini” söyledi ancak “devlet aklının bundan uzak olduğunu” iddia etti. Öcalan ile ilgili düşünceniz ne olursa olsun sözlerinin dikkate alınması gerektiği ortada. Zira Türkiye’nin bu iktidar tarafından tehlikeli sularda yüzdürüldüğü ilgili yazar ve konuşmacılar tarafından uzun zamandır dile getiriliyor.
Dar bir bakış açısıyla şu söylenebilir mi: O veya bu şekilde Kürt meselesinin gelip düğümlendiği yer Suriye oldu. O halde eğer bir Türk - Kürt çatışması tuzağı kuruluyorsa bunun ilk ayağı Suriye değil mi? İktidar Suriye’de Kürtler ile ulaşılacak bir uzlaşının geri adım olacağını düşünüyor. Oysa saha gerçeklerine bakıldığı zaman meseleyi “Suriye Kürtleri” meselesi olmaktan çıkarıp Türkiye’yi de kapsayacak bir şekilde “Kürt meselesi” haline getiren bu iktidarın ta kendisi.
İktidar bugüne kadar attığı adımlarla meseleyi tamamen içinden çıkılmaz bir duruma getirdi. Halen İdlip tarafında bir avuç kazanım uğruna aynı hatayı sürdürüyor. Suriye’de yapılması gereken cihatçı çetelerden bir an önce kurtulunması ve Kürtlerin de razı olacağı bir çözüme odaklanılması, hemen ardından Suriye’deki tüm kesimlerin temsil edileceği bir şekilde anayasa hazırlanması ve devamı... İktidarın bütün bu süreçleri tıkayacak politikalarındaki ısrarı anlamak mümkün değil.
Zaman zaman verilen fotoğraflar ilerisi için umut vaat ediyor. Ancak iktidarın tahammülsüzlüğü hemen ortaya çıkıyor. Ana muhalefet partisi CHP’nin Genel Başkanı, HDP eski Eş Genel Başkanı ve İstanbul Büyükşehir belediye Başkanı'nın eşlerinin bir araya gelerek verdikleri fotoğraf da böyle bir fotoğraf.
İktidarın herkesin kendisine karşı olduğu takıntısından kendisini kurtaramıyor. Bu nedenle düşman yaratma ve o düşman ile savaş üzerinden var olma temel politikasından politikasından vazgeçmiyor.
Suriye’de Kürtleri ve hamileri ABD’yi istediğimiz noktaya getiremedik, o halde intikamını Türkiye’de HDP’lilerden alalım. Muhalefet uzlaşı fotoğrafları veriyor, politika üretiyor, o halde belediyeleri basalım ve asıl patronun kim olduğunu gösterelim. Suriye ordusu İdlib’te cihatçı çetelere karşı ilerliyor, o halde El Nusra’ya silah yetiştirelim.
Suriye’de cihatçı çetelerin desteklenmesinin hiçbir Suriyelinin derdine derman olmayacağı, Suriye Kürtlerine yönelik tehdit ve icraatların Türkiye Kürtlerine nasıl yansıdığı, Türkiye Kürtlerinde rahatlama yaratacak politikaların Suriye tarafını da rahatlatabileceği artık görülmeli.
Türkiye’nin artık “durmaya” ihtiyacı var. Suriye’de Kürtlere ve yönetime, içeride AKP’li olmayan herkese karşı yürütülen politikalar gerilimi her geçen gün daha da arttırıyor. Bu gidişatın sonu iyi değil. İktidarın bunu görebilmesi için ne yapmak gerek acaba?