Türkiye’nin geleceğinde mülteci düşmanlığına dayalı ırkçılığın veya ırkçılığa dayalı mülteci düşmanlığının başını çektiği yeni faşizmin ayak sesleri her gün daha da yüksek bir ses çıkarıyor.
Neredeyse hiçbir siyasi parti tabanının azade olmadığı mülteci düşmanlığı, sağcı veya ırkçı siyasetçiler açısından epey iştah kabartıcı bir pasta olarak görülüyor.
Anti-Kürtlüğün, ırkçılığın, faşizan söylem ve uygulamaların AKP-MHP açısından taşıyıcı olmaktan çıktığı, dolayısıyla iktidarın kendini yeniden üretemediği aşamaya büyük bedellerle ulaşılmışken, bu sefer ırkçı dil, mülteciler üzerinden, üstelik Bolu, Bursa-Mudanya gibi kentlerdeki gibi bazı CHP’li belediye yönetimleri ve seçim ortağı İYİ Parti’li kimi isimler aracılığıyla, son derece sinsi bir biçimde üreyip kabarmaya başlıyor.
Çünkü Suriyeli mülteci karşıtlığının bu cenahta üremesinin koşulları, AKP’nin yerel yönetimlerine nazaran çok daha uygun. Zira yerellerdeki mülteci karşıtlığı, “onları kentlerimize doluşturan AKP” karşıtlığının üstüne kolaylıkla bina edilip “meşrulaştırılabiliyor.” Dahası, CHP içindeki sağ-ırkçı damarın mülteci karşıtlığı üzerinden parti içinde de hakimiyet kurmaya yöneldiği söylenebilir.
Bununla beraber AKP yönetimi de kendi daveti ve Suriye politikası dolayısıyla gelen mültecilere karşı şu ana kadar açıktan bir ırkçı söyleme yönelemiyor ama bu, mülteci karşıtı politikalar uygulamadığı anlamına gelmiyor. AKP’nin pek çok yerel yönetimi mülteci düşmanlığı “pastasını” kapmak için çabalarken, iktidar da ırkçı saldırılara göz yumuyor.
MHP AKP’DEN AYRILIRSA MÜLTECİ DÜŞMANLIĞINDA SIRAYI KİMSEYE KAPTIRMAZ
Tabii AKP-MHP, 31 Mart seçimleri öncesinde yürüttüğü anti-Kürt söylemin ağır faturası yüzünden dümeni başka bir ırkçılığa (“Pontus tehlikesi”) ve başka bir coğrafyaya (Karadeniz) taşımaya başladı. Ekrem İmamoğlu’nun Trabzonluluğu üzerinden üretilen, hakikatte hiçbir karşılığı olmadığı için kısa sürede söneceği açık “Pontus balonu” AKP-MHP’nin hedefinin aksine sonuçlar yaratabilir.
Öte yandan MHP’nin yarın-öbür gün AKP’den ayrılması halinde mülteci düşmanlığında sırayı kimseye kaptırmayacağı, bunu yeni bir sıçrama tahtası olarak kullanacağı söylenebilir.
Türkiyeli Kürtlerin de son beş-altı yılda Irak ve Suriye’de maruz kaldıkları saldırılar dolayısıyla Araplara ve giderek mültecilere bilendiğini gözlemlemek kolay.
KÜRDİSTAN’DA SAĞCI BİR KÜRT PARTİSİ HAKİM OLSAYDI…
Hatırlayalım: İstanbul Bilgi Üniversitesi Göç Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nce yapılan “Türkiye’de Kutuplaşmanın Boyutları” başlıklı araştırmada ortaya çıkan sonuca göre “Suriyelilerin evlerine dönmesi,” Türkiye’deki rakip veya hasım parti tabanlarının ortaklaştığı neredeyse tek konu. “Suriyeliler evlerine gönderilmeli mi?” sorusuna “Evet” yanıtı veren AKP’lilerin oranı yüzde 83.2, CHP’lilerin oranı yüzde 92.8, MHP’lilerin ise yüzde 88. HDP’lilerin oranı ise yüzde 75!
Kürdistan’da HDP değil de sağcı bir Kürt partisi egemen olsaydı, onun da anti-Arap söyleme başvurmasının koşulları hazırdı. Dolayısıyla bugüne kadar HDP’nin, kendi tabanına rağmen Suriyeli karşıtlığına direndiği söylenebilir.
YENİ FAŞİST DALGA MÜLTECİ KARŞITLIĞI ÜZERİNDEN YÜKSELİYOR
HDP gibi Türkiyeli sosyalistlerin de kahir ekseriyeti mülteci düşmanlığının AKP karşıtlığı değil, AKP’liliğin, MHP’liliğin kılık değiştirmiş, “muhalif” sağda tebarüz etmiş versiyonu olduğunu görüyor.
Zaten kısa veya orta vadedeki muhtemel faşist dalganın mülteci karşıtlığı üzerinden yükseldiği ve hakimiyet kurması halinde ilk etapta onlarla dayanışan siyasetleri hedef alacağı öngörülebilir bir gerçek.
Avrupa’da, özellikle de Avusturya ve Macaristan’da böyle oldu. Macaristan’da Viktor Orbán, ülkesinde neredeyse hiç Suriyeli mülteci olmadığı halde, mülteci karşıtlığı üzerinden iktidara gelir gelmez muhalif basını baskıladı, ırkçı kanunlar çıkardı. Orbán faşizmi işi sokakta yaşamanın, evsizliğin suç sayılmasının kanunlaştırılmasına kadar vardırdı.
Avusturya’nın genç başbakanı Sebastian Kurz da mülteci düşmanlığının başını çekerek yükseldi ve neo-Nazi söylemleriyle bilinen Avusturya Özgürlükçü Partisi’yle (FPÖ) koalisyon kurarak iktidara geldi. (Neyse ki geçtiğimiz gün FPÖ liderinin bir skandalı yüzünden hükümet dağıldı.)
AKP-MHP İKTİDARI SONLANIRSA, YENİ IRKÇILAR “DEVRİMİ” ÇALABİLİR
Sırf Avusturya ve Macaristan’daki mülteci düşmanlığının bile Avrupa genelinde yarattığı ırkçı yükseliş ortadayken Türkiye gibi gündelik hayatın faşizmle yönetildiği, ekonomisi çökmüş, geleceği çoktan belirsizlikle çizilmiş, bırakın toplumsal barışı, bizatihi “toplumsalın” tarumar edildiği, iktidarın ırkçılığı normalleştirdiği, anti-Araplığın tarihsel kökeninin bulunduğu bir ülkede Suriyeli karşıtlığının kitlelerde yaratacağı “heyecan” herkes açısından çok daha yıkıcı sonuçlara sebebiyet verir.
Dolayısıyla bugün AKP-MHP faşizminin sopası altında ezilenlerin de, demokrasi güçlerinin de karşısında bulunan en büyük tehdit, AKP karşıtlığı kılıfına bürünmüş ama aslında AKP-MHP zihniyetiyle kardeşliği bulunan yeni ırkçılık, mülteci düşmanlığıdır. Yarın-öbür gün AKP-MHP iktidarının sonlanması halinde, faşizm karşıtlarının “devrimi” bu yeni ırkçılara, mülteci düşmanlarına yem etmemesi için şimdiden kolları sıvamak, başta CHP içindeki demokratlar, HDP ve sosyalistlerin önündeki en büyük mecburiyetlerden biri olarak orta yerde duruyor.