İlber Ortaylı Kefe’nin Ortay muhitindendir, zaman kaybolmaz
Nitelik marjinalleşince olan ilk şey tefrik kabiliyetinin yitimidir. Günümüz tarihçilerinden İlber Ortaylı bu yitime maruz kalanların tipik örneği. İnce işçilik gerektiren titiz tarihçilik markası Erhan Afyoncu ile çıktığı TV programları, iki farklı insan/tarihçilik tarzını herkese gösterdi, maruz kalışlar arasındaki farkı da...
Madem bir biyografi inşa etmeye giriştim, ona hangi sorularla nasıl yaklaşacağımı daha çok düşünmeye başladım. İlber Ortaylı’yı anlamak üzere deneme yayınlarına devam edeyim. Bu denememe Richard Whatmore’un büyük sorusu eşlik ediyor: "Entelektüel Tarih Nedir?", çev. Kahraman Şakul, Islık, 2017; çeviri nefis. Ama önce:
Son otuz yılda popülizm aldı başını gitti. Gitmedi. Gidecek gibi de görünmüyor. Sürükleniyoruz, darmaduman oluyoruz, yükselen toz bulutundan göz gözü görmüyor. Hiçbir şeyin sonu yok, her şey sonsuz son. Başsız kıçsız uzuvlar olduk. Uzuv da değil toz zerreleri –ne desek tasvire yetmiyor. Başta olmaz olasıca devlet olmak üzere büyük yapılardan “küçük insan” yapılarına ve akışkanlıklarına nitelik telkin eden ne varsa değer kaybı kuyusunda son nefesini veriyor. Nicelik kendinde değer haline gelerek hükümferma oldu. Öncesi olmayan, kıyas kabul etmez bambaşka bir şey bu! Diyenler var, desinler değişemem diyen de var ama.
Niteliği müdafaa ederek niceliğin değer telakki edilmesine sert itirazdan yılmayanların seslerini de duyabiliyoruz –bir ama daha. Tarihçiler bu tepkiyi bilir, her dönem için çok sayıda örneği vardır; niteliği müdafaa sadedindeki o vakur muhalefeti sever de. Bu defa, şu toz toprak arasında, nitelik nicelik karşısında hezimete uğrarken de sesleri kısılmıyor, ümitleri kaybolmuyor. Bir avuç –gerçekten bir avuç- nitelik temsili varolma/kalma mücadelesini elden bırakmıyor. www.htttps imkânlarından faydalanıyor, o ortamları yüksek performanslarla insanın iyiye doğruya güzele eğilimine tahsis ediyor. Bu kabil teşebbüsler muhatap buldukça iyimserlik artıyor, yok olup gitme endişesi azalıyor.
Fakat ertesi gün, ya da günün sonunda, müspet değer üretimi adına gördüğü her nitelik kurtarma eylemini hınçla püskürten verilerin istilasına uğruyor. Yine yılmıyor, yine direniyor, enkaza kendi gibi direnen munis papatyaya tebessüm ediyor, dört yapraklı yoncayı kucaklıyor, olup bitene aldırmadan ışkın verişine dalıp gidiyor ve çok heyecanlanıyor. Işkla/aşkla ışkın/yeşerendal arasında kurulan o bağı inanılmaz buluruz.
Nitelik marjinalleşince olan ilk şey tefrik kabiliyetinin yitimidir. Günümüz tarihçilerinden İlber Ortaylı bu yitime maruz kalanların tipik örneği. İnce işçilik gerektiren titiz tarihçilik markası Erhan Afyoncu ile çıktığı TV programları, iki farklı insan/tarihçilik tarzını herkese gösterdi, maruz kalışlar arasındaki farkı da. Ortaylı capslere mahkum oldu Afyoncu bir şeyler biliyor ama anlatamıyor’a. Oysa Ortaylı’nın baba tarafından ataları Kefe’nin Ortay muhitine mensuptur Afyoncu hep Tokatlı. O halde iki tür haksızlığa mahal olmamalıydı.
Genlerimiz; DNA’mız, RNA’mız, Epigen’imiz bize bir şeyler etmektedir, artık inkârı kabil olmayan şeyler hem de. Afyoncu Anadolu’dur, Ortaylı imparatorluk –Kefe Kırım Hanlığının değil Osmanlı İmparatorluğunun sahil şehridir. ‘Tatar değil Osmanlıyım, Osmanlı olmasa Tatar da olmazdı zaten’ derken muradı da bunu izah etmek belli ki: ‘Sonunda Ankara’dan çıkıp sahilden sahile, Kefe’den İstanbul’a yerleşmem ondan’ demiş oluyor.
Yirmi birinci yüzyıl onun bir tarihçi olarak hayatında bu anlamda ikinci ve çok farklı bir döneme işaret eder. Yükselen popülizmle birlikte ilk dönemi yokmuş gibi okunan Ortaylı’yı bu iki dönemiyle birlikte görüp anlatmak isteyişim bundan. Hemen anlatmayacağım. Daha epey deneme yaparım. Whatmore ne diyor önce ona bakacağım.
Türkiye’de bir entelektüel sınıf olsaydı entelektüel tarih uzmanları da olurdu. Bir “Entelektüel Tarih Enstitüsü” kurulur başına da bir entelektüel tarihçi getirilirdi. 68’li Richard Whatmore gibi:
“On sekizinci yüzyıl Avrupa entelektüel tarihi uzmanı. St. Andrews Üniversitesi, Tarih Bölümü, Modern Tarih kürsüsü başkanı. Aynı üniversitede Entelektüel Tarih Enstitüsü müdürü.” Brian
Young ile birlikte yazdığı son kitabı "A Companion to Intellectual History (2015)" de pek mühim bir şeye benziyor: “Entelektüel tarihe refakat” diye mi Türkçeleştirsem? On sene önce yazdığı da ayrı bir alem, "Who's Slept with Who... and Who Hasn't" Adı yeter.
“Entelektüel tarihçiler fikriyat tarihinin her zaman [kopamasalar da] siyasetten daha öte bir şey olduğunu” bilirler diyor Whatmore, “[çünkü] Entelektüel tarihçi işe kelimelerle başlamak zorundadır.” Oğuz Atay’ın sesini duydum.
- “Kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor."
Aldı sözü Whatmore:
- “Entelektüel tarihçiler doğa bilimleri haricinde kalan alanlar için ilerleme ve bilginin artarak gelişimi hakkındaki iddialara kuşku ile yaklaşmaya meyyaldir. [...] Entelektüel tarihçiler yazarların yazma kastlarını yeniden kurgulayagelmektedirler.”
Ortaylı:
- “Zaman Kaybolmaz.”