İlhan Durusel: Türlerarası bir dil evreni
İlhan Durusel'in kaleminden "Defterdar/Evlat Katli İçin El Kitabı" raflarda yerini aldı. Durusel kitabında edebiyat ve yazma mefhumu hakkında düşündüklerini dile getirirken yazma eylemini de arşa çıkarıyor.
Yaşamını ABD’de sürdüren İlhan Durusel, yaklaşık yirmi beş yıldır edebiyat hususunda üretim yapıyor. Şiir, deneme ve öykü yazan ve günümüz Türkçe öykücülüğünün önde gelen isimlerinden olan Durusel’in son kitabı, YKY’den çıkan Defterdar/Evlat Katli İçin El Kitabı. Farklı bölümlere ayrılan “bağımsız defter”lerin içinde yer alan öykülerden oluşan kitapta, evvela yazarın dili göze çarpıyor. Şiirsel ve duru bir üslup tercih eden Durusel, hayatın edebi olan yanına, ustaca dokunuşlar yapıyor. “Bildiğimiz gerçekliği” yeniden ürettiği öykülerinde, yazarın dikkati çekmeye ve okuru bir “renkli” rüyanın odağına almaya çabalarken, başarıya ulaşmasını sağlayan ögesi, dil hususundaki kudreti oluyor. Öyle ki, dilin hikmetinden çıkıp da yeni bir biçimle sunulan –sıradaki- öyküyü fark edemiyorsunuz bile.
Durusel’in kitabında öne çıkan diğer noktaları şöyle özetleyebiliriz: Durusel’in metni, yapısal olarak türlerarası bir geçişkenliğe sahip. Başka başka isimlere ayrılan defterler üzerinden bir ayrım tanımlanması yapılsa da, kitapta yer alan çalışmalar bazen öykü, bazen anı, bazen deneme, bazen deneysel bir çağrışım, bazen de bir röportaj oluyor. Durusel, anlattığı dünyayla okur arasında bir bağ kurarken, onun ilgisini her daim diri tutuyor. Var ettiği dünyanın realitesini, biçimin oluşturduğu atmosfer üzerinden inandırıcı kılarken, hakiki olanın önemine de değiniyor ve okurunu teşvik ediyor: “Yaz, bir kalem ve kâğıttan oluşan evrenin yaratanı sen ol. O meyve bahçesi, o gülistan, büyümeyen çocuklar parkı, o dünya güzelini görüp kalbinin ikiye ayrıldığı yer. Kime sevgin daha çok? Şiire mi? O güzele mi? Güzelliğin kendisine mi? Onu yaz.” Bu bağlamıyla düşündüğümüzde Durusel, okuru basit ve yalın olanın sarmalına çekip, yarattığı dünyanın girdabına çekerken, ona bir özne olma şansı tanıyor.
'EDEBİYAT SANATLAR ARASINDAKİ TEK HAKİKİ DİSİPLİN'
Durusel’in kitabının asıl hikmeti ise bana kalırsa, edebiyat ve yazma mefhumu üzerine söyledikleri… Çalışmasının pek çok yerinde, bu olgular hususunda düşündüklerini dile getiren yazar, gerek içerikte, gerekse de biçimde bu pratiğin kendisini öncül hale büründürürken, yazma eylemini, varoluşu itibariyle de arşa çıkarıyor. Bu hususu, içki türleri arasındaki ilişki üzerinden örneklendiriyor. Diğerlerine nazaran şarabın tek gerçek içki olduğunu söyleyen Durusel, edebiyatın da sanatlar arasındaki tek hakiki disiplin olduğunu dile getiriyor. Edebiyatta Tanrısal bir lezzet olduğunu belirtirken, “Eski çağları hatırlatıyor, çocukluğunu insanoğlunun…” diyerek yüceltiyor.
'YAZI GELECEKTE YAŞAMAKLA YÜKÜMLÜDÜR'
Yine Durusel, “Ben Buraliyem” isimli öyküsünde, konuşma diyalekti hususunu, etnik ve kültürel kimliği odağa alırken, sözün önemini yazı ve konuşma bağlamında ele alıyor. “Anı” biçimiyle sunulan öyküde, bir çocuğun büyüme hali konu edilirken, “kayda geçirilenin” gücü öne çıkarılıyor. Yazar, bu öyküde yazı dilinin önemine değinirken, konuşma dili ile arasındaki farktan söz ediyor. Ona göre, bir şeyin başkaları tarafından bilinmesini kesinlikle istemiyorsak onu yazmamalıyız. Zira, yazı niteliğinden bağımsız olarak, gelecekte yaşamakla yükümlüdür. Yazar bu hususu, “Yazı dili yazıya geçirmektir, yazıya geçen sonsuza kalır” cümlesiyle ifade ediyor. Bu noktada, öykünün içeriğiyle de ilgili olan ulusal (ana) dil meselesine de değiniyor. Farklı dilleri haznesine yazdıran bir kahramanın konu edindiği öyküde yazar, yazı ve konuşma dili arasındaki farkı bir kere daha tartışmaya çabalıyor. Bu tartışmada ana ereği, yazanın amacı oluştururken yazara göre, içsel bir uğraşı olan yazma eylemi, derdi olanın pratik ihtiyacına göre ortaya çıkıyor. Bir bastırılmanın sonucu, ifade aracı olarak biçimlenen yazma hadisesini yazar, “…dile getirilemeyecek ne varsa yazı dilinde söze dökülebiliyor” cümlesiyle kalıcılaştırıyor.
Durusel, bugün Türkçe öykücülüğün yüz aklarından biri. Türsel yakınlaşmaların biçimsel yenilikleri hasebiyle ortaya çıkan öyküleri, onu edebiyatımız özgün kalemlerinden biri yapıyor.