İlhan Sami Çomak’tan tiyatro oyunu: Toplumsal barışın tesis edilmesi gerekiyor

Şair ve yazar İlhan Sami Çomak'ın otobiyografisini 'Hayat Seni Çok Seviyorum' ismiyle sahneye koyan Kemal Aydoğan, "Toplumsal barışın tesis edilmesi gerekiyor" dedi.

Abone ol

Aslı Örnek

DUVAR - Moda Sahne yeni tiyatro sezonunu izleyiciyi oldukça düşündüren bir oyunla açıyor.  İlk gösterimi perşembe günü Moda Sahne'de yapılan oyunun ismi 'Hayat Seni Çok Seviyorum'. 28 yıldır hapishanede tutulan, Kürt-alevi şair İlhan Sami Çomak’ın otobiyografisinden Kemal Aydoğan’ın yönetmenliğinde sahneye konan oyunda iki müzisyen Ali Tekbaş ve Gülseven Medar rol alıyor. Karanlık sahneyi yumuşak bir ışık aydınlatıyor. İki oyuncunun arkasındaki ekranda parmaklıklar arasında İlhan Sami, hemen ekranın altında atlas yorganlar, oyuncuların çevresinde kağıttan asılı kuşlar ve yıldızlar görüyor seyirci....

Oyun başladığında ise şairin çocukluğundan başlayıp, gençliğine, Bingöl'den İstanbul'a uzanan yolculuğuna, tutuklanıp yargılanmasına  kısacası hayatına şahit oluyor. Kemal Aydoğan’la, İlhan Sami hapishaneden çıkıp oyunu seyredene kadar biz sahnelemeye devam edeceğiz dediği ‘Hayat Seni Çok Seviyorum’ isimli oyunu konuştuk.  

İlhan Sami Çomak’ın otobiyografisini sahneleme fikri nasıl doğdu?

Otobiyografisi ‘Karınca Yuvası’nı Dağıtmamak’ adıyla geçtiğimiz Haziran ayında İletişim Yayınları’ndan çıkmıştı. Ben de ondan önce zaten şiirlerini inceliyor ama tam da yol bulamıyordum, tabii ki bu otobiyografi önemli bir rehberlik etti. Çünkü o yaşantıyı daha net gördüm ve oradan parçalar çıkardım; yaklaşık 40 sayfa kadar parça çıkardım. Önce düz yazı üzerinden oyun yapacaktık, fakat sonra İpek Özel ile birlikte hapishanede vaktin biraz daha geçmesi ve geçirilmesi açısından işine yarar diye İlhan Sami’ye teklif ettik. Benim seçtiğim bölümlerden yeniden yazar mı diye… O da bölümlerden hareketle bir oyun yazdı. Yani seçilmiş bölümleri yeniden şiir biçiminde yazarak bir şey denedi. Düz yazı bölümlere benzemeyen, yeniden şiir formatında yazılmış, konuşmaya da yakın yeni bir yazı ve oyun çıktı ortaya.

Oyuncular aynı zamanda müzisyenlerden oluşuyor. Onlar da oyun seçiminde ‘Bizden emin misin?’ diye sormuşlar. Daha tanınan isimler de rol almak isteyebilirdi ama siz daha az tanınmış müzisyenleri seçtiniz. O nasıl oldu?

Rol alacak kişilerin müzisyen olmaları ve Kürtçe’yi çok iyi konuşmaları gerekiyordu. Çünkü metinde yer almayan ama benim sonradan eklediğim, ana dili Kürtçe olanların Türkçe öğrenirken çektiği sıkıntılara dair bölümde konuşmaları Türkçe-Kürtçe birlikte kullanmayı düşündüm. İlhan Sami böyle yazmamıştı tabii buraları… Dolayısıyla eş zamanlı olarak sahnede Türkçe-Kürtçe, Kürtçe-Türkçe konuşabilecek, iki dili birbirine çevirebilecek oyuncular arıyordum; dolayısıyla Kürtçe’ye hakimiyet gerekiyordu. İlhan Sami’nin metninde bir müzikte duyuyordum ben. Müzikal tarafı güçlü oyuncuların bu kültürel ortamı, o coğrafyayı tanıması gerekiyordu. O ortamı tanımayan, bilmeyen biri olarak anlatamazdım zaten. Dolayısıyla o ortamı yaşamış, doğmuş, İlhan Sami’nin anlattığı dertlere tanıklık etmiş olması gerekiyordu; Kürt diline hakimiyet ve metnin barındırdığı müzikal özellikleri de güçlü bir şekilde bize anlatacak, zaman zaman dengbejlik yapacak, zaman zaman türkü söyleyebilecek bir oyuncuydu. Bu bağlamda Ali ve Gülseven’le tanıştım. Çünkü onlar geçmişte birtakım tiyatro oyunlarında müzikal oyunculuk yapmışlardı, deneyimleri vardı. O deneyimleri de beni onlarla çalışmaya itti.


Prömiyer çok kalabalıktı. Onun işlenişi kadar sahne tasarımı, ışık kullanımının da çok başarılı olduğuna dair yorumlar yapıldı. Biz böyle görürken, ailesi de izleyiciler içindeydi. Onlar ne yaşadı, ne gördü?

Promiyerde İlhan Sami’nin ailesinden ağabeyler, kardeşler, kuzenler, amcalar, yengelerde dahil 30 kişi vardı; onlar duygusal olarak biraz yoruldu, çok ağladılar. Oyunun onlara değmesi bize değmesinden biraz daha kuvvetli tabii, onlar yaşadıkları şeyleri duydular. Biz hem insan hem de halkın başına gelmiş bir trajediyi dinliyoruz ama onlar kendi hikayelerine baktılar. Tabii ki İlhan Sami’nin hala tutsak olması seyirlerinin üzüntüsünü, kederlerini tekrar hatırlatmış olabilir ki, öyle duruyor. Oyunu hem coğrafyaya hem probleme uzak birkaç arkadaşıma seyrettirdim; çok enteresan tepkiler verdiler. İyi anlamda şaşırdığımı söylemeliyim. Trajediyi ilk kez bu boyutuyla kavradıklarını, daha öncesinde bunu böyle algılamadıklarını, biraz uzaktan teğet geçtiklerini söylediler.

Kemal Aydoğan

Bu karşılaşma onları çok etkilemiş, hatta hırpalamıştı. Bu bence çok kıymetli bir şey. Çünkü biz bu oyunu yaparken de, bu meseleye uzak, daha Batı’da yaşayan insanların bu problemi kavramasını daha çok istiyorduk. Toplumsal barışın en önemli ayağı bu kesimin bir problemi kavrıyor olması, bir farkındalık geliştirmesi ve toplumsal barışı taleple savunması… Sadece yok ederek, nefretle, ayrımcılıkla ya da ‘hayır siz yoksunuz’ diyerek olmuyor bu iş! Bir tanımayla mümkün. Dolayısıyla bir tanımanın gerçekleştiğini görüyor olmak, onların bu farkındalığının ve bilincinin artmış olması tabii ki oyunun yapılma nedenlerinden birinin seyirci nezdinden gerçekleştiğini, bu farkındalığın kurulduğunu gösteriyor, bu karşılaşma gerçekleşmiş gibi duruyor. Kendi adıma çok sevindirici.

Başarıdan önce farkındalık diyorsunuz…

Bence öyle. Tabii ki tiyatro ve estetiğin kurallarına uymamız, iyi bir oyun ortaya çıkarmamız gerekiyor ama bu memleketin temel probleminin net bir şekilde anlaşılması ve artık toplumsal barışın bir an önce tesis edilmesi gerekiyor. Oyun pazar gününe kadar Moda Sahnesi'nde, 23-24 Eylül'de Van'a gidiyoruz, tiyatro festivali var. 10-11 Ekim'de  tekrar buradayız. 

'AİLESİ PRÖMİYERİ ANLATMIŞ, ÇOK MUTLU OLMUŞ'

İlhan Sami Çomak'la nasıl bir iletişim içindesiniz, kendisini nasıl hissediyor? Çünkü halen süren bir tutukluluk durumu var. İnsan böyle bir durumda isyan edebilir ama oyunda da isyan etmiyor. Sadece annesi kendilerine iftira atan kişinin öldüğünü haber vermesi üzerine isyan ediyor…

Evet, iki yıl daha orada. Ablası ve kız kardeşi, prömiyerde olanları anlatmışlar, çok sevinmiş, çok heyecanla dinleyip, çok mutlu olmuş. Bence İlhan Sami’nin durduğu yer bizim de meseleye nasıl bakmamız gerektiği açısından aydınlattı.

İlhan Sami intikamdan uzak bir bakış geliştiriyor, öfkesi var ama o öfke zaten bu şiiri yazmanın da motoru, yakıtı aslında. Ama intikam, hırs gibi düşmanlık üretecek hislerden uzakta konumlandırmış kendini. Annesinin söylediği ‘Kimsenin ölümüne sevinme. Herkes cahillik yapabilir, o da bunu yaptı’ düsturu bence evrensel barışı sağlayacak. Herkesin içine bu düşünce yerleşse, kimse kimseyi öldürmeyecek, zarar vermeyecek. Bu fikri İlhan Sami edinmiş, o kendinde açılan yaraların farkında, bunun sorulmasından ve sorgulanmasından vazgeçmiş değil, kimseden intikam almak gibi bir duygusu da yok! Bence bu toplumsal barışı korumak üzere geliştirilmiş bir bakış.

Eklemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Umut ediyorum ki, tüm Türkiye toplumu aklını başına devşirir ve bu kinden, nefretten bir an önce arınır; birbirimizden farklarımızı kabul ederek toplumsal barış içinde yaşar, toplumsal refahımızı kine, nefrete dönüştürmeden yaşamayı beceririz. Özgür ve eşit bir dünyada sağlığa, eğitime para vermeden bunların hepsinin kamusal bir görev olarak adledildiği, yönetim tarafından tesis edildiği bir dünyada yaşarız. Umarım bu kadar bedel ödeyerek doğanın ve insanın yıkımına seyirci kalarak yaşamayız. Umarım bazılarının değil, herkesin mutlu olduğu bir dünyada yaşarız.