28. Ankara Uluslararası Film Festivali bir haftasını geride
bıraktı. Klişe tabiri tersten söylersek geçen hafta sonu “Kıştan
kalma günlerle” başlayan festival bugünlerde gerçek bir baharın
içende gerçekleştiriliyor. Pazar günkü kapanış töreni öncesinde
Onur Ünlü başkanlığındaki ulusal yarışma jürisinin ödül
tercihlerinin nasıl olacağı da merak konusu.
Kısa ve belgesel sinemaya ayrı bir önem veren, maddi ve manevi
olarak verdiği desteklerle kendisine özel bir yer edinen Ankara
Film Festivali uzun metraj alanında da yeniliklere imza attı. Bu
yıl ulusal yarışmada en iyi film için 50 bin, en iyi ilk film
yönetmenine de 10 bin TL’lik bir destek sağlanacak. Festival bir
ilke de imza attı ve henüz çekilmemiş filmlere de maddi destek
sağladı. Bu yıl hayata geçirilen “Proje Geliştirme Desteği” için ön
jürinin belirlediği 11 film, Senarist-yönetmen Deniz Akçay
Katıksız, yapımcı ve dağıtımcı Marsel Kalvo ve yapımcı Nadir Öperli
tarafından değerlendirildi ve ilk filmlerini çekecek olan iki isme
30’ar bin TL destek sağlandı. Bu ödüler Ferit Karol'un "Kumbara",
Tufan Taştan'ın "Sen, Ben, Lenin" projelerine verildi.
Festivalin uluslararası seçkisi de sinemaseverler için tam bir
keşif içeriği taşıyor. Kendi adıma usta yönetmen Terence Davies
retrospektifinden büyük zevk aldığımı söylemeliyim. Üstadın 80’lı
yılların ağır muhafazakâr ortamındaki İngiltere’de Katolik bir
hayatın içinde yaşamak zorunda bırakılan eşcinsel bir adamın
hikayesini anlattığı ‘Üçleme”sini perdede görmek eşsiz bir
deneyimdi. Yıllar önce İstanbul Film Festivali’nde görüp hayran
kaldığım, Liverpool’un tarihinde edebi bir yolculuk olan “Zaman ve
Şehre” dairi bir kez daha izleme fırsatı da kaçırılmazdı hiç kuşku
yok ki.
“Anısına” bölümünde Michelangelo Antonioni’nin 1976 tarihli
başyapıtı “Yolcu”, Wim Wenders’in 1984 tarihli “Paris, Texas”;
Ingmar Bergman’ın 1955’te çektiği “Bir Yaz Gecesi Gülüşleri” ve
Abbas Kiarostami’nin 1990 tarihli “Yakın Plan”ını perdede görebilme
fırsatı bulduğumuz için kendimizi bu yılın şanslı seyircileri
olarak addedebiliriz. Bütün bunların yayında aralarında Altın Ayı
ödüllü “Beden ve Ruh Üzerine” ile “İz”inde bulunduğu Berlin Film
Festivali’nden taze taze Ankara’ya gelmiş filmleri de anmadan
geçmeyelim.
Bu satırların yazarı sinema sevdasına Ankara’da üniversite
öğrencisi olduğu 1990’lı yılların ilk yarısında bu festival
sayesinde düşmüştür. Günler öncesinden programları yaptığımız, para
biriktirdiğimiz, bilet bulamadığımız (ya da alamadığımız) filmlerin
gösterimleri öncesi sinema kapısına dayanıp “acaba bir mucize olur
da içeri girebilir miyiz” diye düşündüğümüz günlerdi. Şimdiki
kuşakların filmlere ulaşması daha kolay olduğundan mıdır bilinmez,
salonlarda genç ağırlığının beklenenden az olduğunu söylemeden
geçmeyelim. Orta yaş ve üstü ‘has’ sinemaseverler dolduruyor ‘eski’
filmleri daha çok. Genç arkadaşlar yönetmenlerle filmi yüz yüze
tartışabilmek için belki de ulusal yarışma filmlerine ağırlık
vermiş gibi görülüyor.
Yine de ‘kar yağışı’ altında başlayıp pırıl pırıl bir güneşle
devam eden Ankara Film Festivali kente bir hava katmış görünüyor.
Filmlerin gösterildiği Büyülü Fener Kızılay sinemasının çevresi
sinemaseverlerin yönetmenler, oyuncular ve sinema yazarlarıyla
hararetli sohbetler yapıp film tartıştıkları anlara tanıklık
etmemizi sağlıyor.
Bugün gösterilecek son üç filmle ulusal yarışma tamamlanacak ve
söz artık jüride olacak. Belgesel ve kısa film jürileri ise birkaç
gün önce bu görevlerini tamamladı. Pazar akşamı bu yılın en
iyilerinin kimler olacağını hep birlikte göreceğiz.