İlk insanlar mağaralarda ışık kaynaklarını nasıl kullanıyordu?

Bilim insanları, Üst Paleolitik Dönem’de mağaralarda yaşayan insanların aydınlatma kaynaklarını nasıl kullandığını ve bunların ne kadar etkili olduğunu araştırdı.

Abone ol

David Nield

İnsanlar on binlerce yıl önce mağaralarda yaşıyorlardı ve mağaraları bugün yaptığımızdan çok başka yollarla keşfettiler. Modern el fenerlerine sahip olmasalar da bu tamamen karanlıkta yaşadıkları anlamına gelmiyordu. Bir grup araştırmacı, kaya sanatından sosyalleşmeye varıncaya kadar antik mağaralarda süren hayata ilişkin daha fazla bilgi edinmek amacıyla üç yaygın antik aydınlatma tekniğini yeniden yarattı: Bunlar meşaleler, yağ lambaları ve odun ateşiydi.

ELLİ BİN YILLIK TEKNİKLER

Tekniklerin her üçü de yaklaşık 50 bin yıl önce başlayan Üst Paleolitik Dönem’de kullanılmıştı; araştırma ekibi, daha sonra aydınlatma araçlarını uygulamaya geçirdi ve bu aydınlatma kaynaklarının İspanya’daki Isuntza-1 Mağarası içindeki etkinliklerini inceledi. 

Araştırmacılar yayınladıkları makalede, “İnsanlar […] mağaraların derin kısımlarına ulaşmak için ışığa ihtiyaç duyarlar ve bu yerlere gerçekleştirdikleri ziyaretler de aydınlatma sistemlerinin fiziksel özelliklerine bağlıdır” diyorlar: “Işığın yoğunluğu, etki yarıçapı, ışıma türü ve ışığın renk sıcaklığı, çevrenin algılanmasını ve mağara içindeki (bir sanatın icra edilmesi, cenaze törenleri ve mağaranın keşfedilmesi gibi) insani faaliyetler üzerinde belirleyicidir.”

Araştırmacılar mağarayı, arkeolojik eserlerden esinlenerek üretilen sarmaşık, ardıç, meşe, huş ağacı ve çam reçinelerinden yapılmış beş meşale, (inek ve geyik kemiği iliği gibi) hayvansal yağlar yakılan iki yağ lambası ve meşe ve ardıç odunuyla yakılan küçük bir odun ateşi gibi sekiz farklı ışık kaynağıyla donattılar.

HER KAYNAK KENDİNE HAS AVANTAJLARA SAHİP

Her bir aydınlatma kaynağının parlaklığı, ne kadar süreyle yandığı ve ürettikleri ısı da dahil olmak üzere, mağara ağının içinde (iki geniş ve açık alan ile bir tünelde) çeşitli ölçümler gerçekleştirildi.

Odundan yapılan meşaleler etrafı keşfetmek ve hareket etmek doğrultusunda en kullanışlı araç gibi görünüyorlardı: Yanma süreleri uzundu (ortalama 41 dakika), (neredeyse altı metre mesafeye kadar) her yöne ışık saçıyorlardı ve sağa sola sallayarak kolayca ateşi harlanabiliyordu. Ne var ki, aynı zamanda çok fazla duman çıkarıyorlardı. Görece küçük alanları daha uzun bir süre aydınlatmak için en iyi işlev gösteren yağ lambaları, çok fazla duman çıkarmadan bir saatten fazla yandı; bununla birlikte, ışıkları meşalelerden yayılan ışığın sadece yarısı kadar mesafeyi aydınlatıyordu.

Odun ateşine gelince, çıkardığı yoğun duman sebebiyle 30 dakika sonra söndürülmesi gerekmişti; öte yandan, 6.6 metrelik bir mesafeyi aydınlatıyordu. Araştırmacılar, ateşin iyi havalandırılan bir yerde yakılması ya da kendi konveksiyon akımlarını üretecek kadar büyük olması gerektiğini ifade ediyorlar.

Bu deneyler, bize, Üst Paleolitik Dönem’de yaşayan insanların tünelleri keşfetme, mağaraların daha derin kısımlarında yaşama ve gerçekten de mağara sanatını icra etme konularında ne gibi kısıtlamalar altında kalacakları hususunda yeterli fikir veriyor.

KAYA SANATI ATEŞTEKİ TİTREMELERİ TAKLİT ETTİ

Ars Technica dergisinin bildirdiği kadarıyla, kimi uzmanlar antik mağara sanatının fazlasıyla titrek, kararsız bir aydınlatma kaynağını baz alarak tasarlandığını ve hatta ışıktaki titremeler gibi bir göz yanılsamalarını taklit etmek doğrultusunda boyanmış olabileceklerini iddia ediyorlar. Bu mesele, yeni araştırmanın konu edindiği bir ayrıntı olmasa da araştırma ekibi, bu meşalelerin, lambaların ve odun ateşlerinin, Paleolitik Dönem’e ait sanat eserleriyle tanınan İspanya’daki Atxurra mağarasında nasıl iş göreceğini görmek amacıyla aydınlatma ölçümlerini kullanarak bir simülasyon gerçekleştirdi.

Meşale ve yağ lambalarından yayılan ışık yeterli mesafeyi aydınlatamayacağından, mağara duvarlarında bulunan sanat eserlerini aydınlatabilmek için odun ateşine ihtiyaç duyulmuş gibi görünüyor. Yeni çalışmanın arkasındaki ekip, çalışmayı yalnızca bu tür bir araştırmanın başlangıcı olarak görüyor; atalarımızın mağaralarda geçen zamanlarını nasıl geçirdiklerini daha doğru anlamak için daha fazla ışık kaynağı ve yakıt türü denenebilir ve daha fazla ortamda deneyler yapılabilir.

Araştırmacılar, makalelerinde, “Paleolitik Dönem’deki aydınlatmayla ilgili deneylerimiz, bu dönemde mağaraların insanlar tarafından kullanılmasına yönelik planlama ve atalarımızca mağaraların derin bölgelerinde yürütülen faaliyetleri gerçekleştirmek için kullanılan aydınlatma araçlarının önemine işaret ediyor” diyorlar.

Yazının orijinali Science Alert sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)