İlk Türkçe 1 Mayıs şiiri ve proleter şaire Yaşar Nezihe*
Yoksuldu. Kadındı. Kırlardan ot toplayıp satarak, dikiş nakış işleyerek okudu, yazdı. Amele Cemiyeti üyesiydi. Kadınlar Halk Fırkası çalışanıydı. Döneminin kimi sosyalist entelektüelleri, okuduğu kitapları, yazdıklarını ve eylemlerini küçümsedi, fakat keskin bakan, ince gören Kerim Sadi hakkını teslim edenlerdendi. İstanbullu bu kadının yazdıklarına en yoğun ilgi Urfalı gazelhanlardan geldi.
Yıl 1923, aylardan mayıs. İstanbul 1. Dünya Savaşı'nın
galiplerinin işgali altında. Aydınlık dergisinin o ayki sayısının
kapak sayfasında bir şiir yer alır. Bir marş? Besteleyen olursa
neden olmasın? "1 Mayıs İçin" başlığıyla, doğrudan
işçiye seslenen marşın imzası Yaşar Nezihe'ye ait. O vakit 41
yaşındadır.
O yıl tütün, askeri fabrika, demiryolu, fırın, tramvay, telefon,
tünel, gazhane işçileri 1 Mayıs'ı sokakta kutladılar. Sekiz saatlik
çalışma süresi, hafta tatili ve sendika-grev hakkı talep eden
pankartlar taşındı. Esasen 1919'dan itibaren her yıl kutlandı 1
Mayıs, hem işçi örgütlerinin yoğun emeği vardı bu kutlamaların
altında hem de işgal karşıtı duyguların da dile getirildiği
bağımsızlık mitinglerine dönüşüyordu her seferinde. En dikkat
çekeni 1922 1 Mayısı oldu. Yaşar Nezihe'nin şiirindeki eylemlerin
etkisine yönelik vurgu hem önceki dört yılın başarılarına bir
atıftı hem de o yılki hedefleri dile getiriyordu; Yaşar Nezihe de
eylemleri hazırlayan gruplar içindeydi çünkü. Amele
Cemiyeti üyesiydi.
ŞAİRE İLE ŞAİR
Osmanlıca, Aydınlık dergisinin
şiirin kapakta yer alan nüshası...
Şiirde konuşan öznenin konumu, Osmanlı aydınının tipik üstte yer
alan, aydınlatan, bilgi (hatta talimat) veren konumudur; fakat bu
durum yanıltıcıdır, sadece dönemin entelektüel işlerine hakim hitap
kiplerinin doğal bir sonucudur. Çünkü Yaşar Nezihe, hem sınıfsal
olarak hem de cinsiyet olarak egemen tipolojinin dışında yer
alır.
Yoksul bir oto-didaktır Yaşar Nezihe, bir sanayi işçisi
sayılamasa bile geçinmesi doğrudan emeğine bağlı bir kişidir:
Çocukluğunda kırlardan papatya, ısırgan otu, ebegümeci… toplayıp
satmış, bu paralarla eğitimini tamamlamaya çabalamış, yaşamını yine
"komşu kadınlardan" öğrendiği dikiş-nakış işleriyle idame ettirme
gayretinde olmuştur.
1930 sonrası sosyalistleri, "sosyalizmi"ni eleştiri konusu yapsa
da Türkiye sosyalist mücadele tarihinin kararlı ve çalışkan
entelektüellerinden Kerim Sadi'yi ayrı tutmak icap eder: Kerim
Sadi, namı diğer A. Cerrahoğlu, Yaşar Nezihe ile yakın ilişki
kurmuş, ailesinin verdiği bilgiye göre hakkında bir kitap da
hazırlamıştır. A. Cerrahoğlu imzalı "Türkiye'de Sosyalizm Tarihine
Katkı" isimli eserinde elbette Yaşar Nezihe'yi zikredecektir.
Dönemin hayli ayrıksı sosyalist isimlerinden Naci Sadullah, A.
Cerrahoğlu'nun kitabını değerlendirirken, Yaşar Nezihe'nin
"sosyalistliğini" beğenmediğini ilan eder, dili kibirli ve
üsttendir: "Proleter şaire"nin sosyalist olmak
için ne yaptığını sorar, yazdığı ve okuduğu kitapları açık bir
alayla küçümser. Hiç mızraklı ilmihal okuyandan sosyalist olur mu?
Eğitiminin yetersizliğine, eylemlerinin zayıflığına dönük
eleştirileri esasen sosyalizmin o dönemlerde sınıfsal bir mesele
olmaktan çok, bilgisel bir mesele olarak ele alan hakim entelektüel
tutumun üsttenci terazisinden çıkmadır. Bilenin bilmeyenden üstün
sayıldığı geleneksel ve ulemanın da benimsediği hiyerarşik bakış,
yoksul bir şairenin emek mücadelesine girişmesini de entelektüel
emek sarf etmesini de kolayca dışlayabilir. Hem "şaire" şairden de
sayılmaz pek!
Oysa Yaşar Nezihe, sadece emek mücadele tarihinin önemli bir
aktörü değil, toplumsal cinsiyet mücadelesinin de önemli bir
aktörüdür. Kadınlar Halk Fırkası'nın
kurucularındandır.
İLK ve EN ESKİ
1 Mayıs 1921
Yaşar Nezihe'nin eseri, çok erken bir şiirdir: Bugün Türkiye'de
1 Mayıs denilince akla gelen ünlü 1 Mayıs marşı da, Avusturya İşçi
Marşı da Yaşar Nezihe'nin şiirinden sonra gelir. Avusturya İşçi
Marşı ilk defa 1929'da seslendirilmiş, 1 Mayıs Marşı ise 1974'te
Bertolt Brecht'in Gorki'den hareketle yazdığı "Ana" adlı oyunun
Ankara Sanat Tiyatrosu tarafından oynanmasıyla ortaya çıkmıştır.
Oyunun müziklerini hazırlayan Sarper Özsan, marşı oyun için kendisi
yazıp besteler.
Turgay Fişekçi, Cumhuriyet Gazetesi'nde "1 Mayıs Şiirleri"
başlıklı yazısında minik bir derleme sunarken, şairimizi en başa
yerleştirir. Nazım Hikmet, Hasan İzzettin Dinamo, Fazıl Hüsnü
Dağlarca, Can Yücel... olası bir 1 Mayıs seçkisinde muhakkak yer
alacaklarsa da ilk sıra hep Yaşar Nezihe'nin olmak durumundadır.
Üstelik Yaşar Nezihe, 1924'te yine Aydınlık dergisinde "1 Mayıs"
başlıklı bir şiir daha yayınlayacaktır. Yaşar Nezihe, 1925'ten
(malum, Şeyh Sait isyanı, Takriri Sükun yasası vs ile girilen bol
yargılamalı dönem) sonra pek ses vermeyecektir, o günlerin yoğun
baskılarından nasibini alacaktır çünkü. Komünizm propagandası
suçlamaları, gözaltılar, yargılamalar... Ömrünü 1971'de tamamlayan
Yaşar Nezihe 1925 sonrasında "sosyalist mücadele" içinde görünmese
de, Kerim Sadi'yi izleyerek, Türkiye'de sosyalist mücadeleler
tarihinin önemli bir figürü olarak kabul edilmelidir; aksi,
entelektüalist ve cinsiyetçi bir kararlılıkla mümkün olur
ancak.
URFA'DAN GELEN BESTELER
Yaşar Nezihe'nin kendisinin değilse bile eserinin bir şaşırtıcı
yönü de şiirlerinin Urfa'da gördüğü ilgidir!
Prof. Muhsin Macit yazıyor: "Urfa musiki meclislerinde
Urfalı Abdî ve Kânî gibi mahallî klasiklerin, Kuddusî gibi
mutasavvıfların ve ilginç bir tesadüfle Yaşar Nezihe Bükülmez’in
gazellerinin yanı sıra Ahmet Paşa, Nabî ve Fuzulî gibi divan
şairlerinin şiirleri de okunmaktadır." Üstelik, Kazancı
Bedih ve Tenekeci Mahmut Güzelgöz gibi ünlü gazelhanlar Yaşar
Nezihe'ye büyük divan şairi Fuzuli'ye gösterdikleri kadar yoğun
ilgi gösterirler.
Macit, şöyle bir yorum yapar:
"Urfa musiki meclislerinde sesi, feryada dönüşen ve
çığlığı bütün memlekete ulaşan Yaşar Nezihe Hanım, her ne kadar
İstanbullu olsa ve gazeller söylese de şehir hayatının kıyısında ve
modası geçmiş bir şiir geleneğinin ortasında yaşadığı için sesi
merkezde değil, çok uzak bir muhitte Urfa’da yankı
bulmuştur."
Kendi memleketinde, "merkez"de sosyalistliği beğenilmeyen yoksul
kadın şairin sesinin Urfa'da yankı bulması sadece kendisinin "şehir
hayatının kıyısında" ve şiirinin "modası geçmiş bir gelenek"ten
olmasıyla açıklanabilir mi? Kendisine ve şiirine dair saptamalar
"doğru" olsa bile, Urfalı bu müzisyenlerin "kenarda" olana
ilgilerinin kendilerinin de "kenarda" addedilmeleriyle bağı
olmasın? Sebep her ne olursa olsun, İstanbullu bir şairin
gazellerinin Urfalı gazelhanların besteleriyle yeniden İstanbul'da
da dinleyici bulması, sınıfsal, etnik ve kültürel tarihteki
mücadelelerin beklenmedik bağlar üretebildiğini de göstermiyor
mu?
PATRONLARA İLK O ASALAK DEMİŞ OLABİLİR
İlk beyitteki "hür yaşama hakkı"na vurgu,
ikinci beyitteki "tufeyli" kelimesinin paranteze
alınmasıyla grafik bir titreşim kazanıyor: Patronların "asalak"
olarak tanımlandığı ilk Türkçe metin de olabilir mi bu?
Devamında iş bırakma/grev eylemlerinin değerini anlatmaya
yönelik beyitler, "patronların grev belasıyla karşılaşmaması için
de uygulanan olağanüstü hal uygulaması" altında yaşadığımız
günlerde yaklaşık yüz yıllık bir tarihi bir arpa boyu yol düzeyine
indiriyor.
İşçinin, insanlığın ve uygarlığın üretici olduğuna dair fikrin
yanı sıra son dize, hakkın güç ile bağına getirdiği vurguyla,
bugünkü hak mücadelelerinin temel sorununa yine bir yüz yıl önceden
hüzünlü bir ışık düşürüyor: Güç yoksa, hak da yok!
Kırılmış da Naci Sadullah’ın yorumuna (iğneleme ve alaylarına
değil) katılır:
“Hayatında sosyalizm adına hiçbir eser okumayan sadece Aydınlık
çevresinden aldığı tesirle yazdığı dört şiiriyle sosyalist kabul
edilen Yaşar Nezihe‟yi üç şiir kitabı, dergi ve gazetelerde
yayımlanan yüzlerce şiiriyle hangi isim altında değerlendirmek
gerekir? Nezihe Bükülmez‟i düşünce ve his dünyasındaki yönelişleri
açısından bir kategoriye sokmak gerekirse onun aşırı karamsar ve
hırçın olduğu söylenebilir. Fakat sadece dört şiirle sınırlı kalan
“sosyalistlik” yönünü tüm şair kimliğine yansıtmak yanlış
olacaktır. Fikrî olmaktan ziyade, günübirlik hadiselerin sevkiyle
çevresinden etkilenme yolu ile oluşan bu hissî yönelişin tevkif
edilip serbest bırakıldıktan sonra tamamen terk edildiği yapılan
araştırmada tespit edildi.1925 yılından sonra gerek dergilerde
yayımlanan gerekse şiir defterlerinde yer alan manzumelerin
hiçbirinde sosyalizmle ilgili bir içeriğe rastlanmamıştır.
Muhtemeldir ki onun bu dört şiirle günümüze kadar yaşatılan
sosyalistlik cephesi, o günlerin Yaşar Nezihe‟sinin yalnızlık ve
yoksulluk psikolojisi içerisinde kendisine bir çevre, tutunacak bir
dal arama ve çaresizliğin verdiği aidiyet duygusunun tesiriyle
içine düştüğü gelip geçici bir devre olmuştur.”
1925 sonrası baskı ortamının yıldırdığı anlaşılan Yaşar
Nezihe’nin, biri toplumsal cinsiyet mücadelesi, biri sınıf
mücadelesi olmak üzere iki derneğe üyeliği, açık sınıfsal içerikli
ve biri günümüze kadar akılda kalacak etkiye sahip dört şiiri onun
hiç değilse yaşamının bir döneminde “sosyalist” sayılmasına neden
yetmez? Yoksulluk psikolojisi içerisinde çevre ve tutunacak dal
aramak, bunun için örgütlenmek ve yazmak niçin siyasal değil de
psikolojik tanımlamaya yöneltir? Korkarım, İlknur Tatar Kırılmış da
sosyalizmin bilgi ve zenginlikle bağlantılı bir tür erkek işi
olduğu fikrinin etkisinde düşünmüş meseleyi.