Türkiye’nin en büyük şehrinin itfaiyesinde kadro sıkıntısı varmış ve yıllardır giderilemiyormuş. İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday olmuş yeni/yeniden bakan Murat Kurum’dan “İstanbul’un itfaiyesi için yeni kadroları onaylamıyor” iddiasına yanıt gelir mi acaba?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun dünkü açıklamaları ile öğrendik. Meğer Türkiye’nin en büyük şehrinin itfaiyesinde kadro sıkıntısı varmış ve yıllardır giderilemiyormuş. “Milletimize, 16 milyon insanımıza, hatta her yöresinde afet olduğunda oraya koştuğunu bildikleri için 86 milyon yurttaşımıza, bu 2 bin 300 kişilik itfaiye erinin alınmaması meselesini şikayet ediyorum. Buradan şikayet ediyorum, altına imza atmayan her kim ise” diyor İmamoğlu.
Sözlerinin bu kısmında söylemiyor ama hemen öncesinde, “Dolayısıyla yıllardır ve aylardır, bu dosyanın Şehircilik Bakanlığı’nda, 2 bin 300 kişinin bizim kurumumuza katılmasının engellenmesinin altında yatan anlamsız, mesnetsiz, komik, trajik durumun sebebi nedir?” diye işaret ettiği yer, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Bu bakanlıkta 2016’dan bu yana, yani ‘aylardır ve yıllardır’ oturan iki isim var: Mehmet Özhaseki ve Murat Kurum!
Duvar Arkası’nın takipçileri hatırlayacaktır, 7 Temmuz günü yayınlanan bölümde, CHP içinden gelen “Murat Kurum’un orada olması Ekrem İmamoğlu’nun her gün puan toplaması anlamına gelir” değerlendirmesi aktarılmıştı. Daha demecin mürekkebi kurumadan ilk salvo böylece gelmiş oldu! İstanbul Belediye Başkanlığı’na aday olmuş yeni/yeniden bakan Murat Kurum’dan “İstanbul’un itfaiyesi için yeni kadroları onaylamıyor” iddiasına yanıt gelir mi acaba?
Esad’la görüşmek kolay mı?
‘Muamma’ Ceren Bayar’ın haberi ile çözüldü dün… CHP lideri Özgür Özel’in, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmesi için girişimlerde bulunulmuştu ancak böyle bir görüşme elbette ‘buyurun gelin’ diye işleyecek bir süreçle gerçekleşmeyecekti.
Meselenin ‘muamma’ya dönüşmesi ise yine dün medyaya yansıyan haberlerden sonra gelişmişti: Sanki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın daha dün, (‘ailecek görüşme’ günlerine de atıfla) ‘yeni süreç’ başlatmak istediğini duyurduğu, hatta yine medyada ‘ilk temas’ için zaman ve şehir aranıldığı bile iddia edilen açıklamalarına Suriye tarafından karşılık alınabilmiş gibi, bu defa da hemen Özel-Esad görüşmesi için hızlı bir takvim çıkarılıvermişti. Bu duruma Suriye basınından, “Türkiye’den hiçbir parti ile görüşülmedi” yanıtı gelince de iktidarından muhalefetine kendi kendine Esad’la görüşmek isteyip de görüşemeyen bir siyaset tablosu doğuverdi! Ancak işte CHP yöneticisinin de Bayar’a anlattığı gibi, bu süreçler, “görüşme talep ettik, buyurun gelin” şeklinde işlemiyor!
***
Belli ki, CHP Genel Başkan Yardımcısı Burhanettin Bulut’tan gelen ilk açıklamada, “Biz görüşme talebimizi ilettik, Şam’dan da bu isteğe olumlu cevap geldi” denilmesinin de meselenin bu noktaya gelmesinde etkisi var. Ancak yine de bu durumu ‘hayra yormak’ ve Suriye konusunda iktidarda ya da muhalefette ‘erken kalkan yol alır’ gibi bir yanlışa düşmemek için bir ‘erken uyarı’ olarak görmek gerekli. Çünkü Suriye'de iç savaş 2011’de başladı ve geçen 13 yılda bu ülkenin şehirleri yıkıldı, onbinlerce insanı öldü, bir o kadarı yaralandı, milyonlarcası göç etmek zorunda kaldı...
Türkiye’nin komşu ülkedeki savaşın başından bu yana izlediği rota ise hem Suriye hem de bütün Ortadoğu ile ilişkilerini yeniden çizdi. Şimdi Mısır’dan Suudi Arabistan’a bu ilişkilerin hepsi ‘güncellenirken’ Suriye ile ilişkilerin 13 yıldır olduğu gibi kalması düşünülemez elbette. Ancak en zorunun da Suriye ile olacağını herhalde hiç unutmamak lazım.
İç savaşın büyük yıkımı ile yüzleşen, bölünmüş topraklarında halen yabancı askeri güçlerin bulunduğu, halkının büyük acılarına bir de Türkiye’yi de vuran 6 Şubat depremlerindeki yıkımın eklendiği komşunun, ‘normalleşme’ masasına Türkiye’deki iç siyasetin ihtiyaçları öyle gerektiriyor diye hemencecik koşup gelmesi beklenebilir mi?
Bir kere daha tekrarlayalım: Bu süreç, ‘buyurun gelin’ şeklinde işlemeyecek!
Dilan-Engin Polat’ın gücü!
Kamuoyunda uzun süredir en çok ses getiren davaları sıralamaya kalksanız herhalde Dilan-Engin Polat dosyası ilk üçe girer. Ve şimdi bu davanın iddianamesinden öğreniyoruz ki savcılık bütün bu suçlamaların sadece söz konusu çiftin gücü ile becerilebilecek çapta olmadığı sonucuna ulaşmış. Söz konusu yasa dışı bahis hacminin 1 milyar TL’den fazla olduğu ve Engin Polat’ın bu çapta bir organizasyonu tek başına yürütemeyeceği öne sürülüyor, farklı isimlere dikkat çekiliyor.
Dilan ve Engin Polat’ın da aralarında bulunduğu şüpheliler gözaltına alınmalarından neredeyse bir yıl sonra Eylül ayında hakim karşısına çıkacak. Ki onların ardından başlatılan soruşturmalarda benzer suçlamalarla haklarında takibat başlatılan onlarca sosyal medya fenomeni daha var. Hem suçların kapsamı hem de suçlananların sayıları epeyce kabarık. Böyle büyük çaptaki davaların bugünden yarına çözülüp kamuoyunu ikna edecek açıklıkta bir sonuca ulaştırılmasını beklememek gerekir belki. Ama süre uzadıkça ‘geciken adalet’ hissinin yarattığı güvensizliğin nelere yol açtığını daha önceki yolsuzluk, usulsüzlük, dolandırıcılık dosyalarından biliyoruz. Dilan ve Engin Polat’ın ‘gücü’ mü yoksa onların da üzerinde daha büyük bir güç ya da güçler mi var ortaya çıkarılıp anlatılmasını beklemek de bir yıla yakın süredir devam eden ‘fenomen operasyonları’nın ardından herhalde bu toplumun hakkıdır…