Yerel seçimlere iki haftadan az bir süre kaldı. Son on iki ayda üçüncü seçime doğru giderken, siyasetten uzaklaşanların, ülke gündeminden yorulanların, "Oy vermeye gitmeyeceğim" diyenlerin sesini duyuyoruz. Genel seçimlerdeki atmosferle kıyaslayınca daha düşük tansiyonlu bir seçim dönemi olduğunu gözlemliyorum. Geçen seçimlerde tansiyonu ve heyecanı artıran medya içeriklerinden biri, Babala TV’deki Mevzular Açık Mikrofon programıydı. Programa katılacak siyasetçilerin bilgisi sosyal medyaya düştüğü andan itibaren konuşulur, program sırasında paylaşılan içerikler gündem olur, tanıtım videosu heyecanla izlenir ve tüm bölüm yayınlanınca ilk 24 saat içinde milyonlarca görüntüleme alırdı. Babala TV’nin gençler için bir nevi kamusal alan yarattığını, Türkiye’de medyada ve siyasette artık olmayan bir ortam sunduğunu daha önce yazmıştım. Mevzular Açık Mikrofon programına ikinci kez katıldım. İlkinde, Kemal Kılıçdaroğlu’nu izlemiş ve yazmıştım, bu kez de Ekrem İmamoğlu’nu ve gençleri dinlemeye gittim.
Babala TV’nin YouTube’da 4,75 milyon abonesi, milyonlarca kez görüntülenen videoları var. Babala TV’nin kurucusu Oğuzhan Uğur, geçtiğimiz temmuz ayında Gain platformuyla anlaştığını duyurdu. Mevzular Açık Mikrofon, ücretli bir platforma geçince yarattığı kamusal alan da kısmen bitti. Siyasetçilerle gençlerin buluşmasını izlemek için ayda 149 TL ödemek gerekiyor. M.A.M. hem sunduğu yüz yüze iletişim ortamıyla hem de YouTube’da herkesin erişebildiği programa yorumlarıyla dahil olan izleyicisiyle özellikle gençlerin kamusal alana katılmasını sağlamıştı. Bu ortadan kalkınca YouTube’daki tanıtım videoları ve kısa bölüm de ilgi çekmemeye başlamış (Gain’in YouTube’da 153 bin abonesi var). Görüntüleme sayılarının düşmesinde elbette siyasetten yorulan seçmen faktörü de vardır. Gain’in abone sayısını bilmediğimiz için programın platformda ne kadar izlendiğini de bilmiyoruz. Platformun el değiştirmesinden önce, 2020 yılında 2 milyon aboneye ulaşıldığı söylenmişti ama dijital platformların bu verileri hâlâ açık değil. Bu hafta Oksjien Gazetesi’nde Elçin Yahşi’nin Blu TV yöneticileriyle yaptığı söyleşide, Türkiye’de bir hanenin ortalama 2.3 platform aboneliği olduğunu öğreniyoruz. Bu da son dönemde yaşadığımız ekonomik krizle birlikte platformlara gelen zamların izleyiciyi abonelik konusunda seçim yapmaya ittiğini, kalabalık platform pazarında işlerin iyi gitmeyebileceğini gösteriyor. "Mevzular Açık Mikrofon, Gain’e geçince işlevini yitirdi mi?" sorusunu daha geniş perspektiften seçmen davranışlarıyla birlikte değerlendirmek gerekir. Biz, asıl konumuza dönelim.
Ekrem İmamoğlu’nun konuk olduğu program saat 20:15’te başladı, 00:30’a kadar sürdü. Programa son anda yetiştiğim için başlangıçtaki sırayı göremedim. Programın çekildiği mekan değiştiği, Fulya’dan Ayazağa’ya taşındığı için ulaşım çok kolay olmadı. Çarşamba günü çekim yapılan bölgede bir de pazar kurulunca trafik yoğunluğunu tahmin edersiniz. Beni İTÜ metro durağından Rauf Denktaş Kültür Merkezi’ne götüren taksici de bu duruma epey söylendi. Salona girerken güvenlik ve isim kontrolü yoktu, belki de ben geç kalma telaşıyla girince bu kontrol masaları kalkmıştı, bana denk gelmedi. Salon hıncahınç dolmuştu. Genç erkeklerin yoğunlukta olduğu salonda torunuyla gelen büyükanne ve büyükbaba da, orta yaşa yakın çalışan kesim de vardı. Çeşit çeşit dertlere derman aramak için gelenler, programa ara verildiğinde Dilek İmamoğlu’na ve İBB yöneticilerine koşuyordu. En büyük derdin kentsel dönüşüm olduğunu soruların yoğunluğundan anladım. Kentsel dönüşüm mağdurları, İstanbul’un deprem gerçeğini hatırlatıyordu ama direkt deprem sorusu çok sonradan "Bunu konuşmayacak mıyız?" serzenişiyle bir katılımcıdan geldi. Ekrem Bey, metro inşaatından İSKİ’nin her ilçede ne kadar yatırımla çalışma yaptığına kadar tüm detaylara o kadar hâkimdi ki, gözle görülür fiziksel yorgunluğuna rağmen zihninin berraklığı hayranlık uyandırıyordu. Herhangi bir soruda ekibinden destek almadı, tüm cevapları kendisi biliyordu zaten. "Mal varlığınızı açıklamayacak mısınız?" sorusundan birkaç saat sonra sosyal medyada mal varlığı paylaşılmıştı. Sadece İstanbul’u, yerel yöneticileri değil, Türkiye’yi ve siyasi iktidarı ilgilendiren sorular da İmamoğlu’na yöneltildi.
Sorulardan biri önce saygı sınırını aştı, sonra da meclis üyeliklerinde yer alan Dem Partililer için hakarete varınca Ekrem Bey çok net ve keskin bir şekilde cevabını verdi. Salonda yükselen alkışla "Bu sefer sana oy vereceğim başkan" sözleri de yanımda yankılandı. Zaten salondaki atmosfer başkana inancı hissettiriyordu ya da ben başkandan taraf olduğum için öyle hissettim.
Neden taraf olduğumu anlatayım: Yaklaşık bir buçuk yıl önce İBB Sağlık Dairesi’nin davetiyle bir çalıştayda moderatörlük yaptım. İBB’de çalışan doktor, psikolog, terapist, sosyal hizmetler uzmanlarıyla bir günümü geçirdim. Çalıştaya katılanların çoğu İmamoğlu dönemi öncesinden beri İBB’de çalışıyordu. Günün sonuna doğru çalıştay salonunda bir hareketlenme oldu, herkes telefonuna bakmaya başladı. Şu sözü duydum: "Başkan bizi çağırıyor, Başkanın bize ihtiyacı var." O gün, kendisi hakkında siyasi yasak ve hapis cezası istenen dava günüydü, Ekrem İmamoğlu, "Karar ne olursa olsun gelin," diyerek halkı Saraçhane’ye çağırmıştı. İBB çalışanlarının çoğu gitti, gönülden gittiklerini, vicdanlarıyla desteklediklerini gördüğümde çok şaşırmıştım. O gün, benim de kente, kent için çalışanlara bakışım değişti. Gerek kendi hayat düzenimdeki değişiklik gerek bu aydınlanma neticesinde kent için gönüllülük hayatıma girdi. Başka bir gün, Kasımpaşa’daki İBB binasına ilk gittiğimde hissettiklerimi anlatırım belki.
İstanbul hepimizin. Eşit, adil ve hak temelli bir yaşam için haklıdan, doğrudan, hizmet üretenden yana taraf olmanın önemli, hatta gerekli olduğu günlerden geçiyoruz. Çünkü İstanbul’da herkesin kamusal alanlardan eşit koşullarda yararlanmasını, şehir dışından gelen öğrencilerimin kiralarla yarışan yurt ücretleri ödememesini, daha ekonomik ve güvenli koşullarda konaklamasını, İstanbul’da karnı aç emekli, öğrenci, işsiz olmamasını, kültür varlıklarının bir zümreye değil, halka açılmasını, halkın yararına sunulmasını, Kanal İstanbul’un yapılmamasını istiyorum.