Lopez Obrador Meksika devlet başkanlığını oldukça ezici bir oyla
kazanarak 70 yıllık sağcı iktidarı evine gönderdi. Yeni Meksika
devlet başkanı daha önce 2000-2005 yılları arasında ülkenin en
büyük kenti ‘Ciudad de México’nun, yani nedense bizde İngilizce
adıyla ‘Mexico City’ diye bilinen başkentinin belediye başkanıydı.
‘Ciudat Mexico’ belediye başkanlığı, yani 29 milyon nüfusuyla
dünyanın büyük kentlerinden birinin başkanlığı, neredeyse bir
devlet başkanlığı gibiydi. Bu yüzden bu seçimin sonucunun ardından
da oldukça çok gürültü kopmuştu.
Peki Meksika’nın en büyük kentinin belediye başkanı, daha sonra
Meksika devlet başkanlığını nasıl kazandı?
Ya da bir benzeri olarak, Türkiye’nin en büyük kentinin belediye
başkanlığını kazanan -sanırım, muhtemelen, en azından bugün için-
İmamoğlu, muhtemel bir gelecekte, devlet başkanlığı seçimlerini
kazanabilir mi?
Meksika’da her tarafından yolsuzluk akan bir iktidar vardı. 70
yıllık Kurumsal Devrimci Parti-PRI hükümetleri, seçim hileleri,
siyasal katliamlar, linçler, gözaltında kayıplar, adam kaçırma,
politik suikastlar, eh tabii ki rüşvet ve kuşkusuz hukuk ihlalleri
ile bir politik! tarihe sahip. Sadece federal hükümet değil, eyalet
valileri de, kendi eyaletlerinde, kendi iktidarlarına yakışır bir
suç yönetimi izliyorlardı. Muhalif adayların saldırıya uğradığı,
bazen bir suç icat edilip yargılandığı, politik suikastlara kurban
gittiği ya da hatta kuşkulu trafik kazaları geçirdiği bir çok
eyalet vardı.
-Mesela bunlardan birinde muhalif adayın otomobiline çarpan bir
kamyon şoförünün cebinden, henüz kaza olmadan hazırlanmış, kazada
hatası olmadığına dair, bir trafik raporu çıkmıştı.-
Bir otobüs dolusu öğrenci, gözaltına alınıp kaybedilebiliyor,
polis operasyonlarıyla ele geçirilmiş, tonlarca, 1-2 kamyon kokain,
bir baskınla sahibine iade edilebiliyor ya da hiç ziyan edilmeden,
sadece el değişip, tekrar piyasaya sürülebiliyordu.
Bu saldırılardan, cinayetlerden ya da kazalardan sadece muhalif
adaylar değil, aynı partiden de olsa, bir şekilde ters düşen
politikacılar da payını alıyordu.
Böyle bir ortamda belediye başkanı seçilen Obrador’un
başarı hikayesindeki en önemli şey, yolsuzluklara karşı istisnasız
mücadele etmesiydi. Belki de dünyanın bu konuda en çok araştırılan
kişisi olan Obrador için, bir tane bile yolsuzluk ortaya konmadı.
Bu konuda çok hassastı. Mesela biri özel sekreteri olan, en yakın
iki yardımcısı için açılan, iki yolsuzluk dosyasının üstünü örtmeyi
bırakın, doğrudan üstüne giderek ikisinin de uzun yıllar mahkum
olmalarını sağladı.
Yani yolsuzlukla mücadele, Obrador’u devlet başkanlığına taşıyan
en belirgin yanıydı.
Herkes onun çok çalıştığına tanık oluyordu. Sabah saat 6.30'da
yaptığı basın toplantılarıyla ünlüydü Obrador. Meksika’da bardan
erken ayrılan gazeteci arkadaşa, ‘Ne o sabah Obrador’un basın
toplantısına mı gideceksin’ diye takılıyorlardı.
Bu arada emekliler, öğrenciler ve yalnız kadınlar, Obrador
yönetiminin sosyal yardımlarından en büyük payı alıyorlardı.
Özellikle eşit koşullarla dağıtılan öğrenci bursları sistemi ona
oldukça iyi puan kazandırdı.
Buna karşın kent merkezlerinde sokaklarda yaşayan yoksullara,
sokak satıcılarına, duvarları kirleten(!) grafitti sanatçılarına,
gecekondulara, toprak ve konut işgallerine karşı oldukça acımasızdı
Obrador. Ona göre bu tür topluluklar/mahalleler suçun da
merkezleriydi. Bu yüzden aynı zamanda kenti çevreleyen otoyollar,
tarihi merkezin mutenalaşması gibi, ‘kentsel dönüşüm’
marifetleriyle orta sınıfın da gözdesiydi.
O zaman -galiba kesin!- seçilmiş İstanbul belediye başkanı için
böyle bir gelecek mümkün mü sizce?
Meksika’nın yanında çok huzurlu(!) bir ülke olan Türkiye’de,
özellikle yolsuzlukla mücadelenin sırtına atlayan bir İmamoğlu,
Obrador olabilir mi?