Yaklaştıkça yaklaşan seçimlerin İstanbul’a, İstanbul’daki seçimlerin de İmamoğlu-Erdoğan maçına kilitlendiği herkesin malumu. Diğer illerdeki seçimler İstanbul’da ipi kimin göğüsleyeceğine göre “bahâ”lanacak. Rivayet o ki, Ankara’da Mansur Yavaş rekor oranla seçimi kazanacakmış; İzmir ise zaten çantada keklik. Lâkin kimin umurunda, illâ İstanbul: “Bu şehr-i Sitanbul ki bi misl ü behâdır” Bir sengine yek pâre yerel seçim fedâdır. Bir gevher-i yekpâredir İstanbul Karadeniz ile Marmara arasında, orada seçimi kazanmak “Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezâdır”
Evet, şeksiz şüphesiz ki şehr-i Sitanbul Türkiye’yi ve cihanı aydınlatan bir güneştir, bir hurşîd-i cihandır. Evet İstanbul Türkiye’nin finans merkezi, İstanbul muazzam bir ekonomi, İstanbul muazzam bir nüfustur. İstanbul Erdoğan’ın gözbebeği; CHP içinse bir kere daha elinde tutarak 2028’e dek “İsyan-bul”a çevirmeyi deneyeceği bir siperdir. Hadi İstanbul’dan bir İsyan-bul çıkaramadı diyelim; İstanbul’u almak CHP için -hiç değilse- “yıkılmadım ayaktayım, dertlerimle başbaşayım” diyebilmenin mihenk taşı olacaktır. Velhasıl, iktidar için de CHP için de kazanmaktan öte “kaybetmenin maliyetini ödemekte hayli zorlanacakları” bir şehirdir İstanbul. Seçimi, ergen-sırıtışlı Murat Kurum kazanırsa kurum kurum iktidara kurulacak olan “Cumhur Politik Simbiyozu”nun küçük balıkları da pek bir hevesliler İstanbul’a. E, az bir şey mi kılını kıpırdatmadan kazananların sofrasında oturmak.
Merhum Millet İttifakı'nın mahdumları ise seçimlerde kendi ağırlıklarını tartma sevdasındalar. “Benimki kaç okka” acep diye sersem sepelek meydan gezen CHP’den maada “beşi bir yerde”nin güzide başkanları, nedense bana Cemal Madanoğlu’nu hatırlatıyorlar. O da darbe yapmak için gerekli nitelikleri başka şeylerini tartarak bulma sevdasındaydı; mateessüf bulamadı da.
Oysa yaklaşan yerel seçimleri İstanbul’daki, İstanbul’da da Erdoğan ve İmamoğlu arasındaki bir melhame-i kübraya çeviren iklimin yukarıda anlattıklarımdan farklı olduğunu düşünüyorum. Ne İstanbul’un finansal, tarihsel vb. önemi, ne şu ne bu. Burada belirleyici olan 2028 Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’dir.
2023 Mayıs ve Haziran’ındaki ezici galibiyetinden sonra ikinci kez İstanbul’da seçimleri kazanarak Murat Kurum’u İstanbul’a “umum müdürü” olarak tayin edebilecek bir Erdoğan, bir taşla birden fazla kuşu vurma imkanına kavuşacaktır. İlk olarak, Tellioğlulları’nın ikinci kez Seferoğulları’na yenilerek Yeşil Vadi’yi kaybetmesiyle sadece Tellioğlulları için değil tüm toplumsal muhalefet için şenlik dağılıp bir acı yel kalacak bahçede yalnız; o mahur beste çalacak ve müjganla biz ağlaşacağız. Dostlar gidecek, şölen bitecek ne eski heyecan ne hız kalacak, bir tek kederli yalnızlığımız, o da sıralı sırasız. Şaka bir yana İstanbul’un kaybı tüm toplumsal muhalefetin “umutlarını” ve “iştiyakını” seçim meydanlarına bırakarak teslim olmasına da yol açacaktır.
Erdoğan’ın İstanbul’u fethi ile -ikinci olarak- CHP’deki çarşı pazarı afad karışacaktır. 1 Nisan sabahı şafak söker sökmez eski defterler karıştırılacak, CHP Celâlî’si homurdanmaya; CHP’li Yeniçeriler Söğütözü’de kazan kaldırıp kelle isteyemeye; zaten gaza gelmeye mütemayil Kılıçdaroğlu liderliğinde bir huruç ale’s-sultan tertip edilmeye başlanacaktır. E, Gargamel sevinmez mi The Smurfs’ların bu hâl-i pürmelâline; elbet ya, varıp yanı başına müttefiki Azman’ın, kutlayacaktır bu zaferi de tebessümle.
İstanbul’u kazanacak Erdoğan’ın tek kurşunla vuracağı üçüncü kuşu anlatabilmem az biraz zahmetli; izninizle biraz geriye dönelim. Bugün İmamoğlu’nun yakasında duran “şeytan tüyü” 2014’te Selahattin Demirtaş’ın yakasında duruyordu. İmamoğlu o zaman İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü’nden henüz mezun olabilmiş, Beylikdüzü Belediye Başkanlığı’na henüz seçilmiş, 43-44 yaşlarında bir benî-adem; Selahattin Demirtaş ise kıvrak zekası, keskin dili, dili kadar bileyli sense of humour’u ve dimdik duruşuyla, sadece Kürtlerin değil, Türk solunun önemli bir kısmının da teveccühüne mahzar olmuş bir politik liderdi. Mart 2015’te TBMM’de grup toplantısına çıkıp da politik tarihimizin en kısa Meclis grup toplantısını yapıp “Sayın Recep Tayyip Erdoğan HDP var oldukça, HDP’liler bu topraklarda nefes aldığı sürece sen başkan olamayacaksın. Sayın Recep Tayip Erdoğan, seni başkan yaptırmayacağız, seni başkan yaptırmayacağız, .” diyerek kürsünden indiğinde sadece HDP gurubu değil, Türkiye siyaseti de sallanmıştı. 2014 yılının ağustos ayında ilk defa referandum yoluyla yapılan cumhurbaşkanlığı seçimine katılan üç adaydan biri olan Selahattin Demirtaş, yüzde 9.76 oy alarak üçüncü sırada kaldı. Üçüncü oldu olmasına ama kimsenin Erdoğan’ın kazanacağına da, Ekmeleddin İhsanoğlu’nun ikinci olacağına da şüphesi yoktu; Ne kazanan Erdoğan konuşuldu o seçimlerde ne de kazanacağı arzu edilen Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kazanamaması. Tüm gazeteler “Selo”nun nasıl olup da bu oyu aldığını konuşmuştu.
Erdoğan, 4 Kasım 2016'da Demirtaş’ı tutuklattırdı; o gün bu gün Demirtaş’ın karizması bitmedi, Demirtaş’ın şeytan tüyü yakasından düşmedi; Demirtaş’ın karizması da, o şeytan tüyü de nadasa kaldılar. Bu süreç kabataslak İmamoğlu’nun da yükseliş dönemine denk geldi. İmamoğlu Beylikdüzü Belediyesi’nden İstanbul Belediye Başkan adaylığına terfi etti. Kıl payı kazandığı seçimlerin iptali, İmamoğlu efsanesinin perçinlenmesine de zemin hazırladı. AKP, İmamoğlu’nu bitirmeye çalışırken, yepyeni bir toplumsal fenomen yarattığını kısa sürede anladı. 2023’e doğru gelinirken, Akşener’in İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Adaylığı önerisi CHP’den kabul görmese de Mansur Yavaş ve İmamoğlu müstakbel Cumhurbaşkanı Yardımcıları olarak kitlelerin önüne çıktılar. İmamoğlu belagati, değil Altılı Masa’nın beş lideri ve diğer müstakbel cumhurbaşkanı yardımcısı adayı Mansur Yavaş’ı ve hatta Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu bile aştı. İmamoğlu gittiği yeri coşturmayı, retoriği kullanmayı bildi. Belagati hâmâkata çevirerek eline yüzüne bulaştıran Meral Akşener’in aksine İmamoğlu, önüne düşen tarihsel fırsatı hayli iyi kullandı.
2023 Mayıs-Haziran’ındaki yenilgi de İmamoğlu’nun yükselişini durduramadı. Kemal Kılıçdaroğlu’nu koltuğundan indirttirilip, Özgür Özel’in CHP Genel Başkanı seçtirttirilmesi sürecinde parti içinde (ikinci değil) bir-buçuğuncu-adamlığını pekiştirdi. “Bir-buçuğuncu-adam” lafı latife değil; geçtiğimiz hafta parti içinde CHP Afyon Belediye Başkan Adayı Burcu Köksal gerzeğinin sebep olduğu zırvalığı toparlama işinde de İmamoğlu’nun parti içinde en az Özgür Özel kadar etkili bir isim olduğunu gördük.
Recep Tayyip Erdoğan: Türkiye’nin son 30 yılına damgasını vuran, bin bir dalavere dubara ile üçüncü kere ikinci defa aday olan, kariyerinin ikinci baharındaki, 2028’deki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 74. yaşını kutlayacak olan ve yepyeni bir anayasa yapılmadıkça ve/ya yepyeni bir katakulli organize edilmedikçe artık siyasi hayatının son yıllarını yaşamakta olan bir lider gibi görünse de kendini iktidara mahkum eden, mecbur bırakan bir lider.
Erdoğan’ın eli de çok güçlü değil. İlk başta yukarıdaki paragrafta yazdığım hususlar var. İkinci olarak da İmamoğlu. İmamoğlu yeniden seçilir ve İstanbul yeniden kaybedilirse, yeni bir anayasa yapmak ve onu referanduma götürmek de çok riskli hale gelecektir. Yeni bir anayasa yapılmazsa da Erdoğan’ın bir kere daha aday olması hayli zorlaşacaktır. Üstelik İstanbul’a tayin edilmesi planlanan Murat Kurum’un da istenilen performansı gösterdiğini, Cumhur İttifakı’nın oylarını arkasına alarak, darmadağın olan Millet İttifakı üyelerinin hırsları arasından sıyrılıp kolayca Büyükşehir Belediye Başkanı seçilebileceğini söylemek de zor görünüyor.
Seçim daha yeni başlıyor gibi. Erdoğan’ın da, İmamoğlu’nun da işlerini şansa bırakacaklarını, “yâ nasip!” diyerek tevekkül edeceklerini düşünüyor musunuz? Bekleyelim görelim, “Mevlam neylerse güzel eyler”miş.
Keyifli günler…