Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş’ın “azıcık hatırım varsa…” çağrısı, gür sesli bir yanıt buldu. HDP’nin “yaşından utanmadan” aday olan Ahmet Türk’le Mardin’i, Emine Erdoğan’ın memleketi Siirt’i, İYİP’in MHP lehine çekildiği Iğdır’ı kazanmasının da keza simgesel önemleri büyük.
Türkiye haritası yeniden, özüne döndü, gerçekten mozaik oldu. Anamuhalefet CHP, üç büyükşehir, kıyılar ve başkentin çevre illeriyle “tutunma” alanlarını genişletti. HDP, özellikle Kürt seçmen indinde organik varlığını yeniden tescilledi, seçmeni ise ne denli siyasi özdisipline sahip olduğunu kanıtladı. İYİP, pek istediğini alamadı, bekleneni veremedi. MHP, AKP’ye muhtaç değil, aksine AKP’yi iktidarda tutan bir performans sergiledi. Belediye meclis oylarına bakılırsa, AKP ve Erdoğan da hedeflediği güçlü güvenoyu tazelemeyi gerçekleştiremese de, iktidarına olası tehdidi öteledi.
Erdoğan’ın her gün meydanlardan, ekranlardan zihinlere çaktığı “beka” söyleminin işlemediği görüldü. Buna karşılık, anamuhalefetin işsizlik, ekonomik krizin faturasının kesilmesi beklentisinin de henüz tam karşılığını bulmadığı anlaşıldı. Bu durum, bir yandan AKP’nin “öne kaçış”, tedavi yerine teselliyle yetinme siyasetinin, “doğal sonuna dek” süregideceğini gösteriyor. Beri yandan, anamuhalefet “meyvenin olgunlaşıp, kucağına düşmesini” bekleyeceği, erken genel seçim hesaplaşmasını henüz dayatmaya çalışmayacağı yönünde bir yaklaşım sergiliyor.
HDP, tüm acımasız baskılara rağmen, bu sınavdan da yüz akıyla çıktı. Kayyumlara verilen illeri, ilçeleri geri aldı, Türkiye’de olmayan Kürdistan’ın simgesel başkenti Diyarbakır’da oy oranını yüzde 55’ten, 63’e çıkardı. 81 ilde topu topu (eşbaşkanlar hesap dışı bırakılırsa) dört kadın başkanın çıktığı seçimde, o dördün yarısının HDP’den olduğunun da altı çizilmeli. Edirne Cezaevi’nde tutuklu bulunan Selahattin Demirtaş’ın “azıcık hatırım varsa…” çağrısı, gür sesli bir yanıt buldu. HDP’nin “yaşından utanmadan” aday olan Ahmet Türk’le Mardin’i, Emine Erdoğan’ın memleketi Siirt’i, İYİP’in MHP lehine çekildiği Iğdır’ı kazanmasının da keza simgesel önemleri büyük.
Erdoğan’ın gerek İstanbul, gerek Ankara’da yaptığı seçim sonrası konuşmalarında Doğu ve Güneydoğu bölgelerinden çıkan sonuçlardan hoşnutluğunu vurgulaması ilginç. Zira, buralarda Muş, Ağrı ve Şırnak var hanesine yazılabilecek. Ağrı (Savcı Sayan) bir tarafa, Muş’ta Sırrı Sakık daha önce Ağrı’da olduğu gibi bir oy savunma mücadelesi veriyor. Zaten yedi ilçesi olan Şırnak’ta ise Cizre, İdil, Silopi açık ara HDP derken, merkez ilçenin kendi nüfusundan boşaltıldığı anlaşılıyor. Dolayısıyla orası için ancak bir Pirus Zaferi’nden söz edilebilir. Sanırım Erdoğan haritaya Kuzey Suriye gibi bakıp, HDP oylarının çok olduğu illerin bitişik bölge gibi görünmeyip, Bitlis ve Şırnak ile, Ağrı ile kesintiye uğramasından mutlu, dediği o.
Ötesi, HDP’nin CHP’nin koyduğu “yedide yedi” (Adana, Mersin, Antalya, Bursa, Ankara, İzmir, İstanbul) iddiasına en yaşamsal katkıyı yaptığı gerçeği. Bu katkıya şimdilik bir kuru teşekkür dahi çok görülmüşe benzer. Öyle de olsa, HDP’nin, Kürt seçmenin, Demirtaş’ın etrafından dolaşan herhangi bir seçim stratejisinin yurt sathında zafer getirmeyeceği yeniden kanıtlandı. Bu bakımdan, “HDP bölücü değil aksine, Türkiye’nin çimentosudur” desek, herhalde yanılmış olmayız. Demokrasimiz ileri gidecekse, HDP’nin “ortak yaşam, ortak vatan” şiarıyla ileri gidecek.
Yurt dışından içeri bakacak olursak, aşırı sağ popülizmin kara bulut gibi yükseldiği bir dönemde, bizim yerli ve milli seçimlerle eş zamanlı olarak Slovakya’da yolsuzlukla mücadeleyi öne çıkaran Zuzana Caputova’nın seçilmesi ve Ukrayna’da siyasi geçmişi olmayan komedyen Volodymyr Zelenskiy’nin ilk turu önde bitirmesi nadir olumlu gelişmelerden. Aynı gözle, İmamoğlu’nun, İstanbul il başkanlığının ve akademisyen danışman kadrosunun da uzgörülü ve rekabetçiliğe cevaz veren katkısıyla biçimlenen adaylık ve kampanya süreçleri de öyle güzel bir öykü.
Artık İmamoğlu’nun içine yazılmayacağı bir denklemin, en azından CHP’de, yazılamayacağı açık. Alper Taş’ın Beyoğlu gibi bir ilçede aldığı sonuç da, kişilik, kampanya ve iletişim stratejileri bakımından dersler barındırıyor, umarım ıskalanmaz. Kırklareli’nde Mehmet Kesimoğlu’nun seçilen tek bağımsız aday olması not edilmesi gereken başarı. Benim görebildiklerimden bir başka bağımsız Erhan Usta da seçilemese de Samsun’da sonuca doğrudan etki etmiş gözüküyor. Avcılar’da ülkenin biricik engelli başkanı olarak seçilen Turhan Hançerli (CHP) de kutlanmayı hak ediyor. Muğla’da Kocadon’un, Şişli’de Sarıgül’ün yenilgileri de tersten göstergeler. İzmir ve Kadıköy gibi “kalelerde” CHP adaylarınca kazanılan rahat zaferlerin hedeflerin altında kalıp, kalmadıkları da, kaldılarsa nedenleri de sorgulanmalı.
İçeriden yurt dışına bakacak olursak, seçim bittikten sonra Erdoğan’ın önce İstanbul’da “diplomasi ve askeri gücün birlikte kullanılacağını ama terör örgütlerine nefes aldırılmayacağını”, ardından Ankara’da “Fırat’ın doğusu’na harekattan vazgeçilmediğini” vurgulaması göze çarptı. Bu siyasa alaşımlarının belirlenmesinde ekonomik daralma kuşkusuz başat etkenlerden olacak. Zira, Erdoğan’ın kendi ağzından çıkan “domates, patlıcan mı, mermi mi” ikilemi masanın ortasında duruyor.
Seçimin ardından, “Erdoğan mı rahat, Kılıçdaroğlu mu” sorusu da soruluyor. Bir yanda özellikle belediye meclislerindeki oy dağılımına bakarak kabaca 52/48 üstünlüğünü korumuş Erdoğan, karşısında koyduğu yedide yedi hedefine 6/7 (Bursa hariç) ulaşmış Kılıçdaroğlu. İstanbul’dan çıkıp, Ankara’ya geçen Erdoğan; ama Ankara’dan çıkıp (Adalet Yürüyüşü’nde yaptığı gibi) İstanbul’a gelip, İmamoğlu ve Kaftancıoğlu’nun yanında kareye girmeyen; İmamoğlu’nun “ben kazandım” dediği anlarda “İmamoğlu’nu İstanbul’a belediye başkanı yapacağız” söylemini yeğleyen; Yavaş’ın yanında otobüse çıkan Kılıçdaroğlu.
Değinmesem hatırları kalır: AA’nın ve YSK’nın düştükleri pespaye haller de unutulmayacak. Seçim ittifakları zorunlulaşıp, kalıcılaşırken; ne iktidarın ne muhalefetin seçim öngörmediklerini de yineleyelim. İmamoğlu’nun nefesiyle can bulan muhalif seçmen bu eğilime razı gelir mi, onu ömrümüz varsa ve özgürlüğümüz kalırsa yaşayıp, birlikte göreceğiz. Ayrıca Erdoğan, her yürüttüğü kampanyada yengileri kendi hanesine yazdı, yenilgilerin faturasını çevresindekilere kesti. Öfke nöbetlerinin ceremesini ise bizler hep birlikte çektik. Bu kez de farklı davranacağını düşündürecek bir emare göremiyorum.
Ben çizebilsem, cemile kabilinden ve yeni bir dönüşüm umudunu resmetmek adına, Demirtaş’ın cezaevinde çizip paylaştığı kızıl gerdanlı minik kuşun bir kafesten uçup, yemyeşil bir ulu ağacın dallarına konarak, bahar coşkusuyla özgürce cıvıldadığı ve farklı farklı kuşlar gelip aynı ağacın dallarına konarken, ağacın da dallarının ve köklerinin yayıldığı bir kısa anime film yapar, sosyal medyaya koyardım. Dayanışmayla kalın: Gelecek çoğunlukta, kafa saymakta değil, çoğulculukta. Henüz beklenen değişim gerçekleşmedi, ama dönüşümün değilse de mutasavver değişimin yol işaretleri belirdi.