İmamoğlu'nun yapması gereken 7 şey

Başkan İmamoğlu artık belediye meclis toplantılarını, sürekli olarak yönetmekten, hatta katılmaktan vazgeçmelidir. Her toplantı arenada, seyirciler önünde gerçekleştiğinden, her şey doğru olsa bile bıktırıcıdır. Bu bir ‘bizim başkan çok çalışıyor’ imajı yerine, ‘bizim başkan iyi konuşuyor’a dönüşür...

Metin Yeğin myegin@gazeteduvar.com.tr

1- Zaman çok hızlı ilerliyor. İkinci seçimin ‘vurucu’ etkisi kendisini bir süre sonra kaybettirecek. Bu yüzden her geçen günü, zamanı İmamoğlu sürekli cebinden yiyor. Bir şeyler yapılıyor olsa bile, -ki böyle bir şeyi ben bilmiyorum- bunun dışarı yansımadığı kesin. Bana göre ‘cüretli-yani etkili’ bir şeyler yapabilmesi için zaman, en fazla zaman okulların açılış tarihi, Eylül ortasına kadar olan bir süre. Yoksa yerleşik iktidar, doğrudan ve dolaylı olarak, okul tatilinin bitmesiyle havada boş boş gezen ‘güzel günler’ iyimserliğini, tıkanmış İstanbul trafiğine, iki damla yağmurda sele dönüşecek sokaklara terk eder, gider.

2- İmamoğlu’nun en büyük kozu, İBB’de gerçekleşmiş olan yolsuzlukların açığa çıkartılmasından başka bir şey değildir. Daha önce yazdığım gibi kurumsal yolsuzluğun, şiddetin ve hukuksuzluğun çok daha dehşetli olduğu Meksika’da, başkent Ciudad Mexico’da belediye başkanı olan Obrador’u Meksika devlet başkanlığına taşıyan, bundan başka bir şey değildir. Yolsuzlukla mücadele konusunda hiçbir taviz vermeyen Obrador, kendisine en yakınlarının mesela bir yardımcısının, özel kalem müdürünün bile soruşturulmasını ve mahkum edilmelerini sağlamıştır. Bu yüzden hemen mesela ‘Yolsuzluğa karşı sıfır tolerans’ gibi bir programı açıklamalıdır. Bu araştırmalar meğer ki başlamış olsun, bu bir şeyi değiştirmez. Arkasında kamuoyu gücü olmayan hiçbir yolsuzluk soruşturmasından hayır gelmez. Özellikle yargı bağımsızlığı iktidarın boyu kadar olan ülkelerde…

3- Yolsuzluğa karşı, tanınmış, iyi bilinen hukukçulardan ve mali denetçilerden oluşan bir olağanüstü komisyona yetki vermeli, kim olursa olun her türlü yolsuzluğa karşı bu komisyonu işler hale sokmalıdır. Mesela adı, ‘İstanbul Belediyesi Yolsuzluk ile Mücadele Komisyonu’nun çalışmaları sürekli kamuoyu ile paylaşılmalı, komisyon gerçek ve tarafsız bir araştırmanın simgesi olarak öne çıkmalıdır.

4- İmamoğlu bile komisyon araştırmalarını kamuoyu ile birlikte öğrenmeli, ‘Yolsuzluk ile Mücadele Komisyonu’ bağımsız denetleme kurumu olarak, polisiye filmlere konu olacak düzeyde, bir koruma halesine sahip olmalıdır. Yoksa kim iktidar havuzunda ayakta durabilir! Meşruiyet sadece gerçek ile değil, simgesel yeni ritüellerin etkisiyle sağlanabilir.

-Belki size garip gelecektir ama gerçek ancak görüntünün gücüne dayanarak ayakta durabilir.-

5- Başkan İmamoğlu artık belediye meclis toplantılarını, sürekli olarak yönetmekten, hatta katılmaktan vazgeçmelidir. Her toplantı arenada, seyirciler önünde gerçekleştiğinden, her şey doğru olsa bile bıktırıcıdır. Bu bir ‘bizim başkan çok çalışıyor’ imajı yerine, ‘bizim başkan iyi konuşuyor’a dönüşür ki bu, en küçük bir trafik tıkanıklığında, metro elektrik kesintisinde, yolcular arasındaki ilk kırılacak muhabbete olur. Obrador’un, her gün, sabahın saat altısında yaptığı basın toplantıları gibi ‘adam çalışıyor’ efsanesi yerine, ‘salon başkanı’ yakıştırması pek iyi olmaz herhalde.

-Meclis toplantısına, mesela bir kanalizasyon tamiratının başında duran biri olarak görüntülü bağlanan başkanı kim tutabilir?-

6- Hâlâ üstünden atamadığı 'iktidar ile birlikte çalışabilirim' hayalini yeniden tanımlamalıdır. ‘Herkesle çalışabilirim ama yolsuzluk yapanlarla asla’ mesela bunun yerine konulabilecek bir şey olabilir. Geriye bir şey kalır mı buna emin değilim ama iktidar ile mücadele etmeden iktidar olunabilir mi?

7- Belediye sadece kendine yüklenen, yapılması gereken işlerin yanında mutlaka ‘cüretli’ işler yapmalıdır. Yani olağanüstü şeyler yapmadan, olağan iktidar ortadan kaldırılabilir mi? Bunun manası, mevcut İstanbul Belediye Başkanı'ndan, neoliberal yatırımları yapmamasını, büyük şirketlere ihaleler verilmemesini, kentsel dönüşüm projeleri sürdürmemesini filan beklemiyorum tabii ki. Fakat mesela İstanbul Belediyesi gıdada, ‘Bu ürün ekolojiktir’ denetimi yapabilir. Bu hem İstanbul sınırları içinde hem de diğer kentler için, doğrudan bir ilişki ağı doğurması, ulus ötesi sertifika şirketlerini kenara süpürmesi, cüretli-çarpıcı bir şeyi kendi sınırları içinde gayet güzel, masrafsız ve doğrudan halkın sağlığını düşünerek yapması demek değil midir?

Bütün yazının başına, bence diye eklemem gerekiyor muydu bilmiyorum…

Tüm yazılarını göster