Şafak vakti bir kayıkla Marmara Denizi’nden bir kıyıya yanaşıyoruz. Hava grimsi, biraz ürpertici bir serinlik var, deniz şimdilik düz. Önümüzde ihtişamlı bir saray beliriyor, hemen yanaştığımız yerde başlayan saraya çıkan mermer merdivenler... Sarayın İskele Kapısı’na doğru çıkıyoruz, imparatorluk iskelesinden heybetli kapıya doğru yürüyoruz. Kim bilir, denize doğru bakan pencerelerden birinde belki de imparator gelişimizi izliyordur... Seninle biz, bugün Roma’dan daha ihtişamlı bir Doğu Roma olabilirdik İstanbul...
Ne de olsa Roma İmparatorluğu’nun hükümdarı sendin. Hükümdarken de dertlerin bitmedi ya zaten, taht kavgaları, dini tartışmalar, bir kırılıp saklanıp bir ortaya çıkarılan ikonalar, acımasız kana susamış imparatorlar, akıllı ve merhametli imparatorlar, oğlu adına imparatorluğu yöneten imparatoriçeler, aileden gelen imparatorlar, savaş alanından çıkıp gelmiş, bir hiçken yükselmiş imparatorlar, her gözden düşen imparatorun gönderildiği Prens Adaları, saçları kazınıp manastıra kapatılan sonra tekrar iktidara yürüyen imparatoriçeler, mor renge doğan soylular, Latinler, sonra Osmanlılar... Derken depremler, yağmurlar, seller, değişen zamanlar... Bugün eski sarayların, kiliselerin yerinde yeller esse de, hala içinde neler neler barındırıyorsun İstanbul...
BİLİNMEDİK HAZİNELER
Önemli olan ah etmek değil, elindekinin kıymetini bilmek. Okumak, araştırmak, farkında olmak, hikâyeyi anlatmak, başkalarına da bu güzel hikâyeleri nasıl anlatabilirim diye düşünüp çaba sarf etmek. Çabalarını çok takdir ettiğim İBB Miras ekibi, bu kez de Bukoleon Sarayı’nı bizlere geri kazandırmak için çalışıyor. Bukoleon Sarayı, Βουκολέων, Marmara Denizi kıyısında, Hipodrom'un güneyinde, Aya Sergios ve Bachos Kilisesi'nin doğusunda, bugün Cankurtaran ile Kumkapı arasındaki Çatladıkapı mevkiinde, Küçük Ayasofya’nın hemen doğusunda, Kennedy Caddesi’nin üzerinde. Miras ekibi el attığında bir harabe olsa da UNESCO’nun Dünya Mirasları listesinde Bukoleon Sarayı. Hani biz hayallerimizde İskele Kapısı’ndan girdik ya, imparatorların limandan gelen ziyaretçilerini karşıladığı kapıdan; diğer bir kapısında ise aslan heykelleri bulunuyor.
Bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde görebileceğiniz, kapısında duran aslan heykellerinin de referansıyla, buko-leon boğa ile aslanın mücadelesinden doğuyor Bukoleon Sarayı’nın adı. Diğer bir boğazın girişindeki deniz feneri, Pharos Kulesi vari ve son olarak da bir sarnıç. Bugün sekiz buçuk metreye varan bir kazı çalışmasıyla sarayın özgün seviyesine ulaşılmış. Bugüne kadar -muhtemelen toplu bir katliama kurban oldukları düşünülen- yedi iskelet, İstanbul’un en eski çeşmesi, varlığı bilinmeyen türlü türlü buluntu ve heykel, kazdıkça ortaya çıkan odalar, anıtsal kemerler, imparatorun resmi ziyaretçileri karşıladığı, bugün sizin kazı çalışmaları sayesinde üzerinden imparatorlar gibi yürüyebileceğiniz basamaklar ortaya çıkıyor ortaya ekip çalıştıkça.
Sarayın batı cephesi 1870’lerde Rumeli Demiryolu Hattı’nın yapımı sebebiyle tamamen yıkılıyor. Bugün kullanılmayan demiryolu hattında da kazı çalışmaları yapılabilecekken, ne hikmetse (...) Ulaştırma Bakanlığı izin vermiyormuş. Denize sıfır sarayın önünden bir de karayolu geçince, bir taraf da hem toprak hem sular altında kalmış. Yine de devam eden kazı çalışmaları sayesinde, yakında Bizans imparatorlarının denizi seyrettiği seyir terasından biz de denizi seyredebileceğiz Bukoleon kazısının dönüşeceği açık hava müzesinde...
Peki ya kimler izledi Boğaz’ın sularını bu seyir terasından? İlk inşaası biraz muamma ama kimilerine göre II. Theodosius (408-450) tarafından, kimilerine göre İran’dan kaçıp gelen ve II. Theodosius’a sığınan Sasani Kralı’nın oğlu, Hürmüz, nam-ı diğer Hormisdas tarafından yaptırıldığı için Hormisdas Sarayı olarak anılırmış başlarda. Saray daha sonra Justinianus Evi olarak anılmış. İmparator Justinian (518-527), sansasyonel eşi İmparatoriçe Theodora ile buraya yerleşmiş. Burada bir Theodora parantezi açalım, Theodora, Doğu Roma gösteri dünyasının çok ünlü bir aktrisi, güzelliği dillere destan, pek fettan ve pek çapkın bir kadınmış. Theodora’ya sırılsıklam aşık olan Justinian’ın Roma kanunlarına göre senatörlük seviyesindeki olduğundan bir aktrisle evlenmesi kesinlikle yasakmış.
Aşkı kanunları delen Justinian, Theodora ile evlenebilmek için Constatine döneminde konulan kanunları değiştirip Justinian kanunlarını getirmiş ve Theodora’yla evlendiği gibi imparatoriçenin gayri meşru kızını da daha sonra eski imparatorlardan birinin akrabası ile evlendirmiş. Bu büyük aşk evliliği sonrası, saray daha sonra imparatorlar Theophilos (829-842) ve Nikephoros Phokas (963-969) olarak anılan II. Nikiforos’a ev sahipliği yapmış. Bir asker olan II. Nikiforos, sarayı koca koca surlarla çevirince imparatordan hoşnutsuz olanlar saraya "tiranın akropolü" demeye başlamışlar. İmparator ise, 'amaan onu bunu mu dinleyeceğim?' diyerek, kafasını dinleme amaçlı, sarayın üst katında bir avlu içinde özel bir bahçe yaptırtmış.
Bahçe sarayın dışından görünemezmiş, duvarlar da penceresizmiş; asma bahçelerinde gezinen imparatorun sakinliğini hiçbir şey bozamazmış. Surları, bahçesi derken Ege sayfiyesi havası almaya başladığımız Bukoleon, imparatorların ana sarayı olmaktan yazlık saraya doğru evrilirken zamanla bugün Sultanahmet'in bulunduğu yerden Kennedy Caddesi'nin geçtiği sahile kadar dev uzanan, avlular, taht salonları, arzhaneler, kiliseler, dua odaları, bahçeler, su kuyuları, kaplıcalara ev sahipliği eden Büyük Saray kompleksinin bir parçası olmuş. Saray zamanla bugün ayakta olmayan Blaherne Sarayı’nın inşaası sebebiyle imparatorlara ev sahipliği görevini devretse de resmi önemini korumuş ve Selçuk Sultanı II. Kılıç Arslan’dan Kudüs Kralı Amalric’e, Bizans’ın bitmeyen dini tartışmalarının yürütüldüğü kilise konseyine kadar birçok önemli ismi ağırlamış.
En son Haçlı Seferleri sırasında bir Latin İstilası da gören saray, zamanla kaderine terk edilmiş. Bugün tekrar buradayız, sahil kıyısından sana bakıyoruz Bukoleon ve seninle 21. yüzyılın çocukları olarak kavuşmayı bekliyoruz.
*Bukoleon Sarayı restorasyon çalışma alanını uzman eşliğinde ziyaret etmek için İBB Miras hesaplarını takip edebilirsiniz.