İmralı Cezaevi’nin sosyalist müdürü: Nazilere karşı gerilla!

İmralı Cezaevi Müdürü Esat Adil Müstecaplıoğlu, Naziler Türkiye'yi işgal ederse ne yapılması gerektiğini de düşünüyordu... Bulduğu çare gerilla savaşıydı!

Abone ol

Barış Avşar    bavsar@gazeteduvar.com.tr

Maden işçileri çalışma koşullarının kötülüğünü ve ücretlerinin düşüklüğünü protesto etmek için yürüyorlardı... Kurşun madenlerindeki üretim neredeyse üç katına kadar artmıştı ancak koşullar değişmiyordu. Dünya piyasalarında kurşun fiyatlarındaki düşüş onları da vurmuştu. Ürettiği şeyin dünya piyasalarında fiyatı düşmüşse öldür Allah işçinin yüzü gülmezdi çünkü! Fiyat arttığında güldüğü de pek görülmüş değildi ya, neyse… Balıkesir merkeze 30 kilometre kala durdular. Önlerinde askerler vardı. Onlar askerler olsa da durmayacaklardı aslında. Bu, ‘açlık yürüyüşü’ydü çünkü... Açlığın sonu da ölüm değil miydi? Ama biri onları durdurdu. İşçinin, hele de hakkı hukuku için eylem yapan işçinin kanının boşa akmaması, buna izin verilmemesi gerektiğini bilen biri: Esat Adil Bey…

‘İLK’LERİN SOSYALİSTİ

“İki buçuk yıl Nâzım’ın sıcak elini sıktım. Üzerimde ödenemez hakkı vardır. Onun yazdığı temyiz dilekçesiyle cezamdan altı yıl indirildi. İmralı Cezaevi’ne naklimi de o sağladı. O zamanlar İmralı’nın müdürü Esat Adil Müstecaplıoğlu idi. Nâzım’la arkadaştılar. İmralı’nın geniş bir kütüphanesi olduğunu, orada güzel kitaplar okuyabileceğimi söyledi. Gerçekten iyi kitaplar okudum orada. Müstecaplıoğlu’nun da yardımlarını gördüm.”

Esat Adil Müstecaplıoğlu

Sıradan bir katil olarak girdiği cezaevinde Nazım Hikmet’le tanışıp dışarı şair olarak çıkan İsmail Başaran, İmralı Cezaevi’nin kurucu müdürü Esat Adil Müstecaplıoğlu’nu böyle anlatır. Kurtuluş Savaşı yıllarında memleketi Balıkesir’de Kuvayi Milliye gazetesi 'İzmir’e Doğru'da işçi olarak çalışan Esat Adil, savaştan sonra Ankara’da hukuk fakültesini bitirir. Bununla da yetinmeyip Brüksel’e gider, ceza ve ıslahevleri üzerine eğitim alır. Burada karşılaştığı sosyalistlerden de çok şey öğrenecektir. Kuvayi Milliye’nin ilk direniş merkezlerinden birinde başlayan hayatı sonrasında da hep 'ilk'lerle devam edecektir: Yeni cumhuriyetin ilk hukuk öğrencilerinden biri, fakültedeki ilk öğrenci derneğinin kurucusu ve başkanı, ilk kez yurtdışında eğitim alan öğrencilerden biri, Türkiye’ye döndükten sonra memleketin sosyalizm üzerine kitaplar basan ilk yayıncılarından biri, 1942’de bir eski kiliseden bozma İmralı Cezaevi’nin ilk müdürü, çok partili hayata geçildikten sonra ilk sol parti olan Türkiye Sosyalist Partisi’nin kurucusu…

YA NAZİLER KAPIYI ÇALARSA?

Esat Adil Müstecaplıoğlu’nun müdürü olduğu İmralı Cezaevi’nin ilk misafirleri 50 kadar cinayet mahkûmuydu... Ve Nazım’ın Bursa Cezaevi’nde mahpus olarak yaptığını o burada müdür olarak yapmaya çalışıyordu: Ne yapmış olursa olsun ‘içerideki’ insanlara iyi muamele edilmeliydi. Aksi insanlığa sığmazdı. Ancak cezaevi müdürü olarak sadece içerideki mahkumlarla ilgili değildi, Naziler tarafından esaret altına alınmaya çalışılan ‘dışarıdaki mahkûmlar’ için de bir şeyler düşünüyordu! Nazilerin ilerleyişi bir gün Türkiye’nin de kapısını çalabilirdi... Bu nedenle arkadaşlarıyla birlikte muhtemel bir Nazi işgaline karşı hazırlıklı olmak için Mudanya dağlarında bir direniş gücü oluşturmaya da çalışıyordu. Ki böyle bir şey yapmak büyük riskti. Çünkü Türkiye örtülü olarak da olsa savaşta Almanları destekliyordu. Ki zaten Alman işgalleri nedeniyle ticaret yapılabilen tek ülke de Almanya'ydı! Ama Esat Adil ve arkadaşları Mudanya'da bir gerilla direnişi için insan, silah ve malzeme biriktirmeye devam etti.

1945’te yine devletten ayrılarak bu kez Türkiye Sosyalist Partisi’ni kuracaktı. 1933’te Balya kurşun madeni işçilerinin yürüyüşünde askerin kesin ateş açma emri aldığı haberini duyunca kanları boşa akmasın diye kendi örgütlediği eylemi durduran Esat Adil, 1949’da bu kez tarihimizin en acı sayfalarından birinde kanı akıtılan arkadaşı Sabahattin Ali’nin ölümünü aydınlatmak kendisini ortaya koyacaktı. 2 Nisan 1948’de katledilen Ali’nin akıbetini aydınlatmak için bir yıl sonra Kırklareli’nde açılacak davaya müdahil olmak istedi. Arkadaşının avukatlığını üstlenecekti. Başvurusuna aldığı yanıt Milli Emniyet’in 'ölüm tehdidi' oldu! Çünkü mahkeme tamamen düzmeceydi ve onun söyleyeceklerini duymaya da ihtiyaç yoktu! Esat Adil, bir zamanlar yöneticiliğini yaptığı cezaevlerinde hapis de yattı ama siyasetçi, yayıncı, hukukçu ve hepsinden önce sosyalist olarak mücadeleyi hiç bırakmadı. Evinin banyosunda şüpheli bir şekilde öldüğünde 'her hal ve vaziyette' bir şeyler yapılabileceğini 54 yıllık hayatında defalarca göstermişti.

Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi / 6. Cilt. İletişim Yayınları

Yüzümde Nazım İzi Var (Nazım’ın Bursa’daki İnsanları) Güney Özkılınç, Evrensel Basım Yayın.

Hatırladıklarım / Zekeriya Sertel , Can Yayınları

Kamuda 200 gün tatil: İktidar buna mecburdu!

Fevzi Çakmak nasıl 'komünist' oldu?