İmralı tecridi Türkiye’nin sorunudur

Tecrit devam ettikçe demokratik siyaset kanalları hep tıkalı olacaktır. Kürt sorunu başta, Türkiye’nin temel sorunlarını çözmek, diyalog ve müzakere ile barış ve özgürlüğü tesis etmek istiyoruz.

Abone ol

Tayip Temel*

Küresel ve bölgesel güçlerin içinde olduğu uluslararası bir komplo sonucunda İmralı Adası’na getirilerek tutsak edilen Öcalan, her geçen yıl daha da ağırlaştırılan mutlak bir tecrit altında 24 yıldır esaret altında tutuluyor. 2 yıla yakın bir zamandır mutlak bir iletişimsizlik içinde yasal, anayasal ve evrensel tüm insani ve hukuki haklarından mahrum bir şekilde ağır esaret koşullarında tutulan Öcalan, ne ailesi ne de avukatlarıyla görüştürülüyor. 

Geçtiğimiz günlerde İmralı Adası’ını ziyaret eden İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) yetkilileri ise yaptıklarını iddia ettikleri görüşme ile ilgili olarak şu ana kadar herhangi bir açıklama yapmadı. CPT’den bilgi talep eden Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının “Sayın Öcalan’ın görüşmeye çıkmadığı” yönlü açıklaması, Öcalan’ın sağlık koşullarına ilişkin ciddi endişelerin olduğuna işaret ediyor. Ortada asla kabul edilemeyecek tam bilgisizlik hali vardır. Bu süreci yakından takip eden bizler için, yapılan ve yapıl(a)mayan açıklamalar tecridin açıkça başka bir aşamaya taşındığını göstermektedir. Bu aşama, Kürt halkı ve demokrasi güçleri için kritik, ciddi bir aşamadır ve öfkeli bir tedirginliğe yol açmıştır.

AKP-MHP iktidarının taktik amaçlı oyalama ve aldatmaya dönük kimi zaman yaptığı açıklamalar ise halkın kaygılarını daha da arttırmaktadır. Açığa çıkan gerçeklik ise Kürt sorununu belki de bir asır daha çözümsüz bırakmak için iktidarın Öcalan üzerinde eşi görülmemiş zulüm ve unutturma siyaseti güttüğüdür. Bu tutum nereden bakarsak bakalım tehlikeli bir yaklaşımdır ve ülkenin nefessiz bırakılması anlamına gelir.

CPT’NİN DERHAL AÇIKLAMA YAPMASI GEREKİYOR.

CPT ise ısrarlı başvurulara rağmen bir açıklama yapmayarak tecride ortak olduğunu göstermektedir. 24 yıldır süren ağırlaştırılmış tecridin açık işkence olduğunu, mutlak bir iletişimsizlik halinin tecridin en derinleştirilmiş hali olduğunu iyi bilen CPT, bu tutumuyla işkenceyi meşrulaştırmakta ve işkenceyi önleme değil, izleme kurumu olarak çalıştığını ortaya koymaktadır. Diğer bir ifadeyle temel işlevlerinden biri işkenceyi önlemek olan CPT, kuruluş amacının tam tersine işkenceyi meşrulaştırmaktadır.

Bizler, CPT’nin asli muhatap olmadığını, arkasındaki siyasi kurumların komployu devam ettirmek istediklerini ve bu şekilde Kürt sorununu çözümsüz bırakma hevesinde olduklarını zaten biliyoruz. Mevcut iktidar insanlık onurunu hedefleyen tecrit politikası ile sadece bir kişiyi değil Kürt halkının onurunu ve geleceğini hedeflemektedir. CPT yetkililerinin farkına varması gereken husus budur ve bu nedenle kendilerine biçilen kalıpların dışına çıkmaları hem sorumluluk hem de zorunluluktur. Kürt halkının ve milyonlarca insanın gözünün kulağının İmralı’da olduğu gerçekliğinden hareketle mutlaka açıklama yapmaları gerekmektedir.

Anayasal demokrasi yozlaştırıldığında; seçimler serbest yapılma niteliğini kaybettiğinde; basın sindirilerek altı oyulduğunda; muhalefet iktidar tarafından gayrimeşru ve düşman ilan edildiğinde; kuvvetler ayrılığından kuvvetlerin tek kişide toplanmasına geçildiğinde; kutuplaştırıcı siyaset yerini zulme bıraktığında; şiddet rejimin varoluş amacı olarak merkezileştiğinde demokrasinin cenazesi kaldırılmış ve faşizmin temelleri sağlamlaşmıştır. Bir rejimin faşist olması için sadece ‘kızgın fırınların’ kurulmasına gerek yoktur, bu zihniyetin varlığını sürdürmesi yeterlidir. Bir bütün olarak Avrupa ve küresel güçlerin düşünmesi gereken husus tam da bu noktadır. 

İMRALI REJİMİ, KÜRT HALKININ SON YÜZYILDA YAŞADIĞI TRAJEDİYİ İÇİNDE BARINDIRIYOR

İmralı tecridi üzerine şimdiye kadar çok şey yazdık ve tüm bu yazılarda inşa edilmek istenen sistemde kimlerin sorumluluğunun olduğuna, hangi amaçları taşıdığına ve sonuçlarının neler olabileceğine işaret ettik. İmralı’da yürürlükte olan ve bir üst aşamaya taşınan husus, hukuk sınırlarını çok aşan siyasal bir nitelik barındırmaktadır. Konu ülkenin tüm yaşam dinamikleriyle iç içedir ve bu nedenle toplumsaldır.

Türklük sözleşmesi içinde sömürgeci zihniyetin egemen bakışının hâkim kılındığı bir istisna hali olarak hukukun bütünüyle askıya alındığı İmralı, Kürt halkının son yüzyılda yaşadığı trajediyi içinde barındırıyor ve Kürt halkına yönelik soykırım politikaları bu sistem üzerinden sürdürülmek isteniyor.

Şimdi herkes biliyor ki, Kürt halkının kazanımlarına karşı yürütülen Çöktürme Planı temelde tecrit siyasetiyle başladı, tecrit derinleştikçe baskılar arttı ve Türkiye’nin tamamına yayıldı. Demokrasiden yoksun bir rejim, İmralı özel rejimiyle inşa edilmektedir. Kürt halkına yönelik soykırım politikaları İmralı tecridiyle sürdürülmektedir. Tecrit devam ettiği sürece Kürt sorunu çözümsüz kalacak, birileri zenginleşmeye devam edecektir. Bu yüzden diyoruz ki bir demokrat ve aydın için İmralı tecridine yaklaşım zihniyetin gerçekten ne olduğuna ilişkin bir turnusol kâğıdı işlevi görmektedir.

HAKİKAT HALKIN SOFRASINDA, SIVASI DÖKÜLMÜŞ EVLERDE KENDİSİNİ GÖSTERMEKTE

Sayın Öcalan’ın sıradan bir tutuklu olmadığını tekrarlamaya gerek yok. Kendisinin İmralı’ya getirildikten sonra çok zor koşullarda bile barış çabasını sürdürdüğünü ve barışı tesis etme gücünün olduğunu deneyimledik. Yine ortaya koyduğu paradigma ve perspektiflerle sadece Kürt halkının değil, Ortadoğu ve dünya halklarının özgürlük sorununa çözüm arayan politik bir aktörden, toplum önderinden ve Fanon’un “yeni insan” arayışına yanıt olabilen çok etkili bir toplum bilimciden söz ediyoruz. Coğrafyayı, Türkiye’yi ve kendi örgütünü net olarak okuyabilen Öcalan gerçekliği ise herkesin bildiği bir husus.

İktidarcı ve devletçi kapitalist modernitenin Ortadoğu’ya yayılmasıyla birlikte ortaya çıkan Kürt sorunu gibi kadim bir sorunu çözebilecek, tek bir açıklamasıyla çatışmasızlık zeminini sağlayabilecek kudrette olan bir liderin esaret altında tutulması tam da kapitalist komplocu güçlerin işine gelmektedir. Türkiye’de ise bu sesin duyulmaması için çaba gösterenlerin; savaşın sürmesini, toplumun yoksullaşmasını ve kutuplaşmanın düşmanlığa evrilmesini isteyenler olduğunu artık çok net olarak biliyoruz. Oysa hakikat halkın sofrasında, sıvası dökülmüş evlerde kendisini göstermektedir. Çözülemeyen Kürt sorununun sofralardan çalınan ekmek olduğunu, her seferinde onlarca kez atılan her 1,2 milyon dolarlık bombanın 4 bin asgari ücretli emekçinin maaşı demek olduğunu söylemiyorlar. “Silahların değil, fikirlerin konuşması” gerektiğini söyleyen İmralı’nın sesini mutlak bir sessizliğe mahkûm etmek istemeleri bu yüzden.

TECRİT DEVAM ETTİKÇE DEMOKRATİK SİYASET KANALLARI HEP TIKALI OLACAKTIR

Türkiye kamuoyunun bilmesi gereken şudur: İmralı’daki tecrit rejiminin derinleşmesi demek Türkiye’nin nefes almaması demektir. İmralı tecridi çoklu krizlerin kaynağına dönüşen ve mutlaka çözülmesi gereken Türkiye’nin bir sorunudur.

Tecrit devam ettikçe demokratik siyaset kanalları hep tıkalı olacaktır. Tecrit siyasetini reddediyoruz. Çünkü Kürt sorunu başta olmak üzere Türkiye’nin temel sorunlarını çözmek, diyalog ve müzakere ile barış ve özgürlüğü tesis etmek istiyoruz. Ağır esaret koşulları altında bile büyük bir sabır ve inançla iğneyle kuyu kazarcasına barışı kurma iradesinden vazgeçmeyen bir liderin sesinin duyulması sadece Kürtleri değil tüm Türkiye halklarını yakından ilgilendirmektedir. Bu yüzden, İmralı tecridine karşı ses çıkarmak siyasete demokratik müdahale anlamı taşır.

AKP-MHP iktidarının İmralı üzerindeki sis perdesini kaldırması ve mutlak iletişimsizlik haline son vermesi, Adalet Bakanlığı’nın Öcalan’ın avukatlarıyla görüşmesini bir an önce sağlaması gerekmektedir. Kürt halkı ve demokrasi güçleri gelinen aşamanın ciddiyetinin farkındadır ve bu duruma sessiz kalmayacaktır.

Tüm baskı ve provokasyonlara rağmen demokratik siyasette ısrarcı olan partimiz tüm gücüyle İmralı’dan ses alıncaya kadar siyasal ve toplumsal mücadeleyi yükseltecek ve sonuç alıncaya kadar seferberlik ruhuyla sürekli bir eylemlilik içinde olmaya devam edecektir. Zira söz konusu olan Türkiye ve bölge halklarının geleceğidir. Bu geleceği asla karartmayacağız.

Aydın, sanatçı ve yazarlar başta olmak üzere tüm halkımızı bu kritik konuda daha duyarlı olmaya çağırıyoruz.

*HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı