TBMM’ye en son sunulan “ceza ve güvenlı̇k tedbı̇rlerı̇nı̇n ı̇nfazı hakkında kanun ı̇le bazı kanunlarda değı̇şı̇klı̇k yapılmasına daı̇r kanun teklı̇fı̇” o kadar karmaşık ve kötü bir teknikle yazılmış ki, sanırım kimse bu sebeple bir şey anlayamadığından gerekli tepkiler verilemedi. Hatta “Sesimizi duymuşlar, kadına şiddet suçları, cinsel suçlar ve uyuşturucu indirim kapsamı dışında kalmış!” gibi bir sevinç yarattı, değişiklik önerisindeki üstü kapalı tuzaklar görülmeden, gereken tepki verilemeden konu sönümlendi. Yine de, yorumumuzu ve kanaatimizi buraya not düşmekte fayda var:
Öncelikle genel olarak; siyasi tutukluların, gazetecilerin, avukatların, çocukların ve çocuklu kadınların derhal tahliye edilmemesi, ayrıca ifade özgürlüğü kapsamında kalabilecek tüm suçlardan hüküm giyenlerde herhangi bir indirim dahi yapılmamış olması, iktidarın kendine karşı olan ve tehdit gördüğü herkesi kilitli tutmaya kararlı olduğunu gösteriyor. Bir cinsel tacizcinin dışarı salınıp da, işini yaptığı için cezalandırılan bir gazetecinin içeride tutulması akla mantığa, vicdana ve elbette adalete epey bir aykırı.
Bir önceki infaz değişikliği önerisine verdiğimiz tepkilerden sonra iktidar bu son öneriyi “Kadına şiddet suçlarını, cinsel suçları ve uyuşturucu suçlarını kapsam dışı bırakıyoruz” olarak duyurdu. Yalnız işin özü hiç de öyle değil. İndirim kapsamı dışında tutulan yalnızca; cinsel saldırı suçunun nitelikli hali (TCK 102/2), cinsel istismar suçu (eğer fail yetişkin ise) ve reşit olmayanla cinsel ilişkinin nitelikli hali (TCK 104/2-3) suçlarında ¾ ve bunlar dışındaki cinsel suçlularda 2/3 koşullu salıverilme oranları korunsa da bunlar yeterli değil.
Hukuk diliyle de açıklamak isterim, zira düzenlemelere ilişkin hukukçularda da soru işareti var: İnfaz Yasası’nda koşullu salıverilme şartlarını düzenleyen 107. Maddede süreli cezalarda koşullu salıverilme oranı 2/3’ten ½’ye indiriliyor. Bu maddede bazı istisnalar saymış. Kasten öldürme suçlarından (madde 81, 82 ve 83) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar, işkence suçundan (madde 94 ve 95) ve eziyet suçundan (madde 96) süreli hapis cezasına mahkûm olanlar diye gidiyor. Bunlar 2/3 olarak uygulanmaya devam edecek. Cinsel saldırı suçunun nitelikli hali (TCK 102/2), cinsel istismar suçu (eğer fail yetişkin ise) ve reşit olmayanla cinsel ilişkinin nitelikli hali (TCK 104/2-3) ise 108. Maddedeki “Mükerrirlere ve bazı suç faillerine özgü infaz rejimi ve denetimli serbestlik tedbiri” başlıklı maddede düzenleniyor. Burada sayılan ağır cinsel suçları “bazı suç faillerine özgü infaz rejimi” adı altında ele almış oluyor ve ¾ koşullu salıverilme oranını koruyor.
Ama yetmez, çünkü; bu sayılanlar indirim kapsamı dışında tutuldu diye, “kadına şiddet suçu” kapsam dışında kalmış olmuyor. Bir kere, TCK’da “kadına şiddet suçu” diye bir suç yok. Tehdit, hakaret şantaj gibi basit görünümlü suçlar da eğer bir kadına, sırf kadın olduğu için, diğer bir deyişle toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklı, işlenmişse kadına şiddet suçunu oluşturur. Ne TCK’da ne İnfaz Yasası’nda ne de değişiklik önerisinde kadına şiddet suçlarının kapsam dışı kalacağıyla ilgili bir ibare var. Ayrıca kadına şiddet suçlarının neler olabileceği ve nasıl bir uygulama öngörüldüğü konusunda da bir açıklama yok. Bu durumda nasıl oluyor da çıkıp “Kadına şiddet suçu kapsam dışı” diyebiliyorlar? Bu popülist bir söylemle halkın iradesini etkilemek değil de ne?
Bununla birlikte; değişiklik önerisinde bir madde var ki, rahatlıkla gizli indirim denebilir. Geçici 9. maddenin 4. fıkrasında 6545 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 28/6/2014 tarihinden önce işlenmiş “tüm” cinsel suçlarda ve uyuşturucu suçlarında 2/3 koşullu salıverilme oranı uygulanacağı düzenlemesi. Diğer bir deyişle, 28/6/2014 tarihinden önce işlenmiş “tüm” cinsel suç ve uyuşturucu suç failleri daha erken çıkacak cezaevinden. Bu da bir nevi örtülü af veya indirim(bu iki kavram çok tartışmalı ama başka türlü anlatamayız) demek.
Ayrıca endişe verici bir diğer madde de; geçici 9. maddenin 5. fıkrasında belirtilen açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanmış hükümlülerin Mayıs ayı sonuna kadar izinli sayılacak olması. Bu düzenleme ile açık cezaevine geçmeye hak kazanmış binlerce şiddet ve cinsel suç faili evlere geri dönecek. Açık cezaevinde olup da şartları son derece esnek olan izin haklarını kullanarak dışarı çıkıp kadınları öldüren onlarca vaka var yakın tarihte. Hali hazırda, bu zaten büyük bir sorundu ve maalesef bu konuda hiçbir şey yapılmamıştı. Önerimiz, en azından mağduru kadın ve çocuk olan şiddet suçu faillerinin izin haklarının sıkı şekilde denetlenmesiydi; fakat bu konuda da sesimiz duyulmadı. Herkesin evlere kapandığı bu süreçte de kadına ve çocuğa yönelik şiddet hem ülkede hem dünyada çok artmış durumda. Bu sürece ilişkin devlet tarafından acil olarak alınması gereken önlemler hem kadın örgütleri hem de hak savunucuları tarafından sürekli sıralanıyor. Ne yazık ki, bu değişiklik önerisiyle devlet bu önlemlerin hiçbirini almadan, şiddet suçlularını mağdurların yanına gönderiyor. Bu da kadına ve çocuğa yönelik ev içi şiddetin artışına bir nevi göz yummak anlamına geliyor.
Değişiklik önerisiyle Türk Ceza Kanunu’nun “Kasten Yaralama” başlıklı 86. maddesine “canavarca hisle” nitelikli hali eklendi. İyi gibi görünen bu değişikliğin oldukça riskli uygulamalara sebebiyet verebileceği kanaatindeyiz. Zira, uygulamada hakimlerin “kasten insan öldürmeye teşebbüs” suçu yerine çok daha az bir ceza öngören canavarca hisle yaralama suçuna sığınabileceği kanaatindeyiz. Medyada bu gelişme, bir kadının yüzüne kezzap atan bir failin artık canavarca hisle yaralamadan ceza alabileceği şeklinde müjde gibi verilmişse de, bu ekleme faillere daha az ceza vermek için bir ara çözüm olarak kullanılabilecek aslında.
Tüm bu olup bitene şöyle tepeden baktığımızda, ne yazık ki iktidar, kadına yönelik şiddeti önleme konusunda hiç ama hiç samimi görünmüyor. Kadına yönelik şiddeti gerçekten önlemek isteyenlerin yapacağı çok şey vardı. Hâlâ da var. Bizler hepsini, tek tek, her gün sıralıyoruz. Kadına yönelik şiddeti önlemek isteyenler, önümüze doğru düzgün bir yasa önerisi getirmek için illa ki tepki vermemizi beklemez örneğin. İstanbul Sözleşmesi’ne, 6284 Sayılı Yasa’ya saldıran zihniyeti susturur, palazlandırmaz. Ya da yıllardır haksız tahrik-iyi hal indirimleri uygulanması diyenlere kulak bile vermezken, bir gece yarısı müftülük yasasını çıkarmaz. İstismar mağduru bir çocukla failini evlendirmeyi bırak kafaya koymayı, aklından bile geçirmez mesela. Kadına yönelik şiddeti gerçekten önlemek isteyenler, kadınların haklarını savunan kadınları düşman ilan etmez, Las Tesis’teki kadınlara dava açmaz ya da 8 Mart’ta cadde kapatmaz. Kadınları yalnızca çocuk doğurma aracı olarak görmez, her şeye rağmen (şiddete, cinayete, eve kapanmaya, istihdamdan soyutlanmaya) rağmen "evlen, boşanma" demez. Eşitlik kelimesini adalete (kendi adaletlerine) dönüştürmeye çalışmaz, “100 metreyi gerekirse siz erkeklerden daha iyi koşarsınız” der. Kadına yönelik şiddeti gerçekten önlemek isteyenler, tüm bunları yapmamanın yanısıra çok fazla şey yapabilir. En azından, İstanbul Sözleşmesi ile yükümlü olduklarını derhal uygulayabilir.