Laptop kucakta, kedi yavrusu gibi odadan odaya, oradan mutfağa
gezdirerek yaşıyorum iki gündür. Şimdiyse yazının başında altta
internetten meclis oturumlarını canlı yayında dinlerken yazamama
halindeyim. Milletvekilleri bile oturumlara bu kadar sadık
değilken, neredeyse oylama yapılacağı her seferinde oturuma ara
verilip saygıdeğer vekiller kelimenin tam anlamıyla otomatik oy
kullanmak için genel kurul salonunu şereflendirirken, derdim neyse
gözümü ayırsam kulağımı meclise veriyorum. Derdim neyse diyorsam o
da lafın gelişi tabi. Bu köşenin okurları biliyor derdimi. Müzik
dinleyerek yazma nimetine şükrü hatırlatıyor parlamento, Allah
yokluğunu göstermesin (amin).
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/2762)
görüşmeleri devam ediyor. Cuma günü gerçekleştirilen oturumlarda
ilk 18 maddesine ilişkin görüşmeler tamamlanmıştı. 19’uncu maddeye
verilen değişiklik önergesi okunduktan sonra başkan her zamanki
gibi komisyona soruyor, önergeye katılıp katılmadığını. Saniyesinde
“katılamıyoruz” cevabı geliyor Adalet Komisyonu Başkanı Yılmaz
Tunç’tan.
Aynı yılmaz Tunç Cuma günü “yok 5’inci fıkraymış yok 6’ıncı
fıkraymış, kamuoyu yanıltılıyor yok öyle bir şey. Zaten yönetmelik
belli, infaz yönetmeliğinin uygun görmediği hallerde izin ve şartlı
salıverme olmaz” deyivermişti. Hukukta "yasa, yönetmeliğin
üstündedir, ilkesini ruhumuz duymadan kaldırmış olabilirler mi"
sorusuyla baş başa kalmıştım, dinlerken. Kast ettiği yönetmelik de
zaten yasa teklif edilmeden kısa süre önce mart ayında
yayınlanmıştı. Bundan böyle “şahsım ülkesinde” Cumhurbaşkanlığı
Kararı olarak yayınlanan yönetmelikler, TBMM’de yapılan yasaların
üstünde mi sayılacak, henüz burası muğlak.
Neyse ben dünden hatırladıklarımı yazarken Cumartesi oturumunu
kaçırmayayım zira Gamze Taşçıer çıktı kürsüye. Cezaevinden izinli
çıkan erkeklerin sergilediği şiddeti örnekleriyle hatırlatıyor,
meclise. Erkek şiddetinin kadınlar için bir cins katliamı boyutuna
vardığı yönündeki, kadın söylemini, kendi kelimeleriyle anlatıyor
parlamentoya. Konuşturulduğu kadarıyla tabii… Gürültüler, itirazlar
arasında yine de “açık cezevine oradan izne gönderiyorsunuz”
tespitimize tercüman oluyor, kürsüden. Yine gürültüler, yine
itirazlar… CHP Ankara Milletvekili Taşçıer’in gürültülere,
itirazlara verdiği yanıt, ruhuma iyi geliyor: “Keşke altına imza
atmadan önce okusaydınız şimdi böyle itiraz etmek zorunda
kalmazdınız.” Ve devam ediyor: “Bu bir af düzenlemesidir. Kadına
şiddet uygulayanları, çocuğu istismar edenleri affediyorsunuz. Eril
şiddet failleri, cinsel suç failleri, çocuğa yönelik cinsel
istismarda bulunmuş olanlar şimdi cezaevinden çıkmak için gün
sayıyorlar, bu paket görüşüldüğü için. Ama tek gün sayanlar onlar
değil. Evlerinde kadınlar ve çocuklar da korkuyla gün sayıyor. Siz
şiddet faillerini affederken kadınları, korkuyla yaşamaya mahkum
ediyorsunuz.” Şiddet uyguladığı kadın ölmediği için üzüntü beyan
eden sayısız eril şiddet failinin ortak iddiasını hatırlatıyor
meclise. “Buradan çıkınca yarım kalan işimi tamamlayacağım”
diyenleri hatırlatıyor ve ekliyor: “Bu paketle yarım kalan işlerini
tamamlatıyorsunuz. Kadınları müebbede mahkum edeceksiniz,
katledenleri, istismar edenleri affedeceksiniz. Gece yarısını
fırsat bilip getirdiğiniz önerge benzerini şimdi korona fırsatıyla
tekrarlıyorsunuz.” Dinlerken bir yandan not alarak içimden
defalarca teşekkür ediyorum Gamze vekilimize.
Muhammet Levent Bülbül teşekkür etmiyor tabii. “Maddeler
birbirine karıştırılıyor. Açık cezaevinde olanlar bellidir, zaten
aylık yedi gün izinleri birleştirilerek 30 Eylül'e kadar iki aylık
izinleri olacak ve bakanlık üç kere uzatabilecek. Açık cezaevleri
bu nedenle boşalacağından ihtiyaça binaen kapalıdan açığa
geçebilecek mahkumlar Covid-19 izninden yararlanamayacak.” Ne kadar
makul açıklama, bir o kadar da masum. Makul ve masum yerine
rasyonelleştirilmiş açıklama demek daha uygun tabi ki. Çünkü akla
uydurulmuş bahanelerden ibaret açıklamaları.
Çünkü tasarıya göz gezdirmiş olanlar bile o iki ay olarak
birleştirilecek olan aylık yedi günlük izinlerin Adalet Bakanlığı
tarafından 31 Mayıs'a kadar verileceğini anlar hemen. Üstelik
53’üncü maddeyle kapalıdan açığa geçme talebine sadece terör ve
örgütlü suçlar istisnası getirildiği görülür. Kasten yaralamalar da
eş ve anne, evlat olmayan kadınlara yönelik şiddetin failleri de
çocuğa yönelik cinsel istismar suçu dahil cinsel suç faillerinin de
açık cezaevine geçme hakkına sahip olacağı, görülür. Üstelik bu
hakkını 31 Aralık gününe kadar talep edebileceğini anlamak için
ceza hukuku profesörü olmak da gerekmiyor. Geçici 9’uncu maddenin
6’ncı fıkrasındaki “bir yıl kalmış olma şartı aranmaksızın” ifadesi
de tasarıyı okuyanların zihnine mıh gibi çakılı kalır zaten.
Yılmaz Tunç kasten öldürmelerin kapsam dışı oluşuna sığınarak
itiraz ediyor yine: “Kadın cinayeti faili ağırlaştırılmış müebbet
alır, istisnadır. İzin 31 Mayıs'a kadar açıkta olanlar zaten izin
hakkı olana, yasal olarak suç ayrımı olmadan 30 Eylül'e kadar izin
verilecek. Bakanlık üç kere uzatabilecek. İnfazının bitimine bir
yıl kalmış olanlar açığa geçebilecek. Covid iznine çıkamayacağı
yazıyor. Okuyalım 6. fıkrayı.” Okuyor ve kendisinin söylediğinin
değil benim anladığımın doğruluğundan sayesinde bir kere daha emin
oluyorum.
Sözleri gürültülerle boğulmaya çalışılan kadınlardan birisi de
Meral Danış Beştaş. HDP Grup Başkan Vekili olarak aldığı söz her
seferinde gürültülerle kesiliyor. Diğer grup başkan vekillerinin
bile demokratik teamüllerden bihaber, katıldığını görüyoruz,
sataşmalara. Tam Beştaş tekrar konuşacağı zaman oturum başkanı,
uyarılarını yineliyor. Söz kesilirken değil kesilen söz geri
alınmışken yapılan talihsiz uyarılardan biri olarak.
Beştaş: “Açığa geçişte cinsel suçlar kapsam dışı tutulmadı.
Açığa geçtikten sonra zaten ayda bir hafta izni var.” Komisyondan
itiraz: “İzinden yararlanamıyor.” Beştaş: “Covid izninden
bahsetmiyorum normal bir hafta izinden bahsediyorum.” Bu defa MHP
grubundan: “İyi halli olup kapalıdan açığa geçenlerle ilgili olarak
serbest kalıyormuş gibi algı yaratılıyor.” Meral Daniş Beştaş’ı
konuşturmaya, gizlemeye çalıştıkları affın açıkça ortaya
konulmasını dinlemeye tahammülleri yok.
Sonuç olarak, müzik yerine meclis görüşmeleri dinlendiğinde
ortaya çıkan yazı, mini tutanak haline bürünüyormuş görüldüğü
üzere. Tabii 19’uncu madde de bütün öncekiler ve sonrakiler gibi
“kabul edenler, etmeyen, edilmiştir” anonsuyla geçti. Ülkenin
acelesi var, iktidarın acelesi var, meclisin acelesi var ve
maddeler birbiri peşi sıra önergeler reddedilip, maddeler olduğu
gibi kabul edilerek geçiriliyor. Bu acelenin bizi nereye
götüreceğini anlamak için kahin olmak gerekmiyor. Bu usulde yapılan
yasaların aylar içinde değiştirilmek zorunda kalındığını hepimiz
biliyoruz. Soru şu ki teklif yasalaşır ve korktuğumuz gibi eril
şiddet failleri “yarım kalan işlerini” tamamlarsa suçlu kim
olacak?