İnsan daha ne kadar kötü olabilir?

Agustina Bazterrica’nın Leziz Kadavralar eseri insanın kriz durumlarında kendini yeniden örgütleme becerisini ve bunu yaparken ne kadar korkunç olabileceğini anlatan bir roman. Leziz Kadavralar, hikayesinde basit bir soruyu gündeme getiriyor: İnsan türü ne kadar ileri gidebilir?

Abone ol

İnsanlık çağında, insan eliyle yaratılan bir krize doğru sürüklendiğimiz fikri son dönemde sıklıkla dile getiriliyor. Kendi sonumuza doğru koşar adımla ilerliyoruz. Hızla artan nüfus, karbon temelli enerji üretiminin yarattığı küresel iklim krizi, tüm dünyada yaşanan doğa felaketler, tüketim çılgınlığının aldığı boyut, konformizmin körleşen hırsı ve bunu yaratan, körükleyen kapitalizmin durdurulamaz olduğu vaazı yaşanamaz bir dünyanın çok da uzakta olmadığı gerçeğini anımsatıyor bize. Peki, tüm bunlar yaşanırken üstelik insanın adaptasyon kapasitesi de bunca yüksekken bizi nasıl bir gelecek bekliyor?

Agustina Bazterrica’nın Leziz Kadavralar eseri insanın kriz durumlarında kendini yeniden örgütleme becerisini ve bunu yaparken ne kadar korkunç olabileceğini anlatan bir roman. Roman, tüm hayvanların bir virüs ile tüketilemez olmasıyla yamyamlığın yasal hâle geldiği bir evrende geçiyor. Et tüketiminde protein kaynağı olarak sadece insan etinin kalmasıyla bir geçiş sürecini yaşayan dünya, yeni bir düzen oluşturmayı başarıyor. Kitap, bu düzenin oturmaya başladığı bir zaman diliminde geçiyor. Kitabın başkarakteri Marcos Tejo tüm bu sürecin ortasında, bir kesim tesisinin başında üst düzey yöneticilik yapan biridir. Yakın zamanda çocuğunu kaybeden, eşiyle ayrı olan, babasının özel bir kuruluşta bakımının sorumluluğunu üstlenen Marcos, aynı zamanda yaptığı işten de memnun değildir. Geçiş öncesinin ahlaki kodları ile şimdinin akılcılaştırma mekanizmaları arasında sıkışan Marcos, kendisine bir “dişi” hediye edilmesiyle daha çetrefilli bir duruma sürüklenir. İğrendiği ama kopamadığı dünyanın içinde kendine nasıl bir yol çizecektir?

KORKUNÇ BİR DÜNYA

Bazterrica, Leziz Kadavralar’da, insanların birbirini gerçek anlamda yediği bir dünyada nasıl yaşanabileceğini tartışmaya açıyor. Yazar, tüm roman boyunca bir belgeselci gibi, bu korkunç dünyanın içinde bir gezi düzenliyor.  Yetiştirme çiftlikleri, kesim fabrikaları, üretim hatları, tedarik zinciri, perakende satış noktaları, özel av piyasası, hayvan deneklerin yerine insanların kullanılması gibi yeni durumların yaşandığı dünyada, insanın kendisini yeni duruma nasıl adapte ettiğini okuyoruz sayfalar boyunca.

Agustina Bazterrica, Çeviren: Seda Ersavcı, Yayınevi: Çınar Yayınları, 232 syf. 2020.

Leziz Kadavralar, en büyük yasaklardan biri olan kendi türünü yemenin hikâyesini anlatırken, basit bir soruyu gündeme getiriyor: İnsan türü ne kadar ileri gidebilir? Yazar, cevabın insanlık tarihi boyunca verilmiş olduğunu da bilerek gündeme getiriyor bu soruyu. Sömürgecilik döneminin günahları, kapitalizmin ilkel birikiminin kaynağı olan kölecilik, toplama kampları, etnik temizlik için yapılan katliamlar insan kötülüğünün sınır tanımama eğilimini gözler önüne sermişti. İstisnanın kural hâline dönüştüğü bu dönemler, insanlığın kendisiyle yüzleşmesine vesile oldu ama kendisiyle hesaplaşmasını sağlamadı. Bugün hâlâ savaşların sürdüğü, insanların etnik kimlikleri ya da inançları yüzünden yurtlarından sürüldüğü bir dünyada yaşamamızın sebebi de bu. 

SÖMÜRÜNÜN SINIRSIZLIĞI

Bazterrica, sadece insanın insana kötülüğünü değil insanın doğaya ve diğer canlılara da layık gördüğü vahşeti düşünmemizi istiyor. Bugün gıda endüstrisinin milyarlarca hayvana uyguladığı şiddet hepimizce görmezden geliniyor. Türcülüğün hegemonyası, doğa ile bütünleşik insan tasavvurunun tümüyle unutulmasını sağlamış durumda. Doğanın sömürülmesine eşlik eden sınır tanımazlık, tüm canlıların yaşamı üzerinde egemenlik kurulmasını normalleştirdi. İnsan yaşadığı çevreyi yok etmek pahasına bu egemenliğini sürdürmeye devam ediyor. Leziz Kadavralar, bu yok oluşun mantıksal sınırlarını zorlayarak olası geleceklerden birini betimlemeyi hedefliyor. 

Kitap, her şeyi akılcılaştırma ve normalleştirme refleksini de masaya yatırıyor.  Belirli yönetmeliklere ve kurallara bağlandıktan, rakamların ve rasyonel aklın emrine verdikten, hesaplanabilir, öngörülebilir, verim alınabilir ve denetlenebilir olduğunu kanıtladıktan sonra her şeyin gerçekleşebileceğine dair bir akılcılaştırma mekanizmasının devreye girebileceğini bir kere daha hatırlıyoruz romanı okurken. 

Gündelik hayatının ayrıntılarını öğrenip duyarlı bir adam olduğunu düşündüğümüz başkarakterin iç dünyasına girerken hem akılcılaştırma süreçlerini hem de orta sınıfların iki yüzlülüğünün nasıl sistem içi destek noktası olduğunu tartışabiliyoruz. Marcos’un hiç sevmediği işini icra ederken çalışma etiğinden taviz vermeyişi, kendi yazdığı kuralları çiğnerken yaşadığı telaş, başkalarını eleştirirken gösterdiği rahatlığı bir türlü özeleştiri süreçlerinde gösterememesi onun sistem içinde kalışının sebepleri bir taraftan. 

ROMANIN AFFEDİLEBİLİR ZAAFLARI

Leziz Kadavralar, pek çok konuyu tartıştırma olanağı yaratan çarpıcı bir roman. Fakat okurun bir şaheserle karşılaşacağını iddia etmemiz zor. Çünkü yazarın, kimi zaman yarattığı dünyanın çekiciliğine kapıldığını kimi zamanda didaktik olmayı göze aldığını hissediyorsunuz. Mesela Marcos’un her adımında yeni dünyanın farklı bir parçasına adım atılıyor. Gıda endüstrisinin tüm mekânlarını gezmemizi sağlayan bu biçimsel tercih, romanın dramatik yapısını zayıflatıyor. Bir olay ya da durumun sonucu olarak değil de başkarakterin rutinine bağlı olarak adım atılan bu mekânlar yapaylık hissi uyandırıyor. Konunun bu kadar çarpıcı olduğu bir romana daha canlı mekânların eşlik etmesi gerekir, diye düşünmeden edemiyoruz. 

Fakat yaratılan dünyanın çarpıcılığı bu zaafı affedilir kılıyor. Bazterrica’nın üslubunun da bunda payı var. Yazar, en korkunç olayı bile duygusuz bir anlatımla vermeyi tercih etmiş çoğunlukla. Duyguları devreye sokmayı düşündüğü bölümlerde sözü karakterlerine bırakmış. Böylece korkunç bir dünyanın gerçekçi bir betimlemesini yapmayı başarıyor. 

Leziz Kadavralar, kendi türünün sonunu hazırlayan insanı ikaz etmeyi hedefleyen ve bunu yaparken farklı disiplinleri devreye koyarak düşünmeyi tetikleyen bir roman. Bazterrica, insanlık çağının yarattığı krizi sert bir şekilde anlatmayı başarıyor.