Robotik ve yapay zekâ uygulamalarının gelişmesi, insan
etkinliklerinin pek çoğunun kısa bir süre içerisinde robotlar
tarafından yerine getirilebilmesi potansiyelini taşıyor ve bu
potansiyelin gerçekleşmesi durumunda gündelik hayatın ciddi bir
biçimde değişmesi ihtimali, geleceği bir yandan heyecan verici,
diğer yandan da endişe uyandırıcı kılıyor.
Robotlar giderek pek çok iş alanında insanların yerini alıyor.
İşlerin robotlar tarafından yapılması, robotların üretim sürecine
getireceği verimliliğin ve bunun neden olduğu refah ve boş zamanın
tüm insanlığı özgürleştirmesi ihtimali olsa da, robotların
mülkiyeti kapitalistlerin elinde olduğunda bunun insanlık açısından
tekinsiz bir gelecek yaratması da kaçınılmaz hale geliyor. Elbette
ki, Ümit Akçay’ın geçtiğimiz aylarda Gazete Duvar için yazdığı
bu konudaki yazısını hatırlayıp,
yazının başlığını, “sorun kapitalizm robotlar değil” diyerek
vurgulamak gerekiyor.
TEKİNSİZ SULAR
Diğer yandan geleceğin tekinsiz olduğu hissinin tek nedeni de
robotların insanların işlerini elinden alma ihtimali değil. İnsanın
kendisine benzeyen, bilinç ve zekâya sahip makineler yapma tutkusu,
başka endişeleri de gündeme getiriyor. Kuşkusuz, robot teriminin
ilk kez kullanıldığı ve geçen haftaki yazıda bahsettiğim,
Osmanlıcasıyla “Alemşümul Sahte Adamlar” yani, Karel Capek’in
R.U.R. (Rossum’s Universal Robots) isimli oyunu, hiçbir tutku,
tarih ve ruha sahip olmadıkları halde, insanlardan daha güçlü ve
zeki olduklarının farkına vararak insanları yok eden robotları ile
kendine benzeyen makineler yapmaya çalışmanın insanlığı tekinsiz
sulara sürükleyeceği konusunda uyarmaya çalışıyordu.
Üstelik robotların Capek’in oyununda anlatıldığı gibi duygulara,
tutkulara sahip olup olmadığı sorusu da yapay zekâ uygulamaları
arttıkça zihinleri meşgul eder hale geliyor. Örneğin 2014 yapımı
Ex-machina filminde yapay zekâ AVA, “insan gibi” görünme, konuşma,
hareket etmenin ötesinde varlığını sürdürebilmek için bir bilince
sahip olduğunu, insan gibi düşünebildiğini kanıtlamak zorunda
kalıyor. Kanıtlamanın yolu ise “imitasyon (taklit) oyunu” diye de
bilinen Turing testini geçmek.
TAKLİT OYUNU
1951’de Alan Turing tarafından geliştirilen ve günümüzde hala
yapay zekâ konusunda bir ölçüt kabul edilen test, makine ile insanı
ayırt edip edememe üzerine kurulu. İlk ortaya çıkışından bu yana
insan bilinci, düşünme, anlama gibi kavramlar etrafında dönen derin
tartışmalara konu olan Turing testinin orijinalinde bir paravanın
arkasında bir bilgisayar ve bir insan bulunuyor. Bir grup insan
sorular soruyor ve aldıkları cevaplardan yola çıkarak bilgisayar
ile insanı ayırt etmeye çalışıyorlar. Eğer bilgisayar verdiği
yanıtlarla soruları soran kişileri kandırabilirse testi geçmiş
sayılıyor, yani “düşünen makine” olarak niteleniyor. Başka deyişle,
bir makineden testi geçebilmesi için başarılı bir şekilde insan
taklidi yapması bekleniyor.
AVA’nın girdiği testte ise karşısında bir bilgisayar programcısı
olan ve kendisini yaratan Nathan’ın şirketinde çalışan Caleb var.
Caleb’i bir makine olmadığına inandırmak zorunda olan, ancak bir
makine olduğunun anlaşıldığı noktadan sonra da “yaşama tutkusuyla”
Caleb’i tanımaya çalışan ve onu nasıl cezbedip kendisine yardım
etmesini sağlayacağını düşünmeye başlayan AVA, sonunda hayal
gücünü, seksiliğini, farkındalığını, empati ve manipüle etme
yeteneklerini kullanarak kendini yok olmaktan kurtarıyor ve Caleb’i
ölüme terk ediyor. Elbette bir makine olduğu anlaşılmış olmasına
rağmen, tıpkı bir insan gibi davranarak kendi varlığını koruyan
AVA’nın testi geçip geçemediği bir soru olarak havada asılı
kalıyor.
"İNSAN HATASI"
Geçen yazıda bahsettiğim Asimov’un üç “robotik kuralı”, tam da
akıllı robotların kendi çıkarları için akıl yürütmekten alıkoyulmak
üzere programlanması anlamına geliyor. Bu üç kuralla bir akıllı
robotun kendi varlığını koruması, bir insana zarar vermeme ve bir
insanın verdiği emre (elbette başka bir insana zarar vermediği
sürece) uyma zorunluluğuna bağlanıyor. Ancak bu kural bile zeki ve
bilinç sahibi robotların yarattığı tekinsizlik duygusunu
engellemiyor.
Arthur C. Clarke’ın 2001 Bir Uzay Efsanesi adıyla Türkçeye
çevrilen kitabındaki HAL 9000 tam da bu duygunun bir diğer
kaynağını işaret ediyor. HAL 9000, Discovery adlı uzay gemisinin
çıktığı yolculukta, ikisi görev başında, üçü ise görev yerine
varana dek uyutulmuş beş insan mürettebatla birlikte. Yolculuk
sürerken, aslında olmayan bazı arızalar bildirerek gemideki iki
insan mürettebatı, Poole ve Bowman’ı ve dünyadaki kontrol merkezini
yanıltıyor. Bütün sistemlerin sorunsuz çalıştığı fark edildiğinde
ise kendi görüşünde ısrar ederek “insan hatası”ndan söz ediyor.
Poole ve Bowman bir sorun olduğunun farkına varıyorlar ve HAL
9000’ü kapatmak yani düşünebilen bir bilgisayar için ölümün
eşdeğerini de içeren bir plan yapıyorlar. Ancak bu planı
uygulamadan önce, tüm tereddütlerine rağmen HAL 9000’in ısrar
ettiği arızaya dair önerdiği programı uygulamaya koyuluyorlar. HAL
9000 önce arızayı onarmak için dışarı çıkan Poole’u uzay boşluğuna
atıyor; arkadaşının peşinden giden Bowman’ın gemiye dönüşüne izin
vermiyor ve bu arada uyuyan üç mürettebatın hayat destek
sistemlerini kapatarak ölüme terk ediyor. Bowman bilgisayar
kontrolü altında olmayan bir acil durum kapısından içeri girip, HAL
9000’i etkisiz hale getiriyor. Ama uzayda yapayalnız kalıyor.
Serinin devam kitabı olan 2010 Uzay Efsanesi-2’de HAL 9000’e bu
yolculukta verilen görevin tasarım amacı ile çelişki içinde
olduğunu ve bilgisayarın içine düştüğü ikilem nedeniyle psikoza
girdiğini, durumdan kurtulmanın yolu olarak insan yol arkadaşlarını
yok etmeye karar verdiğini öğreniyoruz.
Arthur C. Clarke’in kurguladığı HAL 9000’in psikozu, yapay zekâ
ya da bilinç taşıyan makinelere dair önemli endişelerden bir
diğerini daha somutluyor. Yapay zeka tasarımları daha karmaşık hale
gelirken ve işlemcileri hızlanırken, giderek daha fazla sorumluluk
yükleniyorlar. Ancak tasarımcılar tarafından her seferinde yeni bir
algoritma yazıp sisteme ekleyerek yapay zekâya yüklenen bu
sorumluluklar, istenmeyen sonuçlara neden olabilir mi? Yani yapay
zekâ tasarımları mükemmel olsa bile, tıpkı HAL 9000’in iddia ettiği
üzere “insan hatası” sözkonusu olduğu sürece tamamen güvenilir
yapay zekâ uygulamaları olanaklı mıdır?
SORUN GERÇEKTEN DE ROBOTLAR DEĞİL
Capek’in robotlarının yaratıcılarını öldürmesinin, AVA’nın testi
geçip geçemediğini yanıtlamaya çalışmanın ya da HAL 9000’in girdiği
psikozun yarattığı tekinsizlik, tam da robotların insan için
aynadaki yansıması gibi olmasından, bir yandan çok tanıdık diğer
yandan çok yabancı olmasından, insanı en karanlık yanı ile
yüzleştirmesinden kaynaklanıyor. İnsanları ya da bütün olarak
insanlığı yok etmeye karar veren robotları ele alan, her birisi de
farklı gelecek tahayyülleri içeren senaryolar, aslında kendilerini
üreten insanı aşan bir zekâya sahip olan robotların artık insana
ihtiyaç duymaması temeline dayanıyor.
Şöyle bir bakıldığında süper zeki robotlar insana neden ihtiyaç
duysun ki? Birbiriyle savaşan, birbirini öldüren, üzerinde yaşadığı
gezegeni kendisiyle birlikte hızla yok olmaya doğru götüren,
varolan kaynakları eşit olarak paylaşamayan bir toplumsallığın
parçası olarak insanın varlığını, süper zeki robotlara karşı haklı
gösterebilmek de oldukça zor. Tüm bunları düşünerek, “sorun insan
toplumunun kendisi, robotlar değil” dense, çok da abartılı olmaz
gibi görünüyor. Ya da bugünün toplumunu niteleyen kapitalizmin ta
kendisi olduğundan, başta söylediğimize dönüp “sorun kapitalizmin
kendisi, robotlar değil” diye tekrarlamak gerekiyor.
HÂLÂ VAKİT VAR
Şimdilik robotlar ve yapay zekâ hâlâ insan tarafından
programlanabiliyor olsa da, giderek gelişen bilgisayar sistemleri
ile herhangi bir insanın yapabileceğinden daha hızlı hesaplamalar
yapabildikleri, işleri yerine getirebildikleri ve hatta öğrenme
yetisi kazanıyor oldukları şüphe götürmez bir gerçek. Yakın bir
gelecekte, insandan daha zeki olan ve hatta insandan daha zeki
olduğunu bilen yapay zekâya sahip robotlar üretilebilmesi ihtimali
hiç de uzak değil. Bilim insanları insandan daha zeki robotların
20-25 yıl içerisinde üretileceğini iddia ediyorlar. Şimdilik bu
süper zeki robotların insanı gereksiz bulup bulmayacağını bilmemize
olanak yok. Ama en azından şimdiden görünür olan toplumsal
sonuçların bilincine vararak, akıllı robotların yaratacağı refahın
tüm insanlık tarafından eşit olarak paylaşılacağı bir toplum
tahayyülünü hayata geçirmek için mücadele etmek hâlâ olanak
dâhilinde.