İnsan hakları savunucuları ve hukukçular: ‘Türkiye işkence mekanı haline geldi’

İnsan hakları savunucuları ve hukukçular, Türkiye'nin siyasal iktidarın her geçen gün daha da artan baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu işkence mekânı haline geldiğini vurguladı.

Abone ol

İZMİR- İzmir’de bulunan insan hakları savunucuları ve hukukçular, 26 Haziran İşkence Görenlerle Dayanışma Günü dolayısıyla basın açıklaması yaptı. Alsancak Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde yapılan açıklamada, “Küresel insani krize karşı insan hakları değerlerine sahip çıkıyor işkenceye hayır diyoruz” yazılı pankart ile “İşkenceye hayır diyoruz”, “İşkence insanlık suçudur” ve “İnsanlık onuru işkenceyi yenecek” yazılı dövizler taşındı. Grup adına açıklama yapan TİHV Genel Sekreteri Coşkun Üsterci, BM’nin 1997 yılında bu günü “İşkence Görenlerle Dayanışma Günü” olarak ilan ettiğini hatırlattı.

‘TÜRKİYE İŞKENCE MEKANI HALİNE GELDİ’

Türkiye’nin de altına imza attığı bu sözleşmenin işkenceyi mutlak olarak yasakladığını vurgulayan Üsterci, işkencenin hâlen dünyanın pek çok ülkesinde devletler tarafından toplumlara karşı insanlık dışı bir cezalandırma ve yıldırma aracı olarak kullanıldığını söyledi. “İsrail’in işkence yasağı ihlalleri başta olmak üzere Gazze’de sebep olduğu ağır insani kriz, bu çözülme sürecinin varacağı/vardığı noktayı göstermesi bakımından önemlidir” diyen Üsterci, Türkiye’de de mevcut siyasal iktidarın, her geçen gün daha da artan baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu ülkenin işkence mekânı haline geldiğini belirtti.

‘DEVLETLER İŞKENCEYİ BİR SİNDİRME ARACI OLARAK KULLANMAKTAN VAZGEÇMELİ’

“Bu iç karartıcı hakikate rağmen 'işkence' insan eliyle gerçekleşen bir fiil olduğu için, insan eliyle de önlenmesi mümkündür” diyen Üsterci, işkenceyi önleme yükümlülüğünün öncelikle devletlere ait olduğunu belirtti. Devletlerin, her şeyden önce işkenceyi bir sindirme aracı olarak kullanmaktan vazgeçmesi gerektiğini ifade eden Üsterci, yapılması gerekenleri ise şöyle sıraladı;

-İşkencenin ülkemizde bu boyutta olmasının en temel nedeni, işkence yasağının mutlak niteliği ile bağdaşmayan çok ciddi bir cezasızlık kültürünün varlığıdır. Her şeyden cezasızlık politikalarına derhal son verilmelidir.

-Her düzeyde yetkililer işkenceyi ve işkenceciyi öven, teşvik eden söylemlerden vazgeçmeli; uluslararası mekanizmaların tavsiyeleri doğrultusunda, işkence uygulamalarını kamuya açık bir şekilde kesin olarak kınanmalıdır.

-Gözaltı koşullarında usul güvenceleri eksiksiz olarak uygulanmalıdır.

-Gözaltı süreleri kısaltılmalıdır.

-Mevcut Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (TİHEK) kaldırılmalı, BM İşkenceye Karşı Sözleşmeye ek Protokol (OPCAT) ve BM Paris Prensiplerine uygun, tümüyle bağımsız yeni bir Ulusal Önleme Mekanizması (UÖM) oluşturulmalıdır.

-İşkencenin belgelenmesi ve raporlandırılması bir BM belgesi olan ‘İstanbul Protokolü’ ilkelerine göre yapılmalıdır.

-İşkenceye ilişkin iddialar İstanbul Protokolü ışığında hızlı, etkin ve tarafsız bir şekilde soruşturulmalı, bağımsız heyetlerce araştırılmalı, adli yargılama süreçlerinin her aşamasında uluslararası etik ve hukuk kurallarına uygun davranılmalıdır.

-Hapishaneler insan hakları, sağlık ve hukuk örgütlerinin bağımsız denetimine açılmalıdır.

-CPT raporlarının tümü açıklanmalı ve tüm tavsiyelere uyulmalıdır.

-Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları’nı yürütmeye doğrudan bağımlı kılan, bu kurulların adeta bir mahkeme gibi hareket ederek yargı yetkisi kullanmasına yol açan tüm düzenlemeler iptal edilmelidir.

Açıklamaya imza atan kurumlar ise şöyle:

ÇHD İzmir Şubesi

Eşit Haklar İçin İzleme Derneği

Hak İnisiyatifi Derneği

Halkların Köprüsü Derneği

İHD İzmir Şubesi

İmece Dostluk ve Dayanışma Derneği

İnsan Hakları Gündemi Derneği

KESK İzmir Şubeler Platformu

ÖHD İzmir Şubesi

TİHV İzmir Temsilciliği

(HABER MERKEZİ)